Yukarı Çık




2   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   4 

           
İnsanlar onlara koyulan kurallara uymaktan çekinmezler. Neredeyse ortalama seksen yıl yaşayan bir insan doğduğu andan itibaren kurallara uymaya mahkumdur. Doğduğunda yaşadığını belli etmek için ağlamakla yükümlüdür. Ağlamaz ise bir tokat yer ve poposuna hızla çarpan bu şaplak ciğerlerine dolan havanın yakıcılığı ile aynı acıya sebep olur.  Büyüyene kadar ona kurallar konur. Belli yaşa kadar emmeden kesilmesi gerek. Yoksa bir hastalığı olduğu düşünülür. Eğer memeden erken kesilir ise yine hasta olduğu düşünülür. Önce emekler sonra yürür. Ailesi ona bunu yapması için kurallar koyar. Düşmemesi için destek olmaya çalışır. Ama daha sonrasında yürümesi için elini bırakıp uzaklaşırlar. Ve ondan yanlarına gelmesini beklerler. Korkuturlar. Yaşı ilerledikçe destekler kösteğe dönüşür. Bunu yapan ailesi değil artık dahil olduğu toplumdur.  Okumayı öğrenmeli, yazmalı, bir iş sahibi olmalı, yetenekli olmalı… evlenmeli çocukları olmalı ve çocuklarının torunları… Sıradan geçen seksen sene sonunda mensup olmayı seçmediği inancın öğretilerine göre anılıp ona göre gömülmeli…
İnsanoğlu kısacık yaşamı içinde kurallarla ve tabular ile yaşamayı öğrenir ve neleri değiştirmek istersin diye sorulduğunda hep memnuniyetsiz olduğunu belirtir yaşlanınca. Asla hatalarını telafi etmek için ertesi günü düşünmez. Hep yaşlanınca geçmişi düşünür. Savaşır ve öldürür… Ona verilen madalyayı göğsünde onurla taşır ama yaşlanınca öldürdüğü insanların yükünü hep taşımış gibi hüzünle anlatır savaş anılarını. Gençken var olan vahşeti yerini korkuya ve ölüm denilen kaçınılmaz kadere korkuya yerini bırakır. İnsanlar gençliğinde yaptığı hataları ancak ölmeye yakın anımsar. O zamana kadar savurgan, vurdumduymaz ve hırslı varlıklardır. Andrjez hayatı boyunca pişmanlıkları olduğunu bilmeden gençliğinin en güzel zamanlarını yaşarken yaşlanınca o günleri düşünüp düşünmeyeceğinden bile bir haberdi. On beş yaşında bir delikanlı… Geniş omuzlu, güzel çehreli ve dikkat çekecek kadar başarı elde etmeye müsait bir beyin ile hırslı bir karakter… Pişman olmayacak ve pişmanlıklarının sadece yapmadığı şeyler için olacağını söyleyecek kadar kusursuz görünen her erkek çocuğunun olmak istediği biçime dönüşmüş bir adam.
Aslında dışarıdan göründüğü gibi bu söylenenler gibi olmayı çok isterdi. O gün Milos’u orada bıraktıktan sonra pervasızca eğlenmeyi başarmış ama gece çöken merak ile yatağında dönüp durmuştu. Milos’un üzülüp üzülmediğini merak etmişti. Sadece bunu… Onu kötü olarak görmesinden korkuyordu. Kırmaktan değil kötü olduğunu düşünen birisi tarafından kırılmaktan korkuyordu. Yine de dönüp onu bulup nasıl olduğunu soramayacak kadar dahil olduğu toplumun normlarını benimsemiş bir gençti. Onunla konuşmak istemeyenlere karşı olmaktansa bir kişi tarafından kötü hatırlanmayı tercih edecek kadar demokrattı. Çoğunluk nasıl uygun görürse öyle olmalı diyecek kadar liberal…
Takvim yaprakları hızla kopup giderken, mevsim şiddetle değişmeye devam ederken Milos’u daha çok unutmaya başlamıştı. Aynı yerde iki yabancı olmak onun fikri değildi. Sonuçta Milos ona demişti ‘beni tanımıyor gibi yap’ diye. Vicdan yerini haklı çıkma çabası olan egoya bıraktı.
Başarıları arttı, kurmaylar tarafından sevildi. Achube tarafından saygı gösterilecek birisine dönüşmeye başlamıştı. Topladığı puanlar onu lider tablosuna sokmaya başlamıştı. İkinci harp yasasının bir maddesinde subay adaylarının eğitim süreci içinde puanları düştükçe her dönem atılması yazılmıştı. Ve ilk eleme ayına girmişlerdi. Ay ilerledikçe listede hızla yerler değişmeye ve lider tablosunda kalanlar dışındakiler için tehlike başlamıştı. Aralık aynın ortasıydı. İlk eleme ayının sonunda yani yılın değişmesinden hemen önce birçok kişi gidecekti.  Artık saha çalışmalarına geçiş için son günlerin sayılmaya başladığı zamanlardı. Andrjez listede olmanın verdiği mutluluk içinde diğerleri gibi ekstralarla uğraşmadan kendini saha çalışması için hazırlıyordu. Son listenin değişeceği gün geldiğinde elemelere bir hafta kalmıştı. Listeler panolarda tekrar asıldığında oluşan kalabalık kaosa dönüşebiliyordu. Andrjez hala sınıfında ilklerde yer alıyordu. Diğer sınıflara göz atmak için oraya gittiğinde Milos’un adını görmüştü. Kendi sınıfında birinci olmuştu. Bunu nasıl yapmıştı bilmiyordu ama sınıfındaki bütün listeyi yerinden oynatacak bir başarı göstermiş olmalıydı. Birden liste birincisi olarak yer almış ve okul sıralamasında ilk on içinde yer almayı başarmıştı. Andrjez onun adına bakıp bir süre kalmıştı. “Ruen baksana!” demişti. Ruen kendi adını bulamamanın tedirginliği içindeydi. Onun gösterdiği listeye bakınca şaşıp kalmıştı. “Milos mu? Onu geçen hafta listede göremedik bile. Ne olmuş olmalı?” dedi.
“Olan şeyi ben size söyleyeyim o kopya çekti!” demişti bir çocuk onları iterek listeye dikmişti gözlerini.  Geçen hafta yapılan sınavda kopya çekmedi ise bu notu alamaz. Onu şikâyet edeceğiz. Kimse tam puan alamaz iken nasıl tam puan alır?” diye hayıflanıp kendi adını onun hemen altındaki sütunda göstermişti. “Benden bile yüksek alacak kadar zeki değil. Onu kurmaylara şikâyet etmeye gideceğiz.” Demişti. Etrafındaki kalabalık ona hak veriyordu. Andrjez onların nasıl bir kopyadan söz ettiğini anlamamıştı. Milos’un kopya çekme ihtimali olduğunu düşünmüyordu bile.  Bir süre onları dinledi. “Aptal birisi, bu kadar yüksek not alamaz o!” kanısına varmışlardı. Milos’un aptal olduğunu düşünmüyordu. Herkesten daha farklı bir bakış açısına sahipti. Ama orada konuşup birilerini kızdırmaktansa köşeye çekilmeyi tercih etmişti. Ruen ise onlara katılıyor gibi konuşmaya başlamıştı. “Tam puan almak zor. Bende alamadım. Kopya çektiğine dair kanıtınız var ise onu şikâyet edin. Dürüst olmak bizim ilkemiz değil mi?” Andrjez onun cahilce girdiği bu ufak ayaklanmayı seyretmekten başka bir şey yapamayacağını anladığında usulca koridordan ayrılıp yatakhaneye gitmek için binadan çıkmıştı. Kış soğuk geçecek gibiydi. Aralık ayı birden bastıran soğukla beraber gri bir renk almıştı manastır. Ellerini kalın paltonun ceplerine sokup hızla yürümeye başlamıştı. Okul ile yatakhane arasındaki yol ağaçlar olmasa daha soğuk olacaktı. Rüzgârı durduran ağaçların hışırtısı içini gıdıklıyordu. Adımlarını hızlandırdıkça ısınmanın yarattığı etki ile yanaklarına kan gitmeye başlamıştı. Yatakhane girişine gelene kadar soluk soluğa kalmıştı. Bugün gireceği iki dersi vardı ve onlar için henüz iki saati vardı. Gidip dolabını düzeltip yıkanacak kıyafetlerini çamaşırlarını toplaması gerekiyordu. Hızla merdivenleri çıkmaya başlamıştı. Kızların olduğu taraf hep sessiz geliyordu ona. Ayrıma girmeden önce göz ucu ile oraya baktığında Emma ile birisinin koridorda yürüdüğünü görmüştü. Bir kızla beraber yavaş yavaş salınarak yürüyordu.  Andrjez’i görünce adımları hızlanmıştı. “Andrjez bekle!” diye bağırınca onu beklemek için durmuştu.
“Milos’un liste birincisi olduğunu gördün mü?” dedi. Andrjez ona bakıyordu. Başını sallayınca Emma hemen ona doğru birkaç adım daha atmıştı. “Sınıfta birkaç kişi onu şikâyet etmeye karar verdi. Kopya çektiğini düşünüyor ama çekmedi.” Andrjez ona bakıp kaşlarını çatmıştı. “Ben ne yapabilirim?” demişti. Emma’nın arkadaşları onlara yetişmişti. “Yatakhanede olduğunu duydum. Onu çağırır mısın? Bir şey yapmanı istemiyorum zaten. Sadece buraya gelmesi için ona seslenmeni istiyorum. Bizim o tarafa girmemiz yasak ve…” Andrjez onun daha fazla konuşmasını istemeyerek dönmüştü. “Söylerim. Bekle burada!” demişti. Emma gülümseyip ona dikmişti gözlerini. “Bekleyeceğim.” Demişti. Emma için Milos iyi bir arkadaş ve hoşlandığı bir gençti. Milos’u seviyordu ve sevginin kız arkadaşlarına duyduğu ilgiden daha farklı olduğunu fark edecek yaştaydı. Milos için endişelenmek ve onu düşünmek hayatında önemli bir noktaydı. Milos’un iyi olmasını istiyor ve Andrjez gibi insanların onu yanlış anlamasından nefret ediyordu.
Andrjez B yatakhanesine varınca aralık kapıdan içeri doğru süzülmüştü. İçeride birkaç kişi olduğunu seslerinden anlamıştı. Aralarında konuşurken Andrjez’i görünce susmuş ve alanlarına giren bu kişinin kim olduğunu biliyorlardı. “Milos Roluge burada mı?” demişti. Gençlerden birisi ona köşedeki ranzalardan birini işaret etmişti.
“Yatağında. Neden arıyorsun onu?”
“Birisi çağırıyor.” Andrjez bunu söyleyip yatağa doğru yürümüştü. Gençte onun peşine takılmıştı.
“Hasta gibi. Sabah kalkamadı ve revire gitmek istemedi.” Hemen Andrjez’in arkasında konuşarak yürüyordu.
“Hasta mı?” demişti Andrjez yatağın yanına geldiğinde. Milos arkası onlara dönük yatağın içine gömülmüş uyuyor gibi duruyordu. “Milos kalk Emma seninle konuşmak istiyor.” Demişti. Kızlar tarafından birisinin onu çağırması diğerlerinin de dikkatini çekmişti. Milos onu duyunca kımıldanmıştı. “Emma’nın seninle bir konuda konuşması gerekiyormuş.” Diye tekrarladı Andrjez. Milos bu sefer ona doğru yavaşça dönmüştü. Halsizce gözlerini açmıştı. Terden saçları alnına doğru yapışmıştı. Gözlerinin altı kararmıştı. Dudakları yüzü gibi bembeyaz duruyordu. Andrjez onun gerçekten hasta olduğunu anlamıştı.  
“Tamam.” Demişti. Örtüleri üstünden atıp ayağa kalkmak için oturur konuma gelmişti. Andrjez onun halsizce kalkmasını izlemişti. Milos burnunu çekip saçlarını geriye doğru çekiştirmişti. “Nerede?” demişti. Ayağında ne ayakkabısı ne de yatakhanede kullanmak için verilen o garip gıcırdayan terlikler vardı. “Koridorda. Belki de sonra revire gitmek…” Milos ona bakıp boş gözleri ile süzmüştü. “Umurunda olduğunu sanmıyorum. Haber verdiğin için teşekkürler.” Demişti. Andrjez ona bakıp kaldı. Küsmüş olmalıydı ama neden? O gün onu bırakıp gittiği için olamazdı. Bunun için küsmüş olamazdı. Kapıya doğru yürürken Andrjez yanında dikilen kişiye dönmüştü. “Kurmay danışmanınıza onun hasta olduğunu söylediniz mi?” Genç omuz silkmişti. “Sanırım hayır! Yani biraz uyursa iyi olacağını söylemişti. O yüzden bu günlük derslerini asmaya karar…” Andrjez bunu duyunca hızla kapıya doğru yürümüştü. “Dersleri asmak mı? Zaten yeterince kişi onun üstüne gelecek bir de idare ile bozuşması doğru olmaz.” Demişti. Milos’a yetiştiğinde onu durdurmak için önünde durmuştu. “Benimle konuşmak istemediğini biliyorum ama başın belaya girebilir.” Demişti. Milos ona bakıyordu.
“Nasıl bir bela?”
“Herkes liste birincisi olduğun için kopya çektiğini düşünüyor. Seni şikâyet edecekler.”
“Kim?”
“Ne bileyim sınıfındaki o sinirli grup. Senden sonra geliyormuş ve bir anda birinci olman mümkün değil diye ortalığı birbirine katıyor. Şimdi hasta olduğunu bildirmek için kurmay danışmanına gitmelisin. Bir de idare ile sıkıntı yaşamamalısın. Soruşturma başlatılırlar ise dersleri asman iyi bir şey olmaz.”
“Gerçekten beni şikâyet mi edecekler?” dedi. Andrjez başını sallamıştı. “Gidip üstünü değiştir. Kurmay Danışmanına gidip durumunu bildirmene yardım edeceğim. Üniformanı giymelisin.” Dedi. Milos ona bakıp kalmıştı. “Ama ben kopya çekmedim.” Dedi. Andrjez onu bileğinden tutmuştu. “Çekmediğini biliyorum. Çalışmış olmalısın. Bunu kanıtlayabilmek için onlardan önce davranmalısın.” Dedi. Milos onunla beraber yatakhaneye doğru yürüyordu.
“Kütüphane kayıtların var mı? Ya da beraber çalıştığın birisi?” Andrjez bunu sorarken onun dolabından üniformasını alıp uzatmıştı. Milos oturduğu yerden ona bakıyordu. “Var. Son hafta gece gündüz giriş kaydım var. Ve aldığım kitap kayıtları. Ama kimse yok şahit olarak.” Dedi. Andrjez başını sallayıp ona giyinmesini işaret etmişti. Kenarda duran ipleri bozulmuş postalları alıp karşı yatağa oturmuş ve hızla postal iplerini düzeltmeye başlamıştı.
“Kütüphanede olduğunu ve çalıştığını kanıtlarsın. Eminim notlar almışsındır çalışırken. Onları gösterirsin. Bir mahkeme kuracaklarını düşünüyorum.” Dedi. Postalları düzeltip ona doğru çevirmişti başını. Milos gömlek düğmelerini ilikliyordu.
“Var. Hepsi dolabımda.” Demişti. Andrjez postalları ona uzatıp ayağa kalkmıştı.
“Senin şu aptal eski arkadaşların çok fazla şaka yapmayı seviyor. Dolabını güzelce kilitle ve anahtarı yanında taşıman en iyisi.” Dedi. Dolabın asma kilidini takıp kilitleyip ona doğru dönüp anahtarı uzatmıştı.  Milos ceketini giyip kravatını takmak için uğraşırken Andrjez onun titreyen ellerine bakıyordu. “Gerçekten durumun çok kötü duruyor. Ne zamandır böylesin?” dedi. O ara sohbeti uzaktan dinleyen genç atılmıştı yine. “Onu dışarıda bıraktıklarından beri.” Demişti. Andrjez şaşkınlıkla ona doğru dönmüştü. “Dışarda mı?” dedi. Genç oraya doğru gelmişti. “Dün değil ondan önceki gece yatakhane sorumlusu ile kavga etti. Sürekli eşyalarının alınmasından hoşlanmadığını söyledi. Bu doğru sürekli eşyalarımızı ve harçlıklarımızı alıyorlar. Geri vereceklerini söylüyorlar ama vermiyorlar. O da kavgaya tutuştu duşlardan sonra içerde. Onu dışarı atıp içeri girmemesi için kapıyı kilitlediler. İçeri alırsak bizim de dışarıda olacağımızı söyledikleri için kimse ses çıkarmadı. O ara hasta olmuş olmalı.” Dedi. Andrjez başını kravatını sonunda bağlamayı başaran Milos’a çevirdi. “Bu sorunları Kurmaya anlatmalısın.” Demişti. Milos başını iki yana sallamıştı. “Buna gerek yok. Dolabımı kilitlemek en doğrusu olacaktır.” Demişti. Yatağa oturup postallarını bağlamaya başladı. Andrjez ona bakıyordu. Milos oldukça durgun ve düşünceliydi. Sanki kafasında bir şeyler vardı ve konuşmak istiyor gibiydi.
“Bana kırgın mısın?” demişti Andrjez bir an boşluğuna gelip. Milos sadece omuz silkmişti. Andrjez ona doğru birkaç adım atmıştı. “Dediklerini yapıyordum. Bana yapmamı söylediğin şeyleri. Uzak durmak ve karışmamak ile alakalı olan şeyleri.” Milos sahte bir gülümseme ile ona bakmıştı. “Biliyorum. Kırgın değilim. Şimdi gidip dediğin gibi kurmayla konuşacağım. Sonrasında tekrar görüşürüz.” Demişti. Andrjez onun peşine takılıp onunla beraber kapıdan çıkıp koridorun bitişine kadar yürümüştü. Emma orada onları bekliyordu. Milos’u görünce koşup hemen yanında durmuştu. “Tanrı seni korusun Milos. Hakkında…” Milos onunla konuşmak istemiyor gibiydi. “Emma kurmaylığa gitmem gerek. Gelince görüşelim mi?” demişti. Emma ona bakıp kalmıştı. Bir süre onu incelemişti. “Hasta mı oldun?” diye sorarken uzanıp alnına elini koymuştu. “Ateşin de var!” endişeli olduğunda yaptığı gibi hızlı hızlı konuşmaya başlamıştı. “Seni hemen revire götürelim. Elemeler başlamadan hastalanman iyi olmaz. Acilen gitmen gerek. Kurmaylığa sonra gidersin. Revirde olduğunu duyduklarında zaten anlarlar…” Nefes almadan hızla konuşmaya başlamıştı. Milos ona şaşkınlık ile bakarken birkaç adım gerileyip Andrjez’e doğru sığınmıştı.  Kadınlar ile iyi geçinebilene bir gençti ama daima bir kadının aşırı ilgisinden korkuyordu. Annesinin bile onun için endişelenmesinden nefret ediyordu.  Sanki üzerine gelmelerinin ardında bir şey varmış gibi hissedip tedirgin oluyordu.
Çocukken ona bakan bakıcı kadını anımsıyordu. Sürekli onunla ilgilenen kadının yaptığı küçücük hata sonucunda başına gelenleri anımsamıştı. Nefes alışverişi hızlanmaya başlarken eli bir destek aramaya başlamıştı. Sevginin ne kadar zehirli ve tehlikeli olduğunu biliyordu. Andrjez’in bileğini o kadar kuvvetli sıkmaya başlamıştı ki terleyen avuç içleri ellerini daha da sıkı kapatmasına neden oluyordu. Henüz altı yaşındaydı. Babası güçlü ve ün salmış bir adam değildi o zamanlar ama evlendiği kadının babası askeriye içinde namlı bir generaldi. Kırılgan bulduğu bu adamın kızı ile evlenmesine razı olmuştu. Milos onların ilk çocuğu değildi. Ondan önce annesi iki defa düşük yapmıştı. İki çocuğu henüz doğmadan karnında ölmüş ve Milos doğduğunda büyükbabası o zaman onların evliliğini geçerli görmüştü. Milos babası için kıymetli bir varlıktı. Sevdiği bir çocuğundan öte karısının ailesi içinde kabul görmenin bir anahtarı idi. Saçının telini rüzgâr kırsa her yeri kapatırlardı. Onun için tuttukları bakıcı kadın ile aklının yettiği andan beri beraberdi. Sürekli onunla ilgilenmesi için tutulan kadının yaşamı onun yüzünden son bulduğunun farkında olacak kadar büyümüştü.
O gün yediği üzümlerden birisi nefes borusuna kaçmış ve neredeyse bir dakikadan uzun süre havasız kalmıştı. Kurtulmuştu ama akşamı babası eve geldiğinde bir avuç üzümü kadının kursağına kadar sokup ona bağırmaya başladığında annesinin onu alıp odaya gittiğini ve bir süre sonra ordudan bir araç geldiğini anımsıyordu. Sonrasında annesi işini bırakıp bütün hayatını ona adamıştı. Hasta olduğunda babasının annesine bağrışını düşünüyordu. Gelen bakıcılardan birisi tırnağını derinden kestiğinde ağladığı için babasının kadını dövüp kovduğunu anımsadıkça ona yakın olan kadınların sürekli başına gelenlerden korkmaya başlamıştı. Şimdi Emma onun için tedirgin olmuştu. Babası ölmüş olsada kendini lanetlenmiş hissediyordu. Sadece kadınlar değil onun çevresinde olan herkese zarar geldiğini düşünmekten kendini alamıyordu.
“Milos bileğim…” demişti Andrjez kolunu kurtarmak ister gibi çekiştirip. Dalgınlıktan kurtulup elini hızla çekmişti. “Ö… Özür dilerim. Bir an için…” susmuştu hemen. Açıklama yapamayacak kadar kendini kötü hissediyordu. Andrjez bileğini ovuşturmuştu. “Sana eşlik etmemi ister misin? Kurmay danışmanıma zaten uğrayacağım beraber gidelim.” Demişti. Emma onlara bakıyordu sessizce. Milos’un tek gitmesini istemiyordu ve Andrjez ile olmasının güven verici olduğunu düşünmüştü. Sonuçta hem başarılı hem de abisi tanınmış bir askerdi. “Milos geri döndüğünde konuşalım.” Demişti Emma. Andrjez’e dikmişti gözlerini. Ona sahip çıkmasını istiyordu. Milos’un son zamanlar içinde git gide kötüleştiğini ve onun bir şeylerden korktuğunun farkındaydı. Altais’in ölümünden beri yaşadıklarını atlatmasına yardımcı olmak istese de onu iteklediğinin farkındaydı. Altais ve Andrjez çok zıt karakterlerde gibi duruyordu. Andrjez ona göre pek suya sabuna dokunan birisi değildi. Ve onun aksine etrafını güçlü tutan birisiydi. Oyunu kuralına göre oynamayı biliyordu. İkisi uzaklaşırken Emma bir süre beklemişti. Daha sonra geri yatakhaneye arkadaşının yanına dönmüştü.
Kurmaylık kalabalık gibiydi. Özellikle birinci sınıfların danışmalarının olduğu katta birçok kişi var gibiydi. Andrjez kalabalığa bakınca onların şikâyet dilekçesi doldurduğunu görmüştü. Bunu sadece Andrjez değil Milos’da görmüştü.  İkisinin koridorda yürüdüğünü görenler dönüp bakıyordu.
“Sahtekâr, kopyacı, yalancı…” gibi birçok itham da bulunuyorlardı. Andrjez bundan rahatsız olmaya başlamıştı. Milos ise oldukça sakin duruyordu. “Onları boş ver. Danışmanın yanına git. Ben sıra bekleyeceğim.” Demişti. Andrjez onu yalnız bırakma konusunda kararsızdı. “Danışmanım ile işim yok. Sadece iyi olduğundan emin olmak için eşlik etmek istedim.” Demişti. Buldukları boş tahta arkası duvara dayalı banka oturmuşlardı. Milos’u şikâyet eden ve onun hakkında danışmanına yazı yazan neredeyse on beş kişi vardı. Hızlı hızlı şikâyet formlarını doldurup içeri giriyor ve çıkıp Milos’a bakıp diğerlerini beklemek için kenarı çekiliyorlardı. Milos başına giren ağrıdan ve yükselen ateşinden dolayı git gide etrafın daha da kalabalıklaştığını ve üstüne gelindiğini hissediyordu. Çıkarken giydiği paltosunu çıkarıp eline almıştı. Bir süre sonra atkısını sökmüştü. Şakakları terliyordu. Sırtına saplanan ağrının sebebi bankın arkasındaki düz tahta olduğu düşüncesine kapılıyordu.
“Nasıl kopya çektin merak ediyorum? Kurmayları ve bizi aptal olarak gördüğün için atılacaksın!” demişti son dilekçeyi verip çıkan kişi. Dilekçe sayısı on ve üzeri olursa sorun ile ilgili hemen araştırma başlatılırdı. “Nasıl yaptığını söylemen gerekecek zaten.” Diye bağırmıştı. “Listede üste çıkmak için onursuzca davrandın. Eskiden de Altais sayesinde birinci olmuştun. Şimdi nasıl yaptın?” Milos o ismi duyduğunda başını kaldırmıştı. Andrjez ise onun bu ismi duymaktan hoşlanmadığını anımsayıp ayaklanmıştı. “Hey, dilekçeni verdiğine göre şimdi gidip sonucu bekle. Milos gidip danışmanın ile görüşmelisin.” Demişti. Arkasını dönüp baktığında Milos sadece ona bağıran kişiye gözlerini dikmiş duruyordu.
“Ne bana vuracak mısın?” diye bağırmıştı karşısındaki kişi onu sinirlendirmiş olmanın verdiği heyecan ile. Milos bir anda ayağa kalkıp elinde tuttuğu atkısı ve paltosunu yere atmıştı. Andrjez’i geriye doğru çekip karşısında dikilen kişiye bir yumruk atmıştı. Kimse ona vurmasını beklemiyordu. Ama yumruğu tam gözünün ortasına patlattığında herkes şaşkınlıkla ayaklanmıştı. Milos ise hızlı hızlı nefes alıyordu. “Senin gibi pisliklerden nefret ediyorum. Sana baktıkça midem bulanıyor. Aşağılık varlık seni.” Demiş ve tekme savurmuştu. Kısacık süre içinde onu tekmeleyip yerdeki paltosunu almak için eğilmişti. “Ona vurdu!” diye bağırtılar kurmay danışmanı çıkmıştı. Genç bir teğmendi danışmanı. Yerde yatan genç ile birkaç dakika önce görüşmüştü. Milos’un hemen ayakları dibinde kıvrılmış duran kişi öfkeden kıpkırmızı olmuştu. “Neler oluyor?” demişti yerde yatan genci kolundan tutup tek hareketle ayağa kaldırmıştı. Milos burnunu çekip dimdik durmuştu. “Onu dövdüm efendim!” demişti. Teğmen bir an şaşkınlıkla ona bakıp kalmıştı. Henüz burada yeni olduğu belliydi. “Dövdün mü?” derken ikisi arasındaki kütle farkına bakıp tekrar dönmüştü. “Neden yaptın?” dediğin de Milos makul bir şekilde açıklamasına başlamıştı.
“Efendim elemeler başlamadan önce son sınavın önemli bir faktör olduğunu biliyordum. Bir haftadır gece gündüz kütüphanede çalışıyordum ve bu süreç içinde hasta oldum. Buna rağmen sınava girip tam puan aldım. Ancak sınıf arkadaşlarım benim kopya çektiğimi düşündü. Ben kendime güveniyorum fakat onlar bunun doğruluğuna inanmayıp beni sahtekarlık ile suçladığında sinirlendim. Bu yüzden ona birkaç defa vurdum. Kendisi benim ona vurup vurmayacağını sorduğunda cevap hakkımı kullandım. Bir erkek çenesini çalıştırmak ve birileri arkasından konuşmak yerine derdini çözmek için sorunları ile karşı karşıya gelmeli derler. O kaçtı ve ben karşısına dikildiğimde korkup onu dövmem için savunmasız bir şekilde bekledi.” Demişti. Kelimeleri aşağılayıcı ve karşısında gözünü tutan genci yerin dibine sokuyordu.
“Senin hakkında sahtekâr dediği için mi vurdun yani?”
“Evet efendim.”
“Kavganın cezasını biliyor musun?”
“Kavga etmedik efendim.”
“Ona vurmuşsun.”
“Ona vurup vurmayacağımı sordu. Cevap verdim.”
“Kavga etmiş oluyorsunuz.”
“Kavga kavramı için iki kişinin birbirlerine psikolojik ve fiziksel zarar vermesi gerek. Ben zarar görmedim. Sadece o gördü. Sanırım bir yumruk yüzünden zarar gördü.” Dediğinde teğmen gence dönmüştü. “Gözünü göster.” Dedi. Milos onun gözüne şiddetli vurmuştu. Hemen morluk halkaları kendini göstermeye başlamıştı.
“Senden şikayetçi olma hakkı var.” Dedi.
“Elbette. Canı yandı ve ağlamamak için dudağını ısırıyor. Benden şikayetçi olabilir. Sonuçta dövüşemeyecek kadar korkak olduğunu tutanaklara yazmalıyız. Asker olması için mükemmel birisi.” Bir den etraf buz gibi olmuştu. Milos burnunu çekip gence dönmüştü.
“Şikayetçi olmalısın.” Dedi. Genç ona bakarken gerçekten alt dudağını ısırıyordu.  Andrjez şaşkınlık içinde onun yaptığını izliyordu. Siciline kavgada dayak yediğini işletmekten çekinen gencin şikayetçi olmayacağını duyduğunda öylece kalmıştı. Milos bunu duyunca teğmene geri çevirmişti başını.
“Buraya sizden izin istemeye geldim efendim.” Dedi. Teğmen ona bakıp kaşlarını çatmıştı. “Ne izni?” demişti. “Hasta olduğum için revirden ilaç izni.” Dedi. Teğmen ona bakıp içeri doğru seslenip bir kadını yanına çağırdı.
“Adın ne?” demişti. Milos gülümsemişti.
“Milos efendim. Milos Roluge.” Dediğinde Teğmen bir an duraksamıştı. Kadına döndü. “Revirde muayene olması için kâğıt yaz.” Dedi. Kadın hemen başını eğip içeri geri döndüğünde Teğmen gözlerini Milos’a dikmişti. Ona bakarken hem çekingen hem öfkeliydi. Milos ise paltosunu çırpıp selam vermişti. Kadın hemen kâğıdı getirince almış ve gitmek için izin istediğinde teğmen başını sallayıp içeri girmişti. Milos kapıya doğru yürürken Andrjez onun ardından yetişmişti. Sessizce revire doğru yol almışlardı. İçeride yumruk yemiş gözü ile oturan genç ve ona refakat eden bir arkadaşı vardı. Kayıt için bekliyorlardı. Milos hemen bir sandalyeye oturmuştu. Andrjez ise onun hemen yanındaki yere oturmuştu.
“Şikayetçi olmadığım için kurtuldun sanma.” Demişti. Milos ona bakmıyordu bile. Andrjez ise gence dönmüştü.
“Çok konuşuyorsun. Bir şey yapamayacaksın. Bunu denersen seni dövmekten beter hale getiririm.” Demişti. Genç gözündeki buz torbasını çekip ona bakmıştı. “Kendini onun neyi sanıyorsan yanlış yoldasın. En son onu koruyan kişinin başına ne geldi bilmek ister misin?” demişti. Andrjez açık tehdit olduğunu anlamıştı bunun. Ayağa kalkıp ona doğru birkaç adım atınca aralarındaki mesafe bitmişti.
“Geçmişte yaşayan aptallar sizi. Nerede olduğunuzun farkında değilsiniz galiba.” Demişti. Adamın saçlarını avuçlayıp başını geriye doğru çektirmişti. Kulağına doğru eğilmişti. “Ben Altais değilim. Beni onunla karıştırıp tehdit edersen bir sabah kendini duşta asılmış olarak bulursun. Anladın mı?” demişti. Adamın yutkunma sesi odada yankılandığında hemşire kayıt odasının kapısını açmıştı. 
“Biraz kötü gözüküyor ama eminim hemşire bir şey yapabilir.” demişti Andrjez hızla gencin saçlarını bırakıp gülümserken. Milos sadece yere bakıyordu. Yorgundu ve kafası doluydu. Orada olanlar umurunda bile değildi. Genç korku ile hemen kayıt masasına koşmuştu. Andrjez geri döndüğünde Milos’u dürtmüştü. Milos tepki vermemişti. Andrjez ona bakmak için döndüğünde bir noktaya gözlerini kilitlemiş omuzları düşmüş halde dururken buldu onu. Yanakları kızarmış alnı ve şakakları terlemişti. Andrjez onun alnına elini koyduğunda fazlası ile sıcak olduğunu fark etmişti.
“Ateşin çok yüksek. Kâğıdı bana ver.” Demişti. Milos ona cebinden kâğıdı uzatmak için elini attığında duraksamıştı. “Ben hallederim.” Deyip ayağa kalktığında yalpalayarak kayıt veznesine gelmişti. Hemşire bir süre ona bakmıştı ve ardından kâğıdı almıştı.
“Seni içeri yataklardan birisine alacağız.” Demiş ve ardından gözlerini Andrjez’e çevirmişti. “Refakatçi sen misin? Bana yardıma gel.” Demişti. Hastanenin hemen altında olan bu ilk yardım revirinde kısa süreli hasta olanlar, düşüp bir yerini kanatan ve morartanlar olurdu.
“Ateşin çok yüksek olduğu için burada kalacakmışsın.” Demişti Andrjez gömleğini çıkarmasına yardım ederken. Milos kaslarının acıdığını hissediyordu. Usulca yatağa oturmuştu gömlekten kurtulduğunda. Ona ilaç verilmesi iyi hissettirecek ise buna razıydı. “Hemşire birazdan bir doktorun geleceğini söyledi. O zamana kadar uzanmalısın.” Deyip onun postallarını çözmek için eğilmişti. Milos uslu bir çocuk olmuş onu dinliyordu. “Örtüyü üzerime alabilir miyim?” demişti. Titremeye başlamış ve üşümekten dişleri birbirine vuruyordu. Andrjez onun uzanmasını söyleyip örtüyü üstüne örtmüştü.  Sandalyeye oturup ona dikmişti gözlerini.
“Cesursun. Yani orada onlara yaptığın şey. Kurmaylara karşı bu kadar kaba olman korkutucu ama o çocuğa ağzının payını verme şeklini sevdim.” Demişti. Milos gülümsemeye çalışmıştı.
“Onlar küçük fareler gibi. Bir grup halinde gezip her yeri ısırmaya çalışıyor. Ama pençe attığında korkudan kuyrukları titreyip ölü taklidi yapıyorlar.” Demişti. Andrjez bu benzetmeyi sevmişti.
“Sana bir şey söyleyeceğim ama dalga geçmek yok.” Dedi. Milos ona bakıyordu. “Tıraş setimi çaldılar. Dediğin gibi onu getirmemeliydim. Fazla pahalı ve güzeldi. Çıkan sakallarımı ustura ile kesmek zorunda kalıyorum. Ve daha kalın çıkıyorlar.” Dedi. Milos gülümsemişti. “Benim makinemi alabilirsin.” Demişti. Andrjez tahriş olmuş çenesine elini sürmüştü. “Resmen kör bıçakla kazıyor gibi oluyor. Gerçekten kullanabilir miyim? Kimse tıraş makinesini paylaşmak istemedi. Ruen bile.” Dedi. Milos başını sallamıştı. Sana çarşıdan ucuz bir şey alana kadar kullanabilirsin.” Demişti. Üşümesi artmıştı. Gözlerini kapatmıştı. Bir süre uyumaya çalışmak iyi geleceğini düşünmüştü. Ama daha da kötü hissediyordu. Yattığı yatak sürekli dönüyor gibiydi. Gözlerini tekrar açtığında doktor elindeki boş şırıngayı hemşireye uzatmıştı.
“Ciddi şekilde hastalanmış. Salgın olmaması için onu burada tutacağız. Bir izin yazalım ve iyileşme süreci için Kurmaylığa haber verelim.” Demişti. Milos onlara bakıyordu.  Hava kararmış ve içeride öksüren birkaç kişi vardı.
“Onunla kalacak olan sen misin?” demişti doktor köşede duran Andrjez’e dönmüştü.
“Evet efendim.”
“Arada bir ıslak bezi değiştir ve durumu kötü olursa hemşirelere haber ver. Bu gece biraz uyanık kalmalısın. Yüksek ateş tehlikeli olabilir. Gençler sağlığına dikkat etmiyor. Sende hastalanma.” Demişti. Andrjez başını sallamıştı.
“Elbette efendim.”
“Hemşire iki saat sonra ona ağrı kesici iğne yapmak için gelir. O süre içinde uyuyor olur. Bir şey olursa gelmeye çekinme.” Demiş ve hemşire ile uzaklaşırken Andrjez sandalyeye oturmuştu. Ufak masa lambasının sarı ışığında Milos onun yüzünü görebiliyordu. Andrjez onun uyanık olduğunu görünce gülümsemişti.
“Nasıl hissediyorsun?” demişti. Milos yorgunca kollarını kaldırıp geri indirmişti.
“Tükenmiş. Her yerim ağrıyor.” Dedi. Andrjez bunu duyunca gülümsemişti.
“Sana iğne yaptılar. Yarına kadar ağrıların geçermiş ama dinlenmen gerekecekmiş.” Dedi. Milos başını sallamış ve gözlerini kapatmıştı. Ara ara uyuyup uyandığı gecenin şafağında midesinde bulantı ile oturduğu yerden kalkmıştı. Andrjez orada olmasa üstüne kusacaktı. Metal kaba midesinde kalan son yemeği de çıkardığında rahatlamıştı. Oturur konuma gelince öksüren ve hasta yatan birkaç kişi daha olduğunu görmüştü. B yatakhanesindekilerdi geneli.  Milos onlara bakıp daha sonra Andrjez’in verdiği suyu içmişti.
“Salgın mı var?” demişti. Andrjez başını usulca sallamıştı. “Herkes soğuk algınlığı ile gelmiş. Ama iyi olacaklar. Daha sıkı giyinmeleri ve yatakhanelerin ısıları arttırılmalı imiş.” Milos ona bakıyordu.
“Sanırım uyumaktan her yerim uyuştu. Biraz yürüsem iyi olur.” Dedi. Andrjez ona dikmişti gözlerini. Milos örtüyü yavaşça iteklemişti. “İşemem lazım.” Demişti. Andrjez onun kalkmasına yardım edip revirin tuvaletlerine kadar eşlik etmişti.     Milos içeri girmiş ve bir süre sonra çıkmıştı. Yüzünü soğuk su ile yıkamak iyi hissettirmişti.
“Aslında meraklı ve işlere burnunu sokan birisi olmasan gerçekten yüksek yerlerde olabilecek birisin Andrjez.” Demişti. Yavaş yavaş yürüyordu. Andrjez ona bakıp gülmüştü.
“İşine burnunu sokmasam okuldan atılabilirdin. Ya da hastalıktan ölürdün.” Milos bunu duyunca gülmüştü. “Haklısın. Küçük şeylerin ne kadar önemli olduğunu unutan birisiyim ben.” Dedi. Andrjez onun yatağa oturmasına yardım etmişti.
“Onlara dediğin doğru.” Demişti. Ayaklarını yukarı toplamak yerine onları sallıyordu.
“Kime?”
“Gözünü morarttığım çocuğuna.”
“Onu döveceğim konusu mu?”
“Hayır. Altais olmadığın. Onun gibi pozitiflik ile dolu iyimser birisi değilsin.”
“Altais nasıl birisi bilmiyorum. Sadece beni tehdit etmeleri hoşuma gitmedi. Ve seni de…”
“Altais tehditleri umursamazdı. Küçük şeyleri düşünmezdi. O daima büyük resme bakmaktan söz ederdi. Ona yapılan şeyleri görmezden gelebilirdi. Bu topluma ait değil gibiydi.”
“İleri görüşlü mü?”
“Pek sayılmaz. O kadar hayatına karışan kişi olmuş ki onları umursamamayı öğrenmiş. Bu da kötü bir şey. Fazla özgür hissederdi. Kanatları olsa uçak gibi.”
“Onun uçmasını istiyor gibi konuşuyorsun.” Andrjez bunu söyleyince Milos buruk bir gülümseme ile ona bakmıştı.
“İsterdim. Özgür olmasını ve çaresizlik içinde sıkıştığı yerden kaçmasına yardım etmek istedim. Doğru olanı mı yaptım? Belki de ona hayaller kurması ve ölmesi için yol gösterdim.” Bunları söylerken pişmanlıkları göğsünde bir yanma yaratıyordu. Andrjez onun kırgın yüzündeki ifadeye bakıp yanına doğru oturmak için hızla yatağa yürümüştü. 
“Hayal kurmak kötü değildir. Uçmakta… Kendini suçlaman onları kötü yapmaz. Sonuçta hepimizin hayalleri var.” Dedi. Milos ona bakıyordu.
“Senin de var mı ulaşılmaz gördüğün hayalin?” dedi. Andrjez bir an düşünmüştü.
“Abim gibi olmak.” Demişti. Milos şaşkınlıkla ona bakıp kalmıştı.
“Abin mi? Nasıl biri o?” demişti. Andrjez gülümsemişti.
“Saygı duyulan, güçlü birisi. Tugay’ı generalinin emanet edeceği kadar yetenekli bir asker. Ve güçlü!” dedi. Milos gülmüştü. “Ulaşılmayacak hayal değil ki bu. İstesen onun gibi olabilirsin. Siz kardeşsiniz. Ona benzemen o kadar yüksek bir ihtimal ki.” Demişti. Andrjez yataktan kalkıp ona uzanmasını işaret etmişti.
“Sanmam! Abim benden çok farklı. O gerçekten disiplinli ve gerektiğinde önemli kararlar alacak kadar zeki. Cesur. Ben pek onun gibi değilim. O tek başına ayakta durmayı biliyor. Babam cephede öldüğünde bile bir gram ağlamadan askerlerine yol gösterecek kadar yetenekli. Ben onun gibi olamam. En azından olmak için çok daha fazla çalışmam lazım.” Milos uzanınca örtüyü üstüne doğru örtüp sandalyeye oturmuştu.
“Senin hayalin ne?” demişti. Milos bir an bile tereddüt etmeden konuşmaya başlamıştı.
“Kimsenin beni bulamayacağı bir yere gidip orada yaşamak.” Demişti. Andrjez şaşkınlıkla ona bakıp kalmıştı.
“Garip bir hayalmiş. Neden insanları sevmemene rağmen buradasın. Annen gitmeni istemiyor gibiydi. Buna rağmen neden buradasın?” Milos gözlerini tavana dikmişti. Hastalıklı beyaz rengi şafağın ilk ışıkları ile kendini tekrar canlı gösterme çabasına girmiş gibiydi.
“Çünkü söz verdim. Altais benim hep başarılı bir asker olacağımı söylerdi ve ne olursa olsun pes etme demişti. Sözümü tutmak istedim. En azından bu konuda başarılı olmak istediğim için geldim.” Duraksamıştı. Paylaşmak ve hayatında kendine özel olan şeyleri birisine göstermek insanları birbirine yakınlaştırırdı. Her gizli paylaşım bir halat gibi etraflarını sarıp onları daha yakın hala getirirdi. Revirde o geniş uzun koridora atılmış yayları eskimiş kokusu bayatlamış peynir gibi kokan yatakta yatan genç ona hayallerini ve sözlerini anlatıyordu. Ayaklarındaki tutkallar gevşemiş bele korkunç bir ağrı veren ahşap sandalye üzerinde oturan genç ise onu dinlerken onu tanımak için heyecanlıydı.
“Annem benim asker olmamı asla istemedi. Ama babam ve büyük babam benim için hayat planı yapmıştı. Annem için burası sadece bok çukuru. Ona hak vermiyor değilim ama burada olmaktan başka şansı olmayan kişiler var. Altais öyle birisi idi. Onun gibi binlercesi var. Cepheye gidip imparatorluk ailelerine baksın diye canla başla çalışan binlerce insan. Ama benim başka şansım vardı. Buna rağmen istemediğim bu yere geldim. Çünkü ilk defa bir şeyde başarılı olmak istiyorum.” Andrjez onu anlıyordu. Ölen arkadaşını onurlandırmak için onun hayalini gerçekleştirmek ince düşünülmüş bir hareketti.
“Belki bir gün hayallerimiz gerçek olur. Ama şimdi uyuman lazım. İyileşemezsen hiçbir şey yapamazsın.” Demişti. Milos ona bakıp gözlerini kapamıştı. Dışarıdan gaddar ve vicdansız çıkarcı olan Andrjez’in içinde aslında yaşadığı karmaşayı net olarak göremiyordu ama onun da kafasında bir şeylerin oturmadığını biliyordu. Altais gibi kararlı ve kesin hedefleri olan birisi değildi. Rüzgârın savurduğu yere gitmeye hazır birisiydi. Onun hakkında bu kadar çok düşünüyor olmaktan rahatsızdı. Sanki aklının bir kısmı hep onu düşünmek istiyor gibiydi. Onu beklerken üşüdüğünü anımsıyordu. Gelmesi için etrafa bakarken heyecanlı gülümsemesini buruk bir tebessüm ve hayal kırıklığının aldığını anımsayınca kendine kızıyordu. Andrjez herkes gibi bu sistemin bir parçasıydı. Ona karşı farklı düşünmek sadece bir hastalık gibi yıkıcı olurdu. Sırtını dönüp düşüncelerini boğmak için uykuyu kullanmaya çabalamıştı.
İnsan oğlu küçük şeylerin keyfine varamadığı için büyük hayaller kurardı. Milos bunu Bayan Owari’nin kitabında okumuştu. Küçük şeylerden mutlu olmak neydi ki? Bütün gün başında bekleyen Andrjez ile konuşmak onu mutlu etmişti. Ya da sevdiği yemek… ikisi aynı mutluluğu veriyorsa Andrjez onun için küçük bir mutluluktu. Küçük mutlulukların büyük acılara temel hazırladığı geçmişi bu düşünceyi hemen karalamıştı aklında. Altais onun küçük mutluluğuydu ama hayattaki en büyük acısıydı. Bunun tekrar etmesini istemeyerek düşüncelerini dağıtamamanın verdiği öfke ile yattığı yerden doğrulmuştu. Gün ışığı iyice reviri doldurmaya hazırlanıyordu. Hızla postallarını ayağına geçirmişti. Andrjez ayaklarını yere dümdüz uzatmış kollarını göğsünde birleştirip başını kendini omzuna dayamış halde orada uyuyordu. Uzun süredir düşünceler içinde olduğunu anlamıştı. Andrjez’in üzerine doğru kenarda duran paltoyu örtüp onu izlemek için oturmuştu. Küçük bir şey miydi bu? Rahatsız edici sandalye başında onun iyileşmesi için beklemek. İyi bir dost olmaya çalışmak küçük bir şey değildi. Küçük şeylerden duyduğu büyük acıların yerini büyük şeylerden duyacağı küçük acılara çevirmek istedi. O an için Andrjez onun yeni dostu ve bir adım olsun daha yakın olduğu tek arkadaşı gibi gelmişti. Altais ile de böyle başlamamış mıydı? Tek bir farkla. O Altais’in yanına gidip onunla arkadaş olmak istemişti. Şimdi Andrjez ona geliyordu. Kafasını toparlayamıyordu. Hızla postallarını çıkarıp geri uzanmıştı. Üşümeye başlamıştı. Örtüyü üstüne geri çektiğinde sıcaklık ile mayışmaya başlamıştı.  Bazen sadece düşünmeyi bırakmalıydı.  Düşünmenin ne kadar zararlı olduğunu bilmeye başlamıştı. Derin bir nefes alıp sakince gözlerini kapatmıştı.


Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


2   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   4 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.