“...Ha?“ Dualarım, yoğun bir şaşkınlık tarafından aniden durduruldu. “Neyin… benimle alakası var?“
“Hm? Belli değil mi?“
Enoshima-san birden sesini azalttı ve açıkladı. “Umudun Zirvesi Akademisi’nin Tarihindeki En Büyük, En Kötü Olay. Bu olayla derinden ilgilisin.“ Hızlıca Ryouko Otonashi’nin Anı Defterine danışmak için döndüm ama Enoshima-san elimi tuttu.
“B...Bırak beni..!“
“Hatırlayamadığın şeylerin gerçekten değersiz ve anlamsız olduğunu mu zannettin? Eğer öyleyse gerçekten aptalsın.“ Hafifçe gülümsedi ve bana yaklaştı. “Görüyorsun, ne kadar unutsan da fark etmez. Eylemlerin yok olmayacak. Etkileri senin unuttuğun bu dünyada hala hissediliyor.“
“O...O ne -?“
“Ne, hiç aklından geçti mi? Verdiğin kararların, insanları incittiğini ve onlara eziyet ettiğini hiç düşündün mü?“
“B...Bu değil...“
“Bu acımasız bir dünya ama burası bizim yaşadığımız yer. İnsanlar, senin hayal edebileceğinden çok daha karmaşık şekillerde birbirleriyle ilişkililer. Tek bir kişinin eylemleri, tüm dünyayı kurtarabilir… Tek bir insanın eylemleri, dünyayı kaosa sürükleyen bir keder zincirine yol açabilir… Heh heh, harika değil mi? Gerçekten, burası içinde yaşamaya değer bir dünya!“
Bu sadece dinleyince bile utandığım, değersiz ve aptalca bir mantıktı.
Ama… burada bir şey vardı.
Kalbimin derinliklerinde, sözlerine hak verdiğim bir yer.
“...Anladın mı şimdi? Öyleyse konuşmamızın başlama noktasına dönelim.“ Enoshima-san kollarını kavuşturdu. “Hızlı konuşacağım, o yüzden dikkatli dinle. Umudun Zirvesi Akademisi’nin Tarihindeki En Büyük, En Kötü Olay ile kesinlike alakalısın ama tahmin ediyorum ki soracağın bir sonraki soru: ’Tam olarak nasıl alakalıyım?’ olacak, değil mi?“
“B...Bu çok hızlı ilerliyor...“
“Söyleyeceğim o zaman!“ Beni görmezden gelip devam etti. “Bunu… sana söyleyemem.“
“O şey ne?!“ Keşke en azından bu konuda net konuşsaydı.
“Yani, şimdi söylersem sıkıcı olur… en azından benim düşüncem bu. O yüzden olayla ne tür bir ilişkin olduğunu kendin bulmalısın… Bence bu hikayenin tarzı bu.“
“K...Kendim bulmak mı...“ Bunun bir oyun olduğunu mu düşünüyor?!
“Muhtemelen kendi kendine, ’O bunun bir oyun olduğunu mu sanıyor?’ diye soruyorsun ama yine de sana söylemeyeceğim. Bu hikayenin tarzı böyle. Ama şu an sana bir ipucu vereceğimi söylemek için mükemmel bir zaman. Çünkü bu öyle bir hikaye, görüyorsun.“
Pes ettim. Konuşmaları tamamen saçmaydı. Ne demeye çalıştığını bile anlayamadım.
“Bu tam olarak... ne anlama geliyor?“
“Daha şimdi söylemedim mi? Sana bir ipucu vereceğim!“ Enoshima-san sinirli göründü. “Bu arada, sana ipucu verdiğimde görevim burada bitiyor. İpucunu verdikten sonra, başka hiçbir şey demeden gideceğim.“
“G...Gidecek misin? Gideceksin yani? Gerçekten mi?!“ İstemsizce vücudumu öne ittim. Daha önceden hiç hissetmediğim bir enerji hissettim ve beni ele geçirdi. “O zaman söyle! Sonra da git!“
“...İ...İyi, hislerim falan incinmedi!“ Enoshima-san’ın dudakları, beklenmedik mutluluğuma şaşırmış gibi titredi. “Bu arada, bu önemli o yüzden her şeyi yazdığına emin ol.“
“Tabii, tabii! Anladım, hadi devam et! Ona ısrar ederken defterimi çıkardım. Biraz öksürdü ve önemli bir duyuru yapar gibi sesini yükseltti.“
“İşteee! Başlıyoruz! Bu ipucu tamamen ’Junko Enoshima-chan’ın hedefleri’ ile ilgili!“ Sağ elinin parmakları ile bir V şekli yaptı. “İki tane hedef var!“ V işaretindeki bir parmağını indirdi ve geriye, yukarıyı gösteren işaret parmağı kaldı. “Hedef bir! Bu okulun umut sembolü İzuru Kamukura’yı tamamen ezip geçmek!“ Sonra orta parmağını kaldırdı. “Hedef iki!“
Dramatik etki vermek için kısa bir süre durduktan sonra, sesini en yüksek seviyeye getirip devam etti.
“...Sevgili Yasuke Matsuda’yı öldürmek!“
Bir güm sesi duydum ve defterimi yere düşürdüğümü fark ettim. Kaskatı kesildim. Konuşamadım bile.
- Sevgili Yasuke Matsuda’yı öldürmek.
Bu anlaşılmaz kelimeler vücudumun içinde; korku, endişe ve kafa karışıklığının tomurcuklarını filizledi. Tohumlar anında büyüdü ve genişledi, vücudumu yerine sabitledi. Parmağımı bile oynatamaz halde bir çamurun içinde batıyormuş gibi hissettim.
Enoshima-san, aniden sessizleşmemi kısa süreliğine dikkatlice izledi ve sonra -
“…………“
Her şey sessizdi. Ağzı, daha fazla konuşmama isteğini belirtir gibi sıkıca kapalı düz bir çizgiydi. Ve birkaç saniyeliğine sessizce orada durduktan sonra Enoshima-san, elini görüşürüz anlamında hafifçe salladı ve odamdan çıktı.
Kapının kapanmasını duyduğum an, bedenim tüm enerjisini yitirdi ve yorgunluktan bayılır gibi çömeldim.
“B...Bu ne..?“ Sesim, boğazımın derinlerinden zorla çıkıyor, ölen bir kuşun cıvıldamalarına benziyordu. “M... Matsuda-kun? O ne yapmamı istiyor..?“
O acımasız dünya, benim dünyamı tamamen ele geçirdi. “O...O bunu yapamaz… kesinlikle yapamaz...“
Başım ısındı. Saçlarımı havaya kaldıracak kadar ısındı.
“Böyle bir şey… yapamaz...“
Göğsüm de ısındı. Yoğun, yanan duygu, kalbimi havaya uçurdu.
Ve sonra, garip bir şey oldu.
Magma gibi bir ısı midemin derinliklerinde fokurdadı, adım adım vücudumun içinde yükseldi ve göğsüme ulaştığında patladı. Patlama kalbimi atladı ve vücudumdaki her kasa ulaştı -
- Yeniden canlı hissettim. Uyanık hissettim.
“BEN..! BEN BUNU YAPMASINA İZİN VEREMEM!!!“ Bağırarak kendimi odanın dışına, koridora attım. Bir mermi gibi öyle bir telaş içinde koştum ki kendime inanamadım. Ryouko Otonashi’nin Anı Defterinin sayfaları rüzgarda çırpındı.
- Kendi dünyamı koruyacağım! - Matsuda-kun’u kurtaracağım!
Yurdun koridorlarından bir fırtına gibi koşarak geçtim.
- Matsuda-kun, bekle beni! - Yakında orada olacağım!
Ryouko Otonashi koşuyor. Koşuyorum ki kendi dünyamın ve Matsuda-kun’un dünyasının kurtarıcısı olabileyim.
Ama o sırada, daha fark etmemiştim.
Bir hedef için çılgınca çalışmamın, kederimin başlangıcı olduğunu fark etmemiştim.
Bu keder verici gerçekliği henüz fark etmemiştim.
böylece ilk cildin sonuna, yani yaklaşık olarak yarıya geldik. iyi ki bu noveli çevirmeye karar vermişim. şu ana kadar okuyan herkese teşekkür ederim. ikinci cilt de aynı hızla yayınlanmaya devam edecek.
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.