Yukarı Çık




2   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   4 

           
Kapıyı çalmış öylece bekliyorlardı. Dikilen topal adam tekrar zile basmış ve iç çekmişti.
“İçeride olduklarından emin miydiniz?” demiş ve arkaya doğru bakmıştı. Adam başını sallamıştı. Bunun üzerine silahını çekip kilide yöneltmişti namlunun ucunu. Kilidi kırmak için çilingir bekleyecek adamlar değillerdi. Birden kilit sesi ile irkilmişlerdi. Dikilen patronları ona silahını yerine koymasını söylemişlerdi. Kapıyı yirmilerinde genç bir adam açmıştı. Siyah saçları dağınık, yüzü solgun ve gözleri uykusuzdu. Patronları ona verilen isimleri hatırlamak için elindeki telefona bakmıştı.
“Undera Sonoom’un evi mi?” demişti. Lucan onlara bakıyordu. Yedi kadar korkunç adam kapısında dikilmiş ve birisinin silahını beline koyduğunu görmüşlerdi. Onlara bakarken bir öksürük ile sesini temizlemişti ama cevap veren o olmamıştı. Arkadan naif bir ses duyulmuştu.
“Undera Sonoom benim.” Demişti. Bunun üzerine içeri girmek için Lucan çekilmişti. Marcho Kammes girerken eve bakmıştı. Sıradan küçük evi süzüp salonda oturmak için kanepedeki battaniyeyi kenarı doğru atmıştı. Oturup kapıyı kapatmalarını söylemişti. Lucan ve Undera ayakta onlara bakıyordu. Kenarda Undera’nın hazırladığı çanta vardı.
“Bir yere mi gidecektin?” demişti Bay Kammes. Undera ise onun baktığı çantayı almak için bir adım atmıştı. Cevap vermemişti. Çantayı alıp kenarı koymuştu. Lucan ise çok gergindi. Elleri titriyordu. Undera onun sakinleşmesini istiyordu.
“Lucan misafirlerimize içecek bir şeyler.”
“Gerek yok.” Demişti topal adam. İkisi öylece ayakta kalmıştı. Bay Kammes ise etrafa bakmaya devam ediyordu.
“Birisileri seni bulmamı istedi. Bana anlatabilecek şeylerin olduğunu düşündüğüm için buraya kadar gelmiş olayım.” Demişti. Undera ona bakıyordu. “Birisinin seni neden benim gibi birine arattığını çok merak ettim açıkçası. O yüzden gelip kendi gözlerimle görmek istedim.” Diye devam etmişti. Undera ona gözlerini dikmiş halde duruyordu.
“Luna Sonoom’un cinayetini örtbas eden kişisin sen.” Demişti. Undera onu daha önce görmüştü. Capital sınırları içinde onu uzaktan defalarca görmüştü.
“Ablam demek yerine ona ismi ve soyadı ile hitap etmen garip. Benden onun katilini koruduğum için nefret etmen gerekirdi oysa.” Demişti. Undera sessizliğini koruma konusunda ısrarcıydı. Bu adamı hatırlıyordu, tanıyordu. Burada bulunan herkesin aksine çoğu kişiyi gayet iyi tanıyordu.  “Peki o zaman sana bir haber vereyim, bir süre seni misafirimiz olarak ağırlayacağız. Birileri senden bir şey istiyor ve belli ki bunu benim yapmamı istiyor.” Dedi. Undera başını sallamıştı. “Eşyaların belli ki hazır…” Lucan birden konuşmanın ortasına dalmıştı.
“Onu hiçbir yere götüremezsiniz.” Aptalca bir kahramanlık çıkışı yapmıştı. Hepsi ona bakıyordu. Lucan ise kendinden oldukça emin şekilde Undera’nın önüne geçmişti.
“Tamam biz eşkıya değiliz. Onu zorla götürecek değilim.” Demişti Lucan’ı sakinleştirmek için. Lucan Undera’ya karşı çok düşkündü. Ona duyduğu sevgiyi saplantıya çevirebilirdi. Lucan onu korunmaya muhtaç görüyordu. Savunmasız ve yardıma muhtaç duruşu onu cezbedici kılıyordu. “Ama karar vermeden önce sana izletmem gereken bir şey var.” Demiş ve telefonunu çıkartmıştı. Ekrana bir video açmış ve başlatıp onlara doğru çevirmişti. Videoda bir odanın kamera kayıtları vardı. Luna koltukta oturmuş bir şeylerle uğraşıyordu ve sonrasında kalkıp görüntüden çıkıyordu. O sırada ekranda Undera belirmişti. Bir şeyler konuşuyorlar ve sanki tartışıyorlar gibiydi. Undera onun az önce koltukta uğraştığı şeyleri etrafa savurup bağırıyordu.
“Keşke kamerada ses özelliği olsaydı. Ablan Luna ile ne tartıştığını hep düşünüp durdum ve ona verdiğin şu şey…” ekranı durdurmuş ve elindeki şırıngaya yakınlaştırmıştı. “O uyuşturucu değil mi?” demişti. Undera ona tepkisiz bakıyordu. “Onu öldüren şeyin ta kendisi değil mi?” diye devam etmişti. Undera o kadar sessizdi ki nefes bile aldığından emin değillerdi. “Kendi ablanı öldürmek için ona bilerek uyuşturucu verdin. Eninde sonunda bu suç bizim üstümüze kalacaktı değil mi? Ve senin pisliğini temizleyecektik.” Videoyu kapatıp telefonu cebine koymuştu.
“Bu telefonu patronlarıma teslim etmemem için bana bir neden gösterebilir misin?” demişti. Undera başını sallamıştı. Marcho Kammes ondan nedeni bekliyordu. Undera ise hızla üstündeki ceketi çıkarıp kıyafetinin kolunu sıyırmaya başlamıştı. Sol kolunun üst kısmında içeri doğru bir yara izi vardı. Halka şeklindeki yara izini göstermişti. Marcho Kammes o an için donup kalmıştı. Anlam vermeye çalışarak ayağa kalkmıştı.
“Nasıl mümkün olabilir bu?” diye sorgulayarak kolunu net görmek için yaklaşmıştı. “Ne zamandan beri damgalısın sen?” demişti. Undera kolundaki izi tekrar kapatmaya başlamıştı.
“Dört yaşımda verildim. Luna ve ben… Bir borcun teminatı olarak alınıp bir daha geri verilmedik.” Demişti. Marcho onun kapattığı koluna bakmıştı. “Luna Sonoom ve seni hiç duymadım.” Undera gülümsemişti.
“Çok normal. Genel olarak bizim gibilerden çok söz edilmez. Hizmet edip hayatının sonuna kadar bağımlı olarak yaşamaya mahkum edilirsiniz Bayım. Sizin gibi çok fazla gün ışığında vakit geçirmemize izin vermezler. Kapalı kapılar ardında kapalı işlerin tanıkları olursunuz.” Demişti. Marcho ona bakıp kaşlarını çatmıştı.
“Örgüt üyesi olduğunu kanıtlayan bu ize rağmen nasıl istediğin gibi cinayet işleyip etrafta gezinebilirsin?” sorusuna cevap alamayacağını o da çok iyi biliyordu ama sormaktan vaz geçmiyordu.
“Luna Sonoom patronun büyük oğlunun favorisiydi. Onu öldürdüğünü öğrenirse seni köpeklere parçalatır biliyor musun?” Undera başını sallamıştı. Bildiğini onaylamıştı.
“Ben zaten ölüyüm bayım.” Demişti Undera. Marcho o an için onu neden bulmasını istediğini hatırlamıştı bilinmeyen kişinin. “Seni bulma konusunda neden ısrarcı olduğumu bilmen gerektiğini düşünüyorum. Senin bir Beyaz Yılan üyesi olduğunu bilmiyordum ama Luna Sonoom’un sakladığı çok önemli şeylere cevap verecek kişinin sen olduğunu söyleyen birileri var.” Undera bunu duyunca ona bakmaya başlamıştı. “Hiçbir üye diğer üyeyi zorla alıkoyup işkence yapamaz. O yüzden sadece soracağım. Luna Sonoom’un sakladığı bu şey ne? Bunun cevabını almam çok önemli.” Undera ona boş bir ifade ile bakıyordu.
“Luna’nın sefil yaşamına son verdim çünkü ona acıyordum.” Bunları söylerken soğuk ifadesini korumaya devam ediyordu. Marcho ise onun gerçekten kim olduğuna takılıp kalmıştı. Beyaz Yılan örgütünün bir üyesi olmak için fazlasıyla vasıfsız duyuyordu. Damgalı fahişe diye bir şey yoktu. “Luna’da mı işaretli örgüt üyesiydi?” Undera bu soruya başını sallayarak cevap vermişti. Ablasının da işareti vardı.
“Luna’yı ben öldürmedim. Ben sadece onun sefil hayatına son vereceği bir yol gösterdim. Onu öldüren o kadar çok kişi var ki. Eğer cevabını aradığın şey onu kimin öldürdüğü ise bunu sana net söyleyemem.” Marcho soracağı şeyden emin değildi. Ne olduğunu kendisi bile bilmezken net bir sorusu yoktu. “Birisi senin Luna’yı öldürdüğün bu videoyu bana gönderdi ve birçok şey var elinde. Bu kişi bir şey istiyor.” Demişti Marcho. Undera ona bakıyordu. Derin bir nefes almıştı Marcho, ona bakmaktan vaz geçip ayağa kalkmıştı.
“Seni zorla götürmeyeceğim.” Yanında dikilen Lucan’a gözlerini çevirmişti. “Erkek arkadaşının ve senin beraber gelmesini ve bu olayı çözene kadar sizi gözetim altında tutmayı istiyorum. Açıkçası işlerin nereye varacağı ve senden, benden ne istendiğini bilene kadar bu gözetim burada ya da başka yerde illa ki olacak.” Undera bunu duyunca Lucan’a bakmıştı. Onunla konuşmak istediğini söyleyip içeri kendi odasına çekiştirmiş ve kapıyı kapatmıştı.
“Onlara güvenmiyorum. Bellerinde silah var ve ne oldukları belli değil. Ablanın cinayetini örtbas edecek kadar rahatlar. Onlarla gidemeyiz.” Demişti Lucan savunmaya geçip. Undera onu sakinleştirmek istiyordu. Elini tutup onu masanın yanındaki sandalyeye oturtmuştu.
“Mecbur değilsin. Benimle gelmek zorunda değilsin. Bu işlere bulaşmanı istemiyorum. Seni sürüklemek istemiyorum.” Lucan bunları duyacağını önceden tahmin ediyordu. Uykusuzluktan kulakları çınlıyor, açlıktan midesi yanmaya başlamıştı.
“Seni tek başına bırakacak değilim.” Bunu söylerken karşısında dikilen Undera’nın elini sıkıca tutmuştu. “O adamlara bir gram güvenim yok. Onlarla tek başına gitmene izin vermem.” Demiş ve gözlerini ona dikmişti. Undera ona karşı hiçbir zaman ne olumlu ne de olumsuz tepki vermişti. Onu değerli bir dost, bir sırdaş olarak görüyor ve hayatını riske atmasını istemiyordu. “Seçim yapmaktan hoşlanmıyorum Undera. Yerime karar vermenden de hoşlanmadım.” Diye devam etmişti. Undera ona bakıyordu. Yüzündeki makyaja rağmen Lucan onun hislerini okuyacak kadar onu iyi tanıyordu.
“Onlara burada kalacağımızı söyleyeceğim. Bir şekilde gözetim altında olacaksak burada olalım. Benden ne istediklerini bilene kadar en azından…” demiş ve odadan çıkmıştı. Marcho’ya kararını belirttiğinde olumlu bir tepki almıştı.
“Luna Sonoom’u senin öldürdüğünü düşünüyorum. Seni bulmamı isteyen kişide aynı düşüncede ve bence birilerinin cezasını çekmesini istiyor. Kapıya adam yerleştireceğim. Benden habersiz hareket etmemeniz için iletişimde kalacağız.” Şartlarını açıkça belirtmişti. Undera’yı elinden kaçırmak istemiyordu. “Dediklerimden çıkmazsan senin ve erkek arkadaşının canını sıkacak şeyler yaşanmaz. Sorularımı cevaplaman için bir ara tekrar geleceğim.” Demiş ve çıkıp gitmişti. Ardında ise aşağıda bekleyen bir araç bırakmıştı. Oldukça orta sınıf bir apartmanda kompleksinde oturuyorlardı ve kimse kimsenin umurunda değildi. Site içerisinde kimin ne yaptığını umursayan birkaç takıntılı insan dışında kimse arabayı sormayacaktı. Undera peruğunu çıkarıp topladığı saçlarını açmış ve banyoya gidip yüzünü yıkamaya başlamıştı. Temizlenip tekrar rahat kıyafetler giymek için odaya girdiğinde Lucan aklına gelmişti. Rengi soluk ve halsizdi. Sesi soluğu çıkmıyordu. Bayılıp kalmış olabilir diye hemen giyinip onun odasına gitmiş ve onu uyurken bulmuştu. Uykusuzluğa daha fazla direnememişti. Sonunda pes edip yakta kıvrılıp uyumuştu. Undera onu uyandırmadan üstünü örtüp geri çıkmıştı. Rahatsız edici hayatını Lucan’a yansıtmaktan nefret etmişti. Onun mutlu olmasını istiyordu. Dün pişiremedikleri yemeği bugün hazırlayabilirdi. Mutfağa girip yemek hazırlamış ve daha sonra etrafı toparlamıştı. Lucan’ın normal hayatını devam ettirme çabası kendi hayatını da normalleştirme çabasıydı.  Masaya yemekleri koymuştu. Marcho Kammes ve adamları gideli neredeyse beş saat olmuştu. Lucan’ı uyandırmış ve yemek yemesi için çağırmıştı.  Sofraya oturduklarında Lucan hala uykuluydu. Yemeğini sessizce yerken Undera ona açıklama yapma gereği hissederek konuşmaya başlamıştı.
“Luna’yı öldürmek istememiştim.” Demişti. Undera onun gözünde iki cinayet işlemişti. “Onun hayatının nasıl olduğunu bilmiyorlardı. O ölmek istiyordu.” Lucan yemeği bırakmıştı. Ona bakıyordu.
“Bana açıklama yapmak zorunda değilsin.” Demişti uykulu sesle. Bir öksürükle sesini açmaya çalışmış ve devam etmişti. “Sana karşı yargılayıcı değilim. Ya da yaptıklarını neden yaptığını soracak kadar hayatına dahil değilim. Merak ettiğim tek bir şey var.” Bunu söylediğinde gözlerini ondan ayırmıyordu. Undera karşısında çok ezilmiş ve yorgun duruyordu. “İyi olup olmadığını merak ediyorum. İnsanlara karşı sürekli o ifadesiz suratınla bakıyorsun. Makyaj yapıp yüzündeki acıyı gizliyorsun ve göz yaşın akmasın diye sürekli dudaklarını içeri doğru çekip etini ısırıp koparıyorsun. Kime ne yaptığın umurumda değil. Senin nasıl olduğunu umursuyorum.” Sözleri net ve keskindi. Cevabını istediği sorusundan emin konuşuyordu. Undera ona öylece bakıp kalmıştı.
“Ben…” demiş ve öylece masadaki tabağına bakmaya başlamıştı. Nasıl olduğunu umursaması onu tedirgine diyordu. Ne hissettiği ve ne hissetmek istediğini soran çok kişi yoktu hayatında. “İyiyim diyemiyorum.” Sözcükleri ağzından çıkarken içi sıkılmıştı. Lucan’ı dertlerine boğmaktan kaçınırken bu duruma gelmiş olmanın rahatsızlığı vardı içinde.
“Yemekten sonra televizyonda sevdiğin şu yarışmayı beraber izlersek daha iyi hisseder misin?” demişti. Undera bir an için gülümsemişti. Televizyon izlemeyi seviyordu. Ekrana bomboş bakıp araba için birbiri ile yarışan insanlara bakmak dertlerini unutturuyordu. “Üstelik zulamda sakladığım cipslerim var. Baharatlı ve mısırlı.” Diye eklemişti Lucan. Undera başını sallamış ve onu kendi imkanları ile mutlu etmesi hoşuna gitmişti. Yemekten sonra saat sekiz sularında başlayan programı izlemek için koltuğa kurulmuşlardı. Undera cipsileri büyük bir kaseye boşaltmış ve bağdaş kurup kucağına almıştı. Lucan genelde bu tür programları saçma bulduğu için izlemekten kaçınırdı. Sinirleri bozan ve sürekli bağırarak konuşan sunuculardan nefret ederdi.
“Peki olayı ne bu yarışmanın?” demişti. Undera birazdan başlayacak programdaki yarışmacıların tanıtılmasını izliyordu.
“Son model bir araba var ve on kişi katılabiliyor yarışmaya. Etaplar var. Her etapta iki kişi eleniyor. Ve yarışıyorlar. Fiziksel ve bilgi yarışmaları var.” Ekranı işaret etmişti. “İki kişi kalınca finalde seyircinin seçtiği bir oyun oynanıyor.” Demiş ve ona bakmıştı. Lucan dikkatle onu dinlemişti. Undera onunla programı islemeye başlamış ve ilk saat bittiğinde finale iki etap kala Lucan ayaklarını orta sehpaya uzatmış kollarını bağdaştırmış şekilde deliksiz ekrana bakıyordu. Undera arada göz ucuyla ona bakıyordu. Saat ilerledikçe uykusu geliyordu ve buna direnmek için ekrana daha dikkatli bakmaya çabalıyordu. Undera kenarda duran battaniyeyi alıp üstüne örtmüş ve bir ucunu da Lucan’ın üstüne doğru atmıştı. Lucan battaniyenin ona gelen kısmını kendine doğru çekip altına gömülmüştü.
“Uykun varsa uyuyabilirsin. Bu programlar karşısında uyumak için yapılıyor bence.” Demiş ve kucağındaki boş kaseyi uzanıp sehpaya koyup geri oturur pozisyona gelmişti. Sonrasında bomboş ekrana bakarken Lucan daha fazla dayanamayıp oturduğu yerde uyumaya başlamıştı. Birkaç günü evde bu şekilde geçirmişlerdi. Üst üste geçen günlerdeki döngüyü sonunda Lucan bozmuş ve ona akşam yürüyüşü teklif etmişti.
“Çıkmak istemiyorum. Ben şimdi makyaj yapıp, peruk takamam.” Demişti. Lucan buna hızlıca bir çözüm bulmuş ve bere ile geniş bir poların altında kendini gizlemesini sağlamıştı. Kendi bloklarında bir market vardı ama asıl gitmek istedikleri yan tarafta kalan dondurmacıydı. Gece yürüyüşünü dondurma eşliğinde yapmak istemişlerdi. Undera ne olur ne olmaz diye lenslerini takmıştı. Dondurma almaya gittiklerinde onlara eşlik eden iki adamdan rahatsız olup daha hızlı yürümeye çalışmışlar ama bu yürüyüş dört kişilik bir yürüyüş hali aldığında pes etmişlerdi. Ertesi gün akşam yürüyüşünde ve ondan sonraki günde eşlik ettiklerinde dördüncü gün Lucan onlara da dondurma almışlardı. Yürüyüşlerine eşlik ederken onlara dondurma ikram etmek biraz daha onları mutlu etmiş ama sert duruşlarını değiştirmemişlerdi. Neredeyse bir hafta olmuştu ve akşam yürüyüşleri ikisi için iyi olmuştu. Diğer akşamlar gibi bu akşamda dışarı çıkmışlardı. Ama bu akşam farklı olan bir şey vardı. Onlara eşlik eden kişi her zamanki adamlar değildi. Marcho Kammes ile gelen o topal adam ve başka birisi vardı. Uzun soğuk suratlı sarışın adam iri yapılı olmasının yanı sıra soluk benzi ile dikkat çekiyordu. Lucan onlara bakarken Undera onu yürümesi için çekiştirmiş ve her zaman dondurma aldıkları pastaneye gelmişlerdi. Topal adam ve soluk benizli sarışın adam onları takip ediyordu. Lucan her zamanki gibi sade dört tane dondurma almış ve dışarıda bekleyen Undera’nın yanına geri gelmişti.
“Nasıl sevdiğinizi bilmediğim için vanilyalı aldım.” Demiş ve üstünde çikolata sosu olanı Undera’ya vermişti. Topal olan ve soğuk yüzlü adam dondurma uzatan Lucan’ı baştan aşağı süzerken Undera yüzünü gizleyen şapkasını çekiştirip dondurmasını yerken yürümeye başlamıştı. Lucan dondurmaları adamların eline tutuşturup hızlı adımlarla Undera’ya yetişmişti. Gece yürüyüşleri kompleksin içindeki apartmanları birbirine bağlayan parktaki bir bankta bitmişti. Undera banka oturup karşıdaki ışıklı süs havuzuna bakmaya başlamıştı.
“Araba kazanmak için o yarışmaya katılmak ister misin?” Undera banka oturduğunda Lucan’a bunu sormuştu. Lucan başını iki yana sallamıştı. “Sanmıyorum. Araba almak için yeteri kadar paramız var. İkimiz beraber bir araba alabilecekken bir programa katılıp binlerce insan önünde rezil davranmak saçma.” Undera bunu duyunca ona dönmüştü. Lucan toplumsal davranışlara çok fazla takıntılıydı. İnsanların onunla alay etmesinden, kaba olduğunu söylemesinden çekinirdi. Elinden geldiğince herkese yardımcı olup sevilen birisi olmayı tercih ederdi. Apartmanda musluğu bozulan birisi ondan yardım isterse hayır demez ve gidip yardım ederdi. Kapıyı tutar ve asansöre koşan birisini beklemek için asansörü durdururdu. Poşetlerini taşıyamayan insanlara yolunu değiştirse bile yardım ederdi. Undera onun bu kadar toplumsal değerlerle yaşamasına anlam veremiyordu. Bunun yanı sıra onu her şekliyle kabul edebilecek kadar alçak gönüllüydü.
“Eğlenceli olur diye düşünmüştüm.” Demişti. Lucan onun yamulmuş şapkasını düzeltip gülmüştü sadece. Topal adam ve soğuk suratlı adam onlara ancak yetişmiş ve bankın orada dikilmeye başlamışlardı. Lucan kenarı kaymış ve bacağındaki sorun yüzünden yürümekten yorulmuş adama oturması için yer vermişti.
“Sizinle tanışamadık.” Demiş ve sohbet açmaya çabalamıştı. Adam cebinden bir paket sigara çıkarıp yakmış ve ağrıyan bacağını ovuşturmuştu. Sigarasını yakan kişi dikilen adam olmuştu.
“Juspep.” Demişti sigarasından derin bir soluk alıp duman ağızından yayılırken. Lucan ona bakmış ve gülümsemişti. “Lucan bende. Spor bilimlerinde son sınıf öğrencisiyim.” Demişti. Juspep ona gülümsemişti. Lucan ise onun neden topalladığını merak ediyordu.
“Topallama sebebiniz diziniz mi?” demişti. Juspep başını sallamıştı. “Bundan beş sene önce bir kurşun dizimi parçaladı. Platin takıldı ama eskisi kadar bükemiyorum ve rahat hareket ettiremiyorum.” Demiş ve bu konuşma o andan itibaren Undera’nın dikkatini çekmişti. Dondurmasının külahını yiyordu. Durup onları dinlemeye başlamıştı. “Kurtarılamayacak kadar kötü olduğunda dizimdeki bütün diz kapağı kemiğini çıkarıp yerine bir platin koydular.” Demiş ve dizini ovuşturmuştu. Undera ona bakmak için öne doğru eğilmiş ve yüzüne net bir şekilde görmek için akşam olmasına rağmen taktığı güneş gözlüklerini aşağı doğru indirmişti.
“Seni dizinden vuran kişiyi tanıyorum.” Demişti. Juspep ona bakarken Undera geri gözlüklerini iteklemiş ve arkaya doğru yaslanmıştı. “Luna’nın erkek arkadaşı olan o psikopat herif. Seni dizinden vurdu ve iki kişiyi öldürmüştü.” Undera bunları söyleyip kalan külahı sesli bir şekilde kemirmeye başlamıştı.
“Luna Sonoom mu söyledi bunu?” Juspep bunu sorarken onu görmek için yana doğru dönmüştü. Undera sadece başını sallayarak cevap vermişti. Lucan ikisinin ortasında gergince oturuyordu.
“Evet, o adamdan hep korkuyordu. Onun yaptıklarını izlemeye zorlardı onu. Ve Luna bunları bana ağlayarak anlatıyordu.” Juspep bir an için düşünmüştü. Luna Sonoom onlarla ne kadar zamandır tanışıktı ki? Yıllardır orada mıydı? Onun dizinden vurulduğu o günü gören kişi sayısı azdı ama o kadını hatırlamıyordu. Kaşları çatılmış ve düşünmeye başlamıştı. Arkada dikilen soğuk suratlı adam onun kafasındaki soru işaretlerini gidermek istemişti.
“Luna Sonoom uzun süredir Küçük Efendi’nin hizmetinde Bay Juspep.” Demişti. Juspep ona bakıp başını sallamıştı. “Sallin’in kız arkadaşından öğrendim bunu. Bayan Sonoom neredeyse sekiz senedir tanıyor.” Diye bilginin kaynağını belirtmişti. Tuhaf sohbeti değiştirmek için Lucan atılım yapmıştı.
“Akşam yemeği yediniz mi? Biz henüz yemedik ve isterseniz eve gelebilirsiniz.” Demiş ama Undera’nın onu dürtmesi ile irkilmişti. Undera şapka ve gözlük sayesinde kendini saklayabilse de eve gidip ışıkta onu bu halde görmelerini istemiyordu. “Teşekkürler biz yemek yedik. Aslında sizi yarın sabah kahvaltıya davet etmek için geldik. Bay Kammes yani patron sizinle görüşmek istiyor.” Demişti. Lucan gülümsemişti. Undera ise rahatsızca kımıldanmış ve bu teklifi yarım ağız kabul etmişti. Yürüyüşü bitirmek için ilk hareket eden Undera olmuştu. Banktan kalkıp yürümeye başlamış ve apartmanın önüne gelince hemen içeri girmiş ve Lucan’ın gelmesi için asansörün önünde beklemeye başlamıştı. Lucan adamlarla dostça muhabbet etmiş ve ayrılmıştı. Dönerken marketten aldığı poşetten onlara su vermiş ve asansörün önüne gelince Undera huzursuzca ona bakmaya başlamıştı. Kollarını birbirine dolamış ve öylece duruyordu.
“Onlarla arkadaşmış gibi konuşmak zorunda değilsin.” Bunu söyleyince Lucan onun şapkasının önüne vurmuştu. “Bunu istediğim için yapıyorum.” Gülümsüyordu. Undera ona bakıp iç çekmişti. Her şeyin yolunda olduğunu görmek onu mutlu etmişti. Lucan onun hayatını normalleştiren ve onu hayatta keyif alınacak şeylere itecek kadar pozitif bir insandı. Onu seven ve saygı duyan birisi… O an için Luna’nın hayatında böyle birisi olsaydı nasıl olacağını düşünmüştü. Asansör yukarı doğru çıkarken Luna’nın öldüğünde yirmi sekiz yaşında olduğunu hatırlamıştı. Yirmi sekiz senin yirmi senesi acı dolu geçmiş ve ölmek onun için huzur olmuştu. Luna’yı öldüren çok şey ve kişi vardı. Ama sadece tek bir gerçek vardı. Luna hiç mutlu olmamıştı.  O ise mutlu olabiliyordu. Birden gelen hüzün ve şanslı hissetmenin verdiği duygu ile Lucan’ın elini tutmuş ve fısıldamıştı.
“Teşekkür ederim.”


Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


2   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   4 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.