Yukarı Çık




3   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   5 

           
Sabah davet edildikleri kahvaltı için hazırlanıyorlardı. Undera sıkılgan şekilde kıyafetlerini giymiş ve peruğunu sabitlerken yılmış halde iç çekmişti. Lucan onun iç çekmesini duyunca odasının kapısını aralayıp içeri doğru seslenmişti.
“Yardıma ihtiyacın var mı?” demişti. Undera peruğunu takmayı başarmıştı. “Yok hayır.” Demiş ve hazırlanmaya devam etmişti. Makyajını yapmıştı ve kıyafetinin düzgün olduğundan emin olmuştu. Odasından çıkarken giydiği elbiseyi sabitleyen kemeri takmış ve kendini Lucan’a göstermişti.
“Nasıl?” demişti. Lucan onu baştan aşağı süzmüştü. Tıpkı bir kadın gibi duruyordu. Göğüsleri bile vardı.
“Diğer halin daha güzel ama güzel olmuşsun.” Demiş ve gülümsemişti. Undera bunu duyunca bir anlığına afallamış ve ne diyeceğini bilememişti. Bu şekilde giyinmekten mutlu değildi ama hoş gözükmek onu mutlu ederken Lucan’ın dedikleri ile kendine baştan aşağı bakmıştı.
“Çıkalım mı?” demiş ama Undera birden hemen odaya girmişti. Birkaç dakika sonra geri çıkmıştı. Altında bol bir eşofman ve düz bir tişört vardı üstünde. Lucan şaşkınlıkla ona bakıyordu. Yüzündeki makyajın çoğunu silmişti.
“Bu bir kahvaltı ise rahat giyinmek istedim.” Demiş ve ayakkabılarını giyip sırt çantasını almıştı. Lucan onun sinirli olduğunu düşünüp ardından hemen çıkmıştı.
“Sinirli misin?” asansördeydiler. Undera bir şey demiyordu. Peruğunu çıkartamadığı için sinirliydi. Aslında sinirli olmak için çok sebebi vardı. Ona sadece güzel olduğunu söyleyebilirdi. Taktığı içi doldurulmuş sutyeni bile çıkartmıştı. Kalın bir polar kapüşonlu giymişti. “Değilim.” Derken ona bakıp gözlerini devirmişti. Mavi lensleri ile korkunç bir bakış olmuştu. Lucan asansör durunca onun ardından çıkmıştı.
“Gerçekten bana sinirlenmişsin. Ters bir şey mi dedim?” demişti. Undera hızlı adımlarla onları bekleyen arabaya yürüyordu. “Kıyafetinle alakalı söylediğim şeye mi takıldın?” Lucan onu yakalamayı başarmıştı. Bay Juspep ve soğuk yüzlü adam gelmişti. “Evet, o kadar hazırlandım ve dediğin şey beni daha çok strese soktu. Sadece güzel olmuş diyebilirdin.” Demiş ve dikilen adamları geçip arabanın arka koltuğuna oturmuştu. Juspep sinirle araba kapısı kapanınca sigarasını sindirip Lucan’a bakmıştı.
“Sabah kavgası için ne yaptın?” bunu sorarken bıyık altından gülüyordu. Lucan onlara bakıp omuzlarını düşürmüştü. “Bir elbise giymişti ve güzel olup olmadığını sordu bende eşofmanlarla bile güzel olduğunu söylemek istedim ama yanlış anladı.” Diyerek konuyu benzer ama değiştirilmiş bir halde anlatmıştı. Juspep gülmüştü. “Karımda aynı şeyler için sürekli sinirleniyor. Kadınların genel hali. Kafana takma.” Demiş ve omzuna vurup arabaya binmesini işaret etmişti. Lucan bir an için gülmüştü. Undera’nın bir kadın olduğunu düşündüklerini anımsamıştı. Kahvaltı için gittikleri yer oldukça sıradan ve sakindi. Lucan daha ihtişamlı bir şeyler bekliyordu. Juspep onlarla beraber içeri girmişti. Bay Kammes tek başına bir masada oturuyordu.
Kalabalık olmalarına rağmen mekânda tek bir masa dolu duruyordu. Onun dışında etrafta doğru düzgün kimseler yoktu. Juspep onları masaya doğru götürüyordu. Undera oraya giderken irkilmişti. Kalabalık olması onu daha rahat hissettirecekti. Kahvaltıya sessiz başlamışlardı. Bay Kammes birçok şey araştırmıştı. Sonoom kardeşlerin kim olduğunu nasıl bu örgüte dahil olduğunu araştırmaya çabalarken bilinmeyen kişiden gelen mesajlar onu dehşete düşürmüştü.  Undera Sonoom’un neden bu kadar önemli olduğunu o anda fark etmişti. Onu güvende tutmak zorunda ve bu olayı çözene kadar onunla iş birliği yapmak istiyordu. Kahvaltı hala sessizce devam ediyordu.
“Luna Sonoom’un ölümünün ardından bir şeyler fark ettim.” Demişti Marcho daha fazla sessizliğe katlanamayarak. Undera durup ona bakmıştı. Lenslerinden birisi gözünü kaşındırıyor ve içini gıcıklayan bu kaşıntı arttıkça sinirleniyordu. “Luna Sonoom’un banka hesaplarını gördüm. Çok ciddi bir birikimi var. Ölümünden sonra bu birikim sana aktarılacakmış ama reddetmişsin. Tek bir şeyi kabul ettiğin belirtilmiş. Bir banka kasasının anahtarını kabul etmiş geri kalan parayı reddetmiş olman dikkat çekici. O banka kasasında ne olduğunu merak ediyorum.” Marcho konuşmasını bitirip ona bakmaya başlamıştı. Undera ise getirilen sıcak börekleri yemekle meşguldü ve onu duymazdan geliyordu. Sanki onunla konuşmuyor gibi kahvaltısına devam ediyordu. Bay Kammes sabırlı bir insan değildi. Öfke kontrolü için çok efor sarf ediyordu. Undera’nın bu tavrı sinirlerini bozmaya başlamıştı.
“Geciktiğim için üzgünüm. Çocukları bugün derse ben bırakmak zorunda kaldım.” Masaya gelen adam gülümseyerek ceketini çıkarmış ve bir sandalye çekip otururken Juspep’in omzuna dokunup gülümsemişti. Esmer yeşil gözleri olan adam gülümsüyordu. “Günaydın.” Demişti Juspep arkadaşına gülümserken. Adam kazağının kollarını kıvırırken gülümseyerek Bay Kammes’e sonra Undera’ya bakmıştı. “Luna’nın kız kardeşi sensin demek. Ben Sallin. Nişanlım ve ablan yakın arkadaşlardı.” Demişti. Undera adam bakıp geri yemek yemeye devam ederken Undera’nın yanında oturan Lucan adamla göz göze gelmişti. “Sen de…” Lucan ona kendini tanıtmak için atılgan davranmıştı. “Lucan Cianando efendim.” Demişti. Sallin başını sallamış ve Bay Kammes’e bakmıştı.
“Gergin bir sabah yaşıyor gibisin Marcho.” Demişti. Marcho ona bakıp başını sallayıp iç çekmişti. “Bayan Sonoom sorularımı duymazdan geliyor.” Diyerek onu geçiştirmişti. Gelen garsona sipariş verdikten sonra gergin masayı Sallin yumuşatmak istemişti.  
“Undera hayat nasıl gidiyor biraz konuşalım. Sessizliğe alışkın değilim. Evde ikizler sürekli ama sürekli bağırıyor ve çığlık atarak koşuyor.” Demişti. Undera neşeli adama bakmıştı.
“Konuşmaktan hoşlanan birisi değilsin galiba.” Demişti. Lucan artık Undera’nın yerine cevap vermek istemişti. “Evet efendim. Çok konuşkan değil. Ablasının ölümünden beri pek konuşkan olmadı.” Demişti. Sallin muhatap olacak birinin olmasına sevinmişti.
“Elbette zor olmalı. Kendi ablanın infazını yapmak ve sonra bu acıyla yaşamak. Luna oldukça sakin bir kadındı. Ölümü isteyecek kadar da depresifti. Yine de ölümünün kendi kardeşi elinden olmasını istediğini sanmam.” Undera’nın göz kaşıntısı artıyor ve içi gıcıklanıyordu. Sallin onu kışkırtacak kadar bilgi sahibi olan birkaç kişiden birisiydi. Onunla nasıl iletişim kuracakları konusunda herkes çekingendi. Onu kendi taraflarında istiyorlardı. Marcho çok güvendiği adamlarına büyük bir sır vermiş ve bu sır herkesin hayatını baştan aşağı değiştirebilirdi. Sallin insan psikolojisinden anlayan hatta bu konuda eğitim almış bir doktordu. Psikiyatrist olarak bir diploması ve uzmanlığı vardı. Marcho Kammes onu pazar sabahı bu sebeple çağırmıştı. Çocuklarının özel dersi olmasını bahane etmemesi için onunla sırrını paylaşmıştı. Sallin dikkatle Undera’yı izliyor ve bir seansta olduğunu hissetmemesi için oldukça saldırgan tutumlar sergilemekten çekinmiyordu. Undera’nın dudağını kemirdiğini görmüştü. Bir şeyler söylememek için kendini sıktığı belliydi. Omuzları öne doğru düşmüş ve bir eli masanın altındaydı. Sallin onu bir noktada kıstırmak ve içindeki o öfkeyi patlatmasını istiyordu.
“Luna’nın çocuk sahibi olmak için nişanlımla konuştuğunu duymuştum. Bir hayat kadının iyi bir anne olamayacağını düşündüğümü ona söylemiştim. Çocuk büyütecek kadar kapasite sahibi olacağını düşünmedim.” Demiş ve Undera’nın bu aşağılama karşısında ne yapacağını görmek istemişti. Ablasına fiziksel olarak benziyordu. Siyah koyu saçlar, mavi gözler, solgun ten ve kendine has yüz hatları… Ablası gibi çabuk öfkelenen birisiyse ona karşılık vermekte gecikmezdi.
“Anne olmayı hak etmeyen birisi o.” Bunu söylerken kaşları çatıktı ve sadece birkaç kişinin bildiği o gerçeği hatırlamıştı. Ensesine buz gibi bir el dokunmuş gibi ürpermişti. Boynundaki derinin altındaki damar şişmiş ve atmaya başlamıştı. Sallin onun soğuk yüzündeki sakinliğe rağmen bedenin ne kadar öfkeli olduğunu görebiliyordu. “Her şeye rağmen üniversite okudu ve bir diploması vardı. Belki bir çocuğu olsaydı bu hayattan çıkıp…”
“Onu o hayattan sadece ölüm kurtarırdı. Bunu yaparak kimsenin ona yapmadığı iyiliği yaptım Bay Sallin. Sizin ve nişanlınızın kim olduğunu çok iyi biliyorum. Ablamın uyuşturucu kullanmayı bırakması için defalarca onu tedaviye aldığınızı ve eşinizin onunla hastanede arkadaş olduğunu da biliyorum. Bana akıl oyunları ile gelmeyin.” Soğuk sesi ve sakinleşmiş bedeni ile konuşuyordu. Öfkesi onu oyuna getirmeye çalışan Sallin’e idi. Ablasına ya da yaptığına kızmıyordu. Yalan söyleyerek türlü oyunlar oynamaya çabalayan adam sinirlenmişti. Dirseklerini masaya dayamış ve ellerini çenesinin altına koymuştu. “Size yardım etmeyeceğim. Beyaz Yılanlara yapacağım tek yardım hayatlarına son vermelerine yardımcı olmak olur. Daha fazlasını yapmak kendime ihanetten başka bir şey olmaz.” Bunları söyleyip arkasına doğru yaslandı. Elleri masaya doğru uzanmıştı. Baştan aşağı adamları süzüyordu. Bay Kammes ona bir şey demek istemişti ama Juspep onu birden susturmak ister gibi atılmıştı.
“Bu bizim ya da senin istediğin bir şey değil. Birilerinin isteği. Ve bunu isteyen kişi Beyaz Yılanlardan birisi değil. Buna rağmen reddetmek istediğin şeyi düşünmeni istiyorum. Birilerinin hayatını sonlandırmadan da bir şeyleri değiştirebilirsin. Bize kalsa ayağından bir yere asıp konuşana kadar birçok şey yapabilecekken patron sana saygılı olmamızı ve incitmeden konuşmamızı tembihledi. Ama her şeyin bir sınırı var Bayan Sonoom” demişti. Undera ona bakarken gözlerini usulca kapatmıştı. Bir süre öylece durup ağır ağır nefes aldı ve verdi. “Bunu yapmanız bir şeyi değiştirmeyecek.” Dedi. Juspep tehdidinden korkmadığını düşünmüştü. Ama Undera’nın diyecek başka bir şeyi daha vardı.
“İnsan hayatı çok ucuz. O hayatı değerli kılan şey çevrendeki yoğunluk. Bugün karşıma benden on yaş belki daha büyük olan sizler ölümle ve işkenceyle beni tehdit edebiliyorsunuz. Çünkü çevremde Lucan dışında başka kimse yok. Ama ben şu an masadan bir yağ bıçağı alıp size doğrultursam çevremde en az bana dönecek on silah var. Çünkü çevrenizde çok fazla adam var. Bu da hayatınızı değerli kılıyor. Ablam Luna öldükten aylar sonra gelip onun yaşamının değerli olması ya da benim hakkım da konuşup duruyorsunuz. Çünkü değerli hayatlarınızı bizim üzerimizden tehdit eden birileri var belli ki. Merak etmeyin aynı tehditleri bende alıyorum ve nasıl hissettirdiğini çok iyi biliyorum. Bir süre sonra yaşamlarınızın neden değerli olduğunu düşünmeye başlamışsınız. Kim için ve neden yaşadığınıza dair bir sürü zırvalık. Ama insan tek bir şey için yaşar. O da…” patlayan camın ardından omzunu delen sıcak çelikle sözleri yarım kalmış ve ardı ardına devam eden cam kırılma sesleri ile bir panik havası başlamıştı. Undera sakince kanayan koluna bakıyordu. Arkasındaki camı delip geçen ve omzunu da delen kurşunun ardında oluşan paniğe bakarken kolunu tutmuştu. Sakinliği acıya olan duyarsızlığındandı.
“Hemen arka tarafa geçin.” Bay Sallin ve Juspep bunu söylerken Lucan ve Undera’nın güvende kalması için onları arakalarına almışlar ama oktan restoranı tarayıp bir araba uzaklaşmıştı bile. Kısa süreli bu ufak çatışma başladığı gibi bir anda dinmiş ve derin tuhaf sessizlikte bir telefon sesi duyulmaya başlamıştı. Undera kolunu tutmayı bırakıp cebinden cep telefonunu çıkarmıştı. Kayıtlı olmayan numaraya bir defa bakıp hemen açmıştı.
“Merhaba Yun. Seni aramakta geciktim ama sebebini tahmin ediyorsundur. Açıkçası bugün kahvaltınızı bölmek istemedim ama birileri benim kadar görgülü değil.” Undera etrafa bakınmış ve masadan uzaklaşmaya başlamıştı.
“Kimsin sen? Neden bunu yapıyorsun?”
“Kim olduğum çok önemli değil. Sadece birazdan ufak sayılan sırrını öğrenebilirler. Kolundan yaralandın ve seni tedavi ettirmek isteyecekler. Bunu engellemenin yolu cümleni bitirmek. Bunu yapmadan önce ödül konuşmana birkaç ufak şey eklemek istiyorum…”  Undera dikkatle onu dinlemiş ve kapanan telefonunu geri cebine koyup diğerlerine dönmüştü. Kolunu sıkıca tutuyordu. Kelimeleri toparlamak için zaman kazanmak istemiş ve masaya doğru yürümüştü.
“Kolunla ilgilenmeliyiz.” Bay Sallin ona doğru gelince Undera ona durmasını işaret etmişti. “Önemli değil. Delip geçti.” Gözlerini Bay Kammes’ten ayırmadan konuşuyordu.
“Luna’nın kasasında birçok kayıt vardı. Video kayıtlar, ses kayıtları… pasaportlar ve birçok fotoğraf. Ama çoğu bende değil. Benden önce birisi onları almış. O kişi… Anonim sapık adam ya da her ne ise. Size bende bulunan bir kaydı vermemi istedi. Bir gerçekten haberdar olmanız ve karar vermeniz gerektiğini söyledi.” Orada konuşulan şeyler Marcho Kammes’in akıl sağlığını bozacak olaya en yakın anda konuşulan son şeylerdi. Undera kabaca kolunu sarmış ve eve gitmeleri gerektiğini söylemişti. Dışarıda yaralılar vardı ve aynı zamanda hiç hareket etmeyen adamlarda vardı. Birileri orada neler olduğunu biliyor ve bu bilgiden hiç memnun değildi. Eve vardıklarında Undera hemen bilgisayarını ve ufak bir çantayı getirmişti. Çantayı açmadan önce elindeki kanı eşofmanına silip masaya oturmuştu. Çantadan bir kalemlik ve kalemlikten onlarca USB çıkarmıştı. Kırmızı renkli olanı Lucan’ın açtığı bilgisayara takıp hızla dosyalar arasında gezinmiş ev telefonundan bir tarihi doğrulamıştı. Bu isimsiz kişi ona bir tarih ve USB’yi tarif eden mesaj göndermişti. Dosyayı açmıştı. Marcho ve Sallin içerideydi. Juspep ise aşağıda bekliyordu. Eski bir kamera kaydına benziyordu.  Hepsinin tanıdığı bir yerdi orası. Odadaki yatakta bir kadın vardı ve uyuyor gözüküyordu. Undera videoya bakarken o dehşet dolu anlar başlamış ve üçünün de çok iyi tanıdığı o yaşlı adam kadına tecavüz ederken kadın uyanmıştı. Kendini korumaya çabalamış ama başarılı olmamıştı. Hamile olduğunu söylüyor ve yalvaran sesine rağmen kamera kayıt alırken karanlık odada yanan ışığın ardında yaşanan olay herkesin kanını dondurmuştu. Undera oturduğu sandalyede ayaklarını yukarı doğru toplamış ve karnına doğru çekmiş kollarını bacaklarına sarmıştı. Sallin öne doğru atılıp kaydı durdurmuştu.
“Marcho otur hadi.” Bunu söylerken dikildiği yerde gittikçe ağırlaşan adamın önünü kesmişti. Marcho olduğu yerde dikilmiş nefes bile almıyordu. Dudakları hareketlendi. “Kendini vurduğunda nedenini anlamadım…” sözcükler birer fısıltıydı ama çığlık gibi yankılanıyordu. Undera kadını tanımıyordu ama adamı çok iyi tanıyordu. “Marcho oturalım ve neler olduğunu düşünelim.” Sallin sakin konuşmaya çabalasa da titriyordu. Undera videoya bakıp kalmıştı. Ekranı hızla indirmiş ve geri eski pozisyonuna dönmüştü.
“Bana kendini vurduğunu söylediler…” O anda bir ihanetin kokusu etrafa yayılmıştı. Çirkin ve korkunç bir sır daha ortaya çıkmıştı. Marcho’nun bedenine çöken ağırlık omuzlarına baskı yapıyor ve bacakları titriyordu. Son günlerde artan kalp çarpıntısı sanki bugün daha fazlaydı.  İnsan kendine dokunmayan yılana zarar vermeyeceğini söyler. O kadar rahattır ki yer yarılsın, kıyamet kopsun ama kötülük onun evine gelmezse varlığı kabul edilmemiş gibi davranırdı. Bugün besledikleri ve büyüttükleri kötülük Marcho Kammes’in yanıp kül olan hanesini tekrar ve tekrar yakarken sıkışan kalbi artık kan pompalayamıyor ve kaskatı olmuştu. Nefes alamazken sol kolundaki uyuşukluk ona bir şeylerin yolunda olmadığını bağırıyordu.
“Bir kere mezar kazmaya başlarsan o çamur senin de ayağına, eline ve yüzüne bulaşır. Sende o mezarın bir parçası olursun, bunu Marcho Kammes’e söyle. Ona bunu söyleyen kişinin zamanında neden ona inanmadığını sor. İnansaydı bugün hayatta olabilecek kişinin ismini sor. Kurulmuş ama gerçek olamamış hayallerden birisine sahip olan o kadını sor ve o zaman seni aradığım da bana gerçekten ne yaptığımı sor.” Undera hastanede bankta otururken bu sözleri düşünüyordu. Birkaç saat önce Bay Kammes kalp krizi geçirmiş ve hastaneye kaldırılmıştı. Yarasına bakılması için Sallin onu da hastaneye sürüklemiş ama neredeyse geldiğinden beri bahçedeki bankta oturmuş öylece duruyordu. Juspep ve Lucan görüntüleri görmemişti. Lucan’a eve göz kulak olmasını söylemiş ve peşinden sürüklememişti. Bay Kammes’in ameliyata almışlar ve yoğun bakıma geçmesi için beklemeye başlamışlardı. Sallin bir sigara yakıp banka oturmuştu. Undera o oturunca düşüncelerden sıyrılıp ona doğru çevirmişti başını.
“Koluna baktırmanı söylemiştim. Acil servise gitmemişsin.” Undera kolunu tutup omuz silkmişti. “Önemsiz bir şey.” Demiş ve kafasındaki o soruyu sormuştu. “O kadın Bay Kammes’in karısı mıydı?” Sallin bunu duyunca duraksamış ve Undera’nın tepesinde dikilen adama uzaklaşmasını işaret etmişti.
“Onlar evli değildi. O tıpkı Luna gibiydi. Ama çalışmıyordu. Çalışmaması için Marcho onun bedelini ödemişti. Fakat örgütün as üyelerinin evlenmesi ve aile kurması yasak olduğu için evlenemediler. Sonrasında patron başka bölgeye kısa süre gittiğinde o intihar etti. Onu evlerinde buldular. Başına bir kurşun sıkmıştı. Hamile olduğunu otopside öğrenmiştik. Patron bunu atlatmak için baya uğraştı ve şimdi bu video…” Undera yere dikmişti gözlerini.
“Beni arayan kişi Bay Kammes’e bunu göstermemi ve ona kötülüğün onun da evini yıktığını söylememi istedi. Ben sadece bir süreliğine her şeyin normal olacağına inandım Bay Sallin. En azından bir kimliğim vardı ve bir yaşam için yeteri kadar bedel ödemiştim. Ama anlıyorum ki birilerinin hala huzur bulması gerekiyor. Onlar için çabalayan kişi kimin elinde hangi kart olduğunu biliyor. Sanırım benim kartlarım masadaki bütün parayı alacak kadar güçlü. Bay Kammes uyanınca ona mesajımı iletin. Eve gitmek istiyorum.” Demişti. Sallin onun solgun yüzüne ve bitkin haline bakıp iç çekmişti.  “Nişanlım yarana baksın. Sonra seni kalacağın yere götürürüz. Lucan’a eşyalarınızı toparlamanızı söyledim. Bu saatten sonra orada kalamazsınız. Patron çıkana kadar erkek arkadaşın ve seni misafir edeceğiz.” Demişti. Undera bir süre düşünmüştü. “Pansuman için malzeme verin ben yaparım. İçeri girmek istemiyorum. Ve sadece gidip dinlenmek istiyorum. Beni götürürseniz size o videonun olduğu USB’yi veririm.” Demiş ve bu karlı anlaşma ikisinin de işine gelmişti.
Undera’yı bir eve getirmişlerdi. Arabayı süren adam Juspep ile gezen sarışın adamdı. Sert ve soğuk yüzü bugün daha korkunçtu. Nefret doluydu adeta. Araba evin önünde durmuştu. Sakin bir mahallenin müstakil evinde yaşayanlar olduğu belliydi. Kim olduğunu bilmediği insanların yanında bulmuştu kendini. Yaşlı ve gözlerinden birisi kör olan kadın ile Juspep konuşuyordu. Tanıdık ufak çantalar ve bavullara bakıyordu Undera. Lucan çoktan buraya getirtilmiş olmalıydı. Onu görmek için sabırsızlanıyordu. Şu an güvenebileceği tek kişi oydu. Onun merhametine ihtiyaç duyuyordu.
“Nine bunlar buradayken kapıda birkaç adam size göz kulak olacak. Sakın onları kovmaya çalışma. Bay Kammes sonra çok sinirlenip bizi döver.” Demişti. Kadın umursamazca yüzünü buruşturmuştu. Juspep geri Undera’ya dönmüştü.
“Patrona izlettiğin şeyin olduğu USB aygıtını bana verecekmişsin. Sallin onu istiyor.” Demişti. Undera en başından beri yanında olan çantayı açmış ve anahtarlıktan aygıtı çıkarıp ona uzatmıştı. Perişan haline bakan yaşlı kadın torunu Juspep’i kenarı doğru iteklemişti.
“Kadınlara ne zamandır bu kadar kabasın seni piç kurusu.” Demişti. Juspep kadına karşı saygısızca konuşamayacak kadar onu seviyordu. Ona karşı boynu kıldan inceydi.
“Hadi çıkın gidin evden. Şu kızcağızın yarasına ben bakarım.” Derken torunu ve içerdeki adamları kovmuştu. Undera ise hala Lucan’ın nerede olduğunu merak ediyordu.
“Aptal velet. Kaç yaşına geldi hala benim ne kadar güçlü olduğumu bilmiyor. Ama artık güvendesiniz.” Demiş ve titreyen elleri ile masada duran tabladan bir sigara alıp yakmıştı. Yaşlı kadın Juspep’in hayattaki tek akrabasıydı. Onu büyüten ve yetiştiren kişiydi.
“Buraya getirilen diğer kişi nerede hanım efendi.” Demişti Undera yarasını sıkıca tutarken.
“Bana Hanım Efendi demene gerek yok. Nine diyebilirsin. Pep ve onun dazlak adamları hep öyle diyor.” Üst katı işaret etmişti. “Yukarıdaki odayı hazırlamak istedi. Birazdan gelir. Endişelenme senden daha iyi halde.” Demişti. Undera oturmak için izin istemiş ve masa ki sandalyeyi çekip oturup çantayı masaya koymuştu. Kadının onun koluna bakıyordu.  
“Acıya dayanıklı olmalısın. Ama yarana bakmazsan sıkıntı çıkarabilir. Üst kattaki banyoyu kullanabilirsin. Orada ilk yardım çantası var. İçindekilerin son kullanım tarihine bak. Havlularda kapının yanındaki dolapta.” Demiş ve mutfağa yönelmişti. Undera çantasını alıp yağa kalkmış ve yukarı çıktığında bir odadan Lucan’ın çıktığını görmüştü. Lucan onu görünce heyecanlanmıştı ama Undera kadar mutlu değildi. Undera birkaç adımda onun yanına varmış ve ona sarılmıştı.  Lucan onun yarasının acıyacağını düşünüp ona sarılmamış ama eliyle saçlarını okşamıştı.
“Yarana baktıramadın değil mi?” demişti. Undera başını sallayınca Lucan onun yarasına bakabileceğini söylemiş ve banyoya kadar ona yardım etmişti. Undera onu içeri almamış çantayı ona verip onu saklamasını ve gözü gibi bakmasını söylemişti. Bir süre banyodan çıkmayınca Lucan onu kontrol etmek için kapıyı çalmıştı.
“Nine yemek hazırlamış. Ne zaman çıkarsın?” demiş ve Undera bunu duyunca kapıyı açmıştı. Havluya sarılmıştı. Elinden geldiğince kendini yıkamıştı. Elindeki peruğu ona uzatmıştı. Giyinip inerim.” Demişti. Aşağı indiğinde gözlerindeki lens yoktu. Peruğunu çıkartmış yerine bir bere takmıştı. Yarasını güzelce sarmış eşofmanlarını giymişti. Lucan ve kadın mutfakta bir şeyler konuşuyorlardı.
“Pep’e bir üniversite okumasını söyledim ve ona mezarlık yerimi satıp para verecektim. Ama o aptal silahlara ve kavgaya olan düşkünlüğü yüzünden bu işlere girdi. Ne güzel sen bir okul bitirmişsin. Kız arkadaşınla orada mı tanıştın?” Lucan sırıtıp elindeki sıcak tabağı arkadaki masaya koymuştu.
“Evet, orada tanıştık. Gerçi o daha okulunu bitirmedi. Fakat çok zeki. Bir şeyi bir defa okuması yeterli. Liseyi dışarıdan bitirme sınavları ile bitirdiğini öğrendiğimde şaşırmıştım.” Kadın sigaradan tahriş olmuş boğuk sesini daha da boğarak gülmüştü.
“Zeki olsa da pek aptala benziyor. Kolundaki deliğe bakılırsa Pep gibi aptalları tanıyacak kadar şansız da…” demişti. Lucan ise cevap vermemişti. Kadın yaşlılıktan iki büklüm duruyordu.
“Bay Juspep o kadar aptal değil nine. Bence o da zeki ve sadık birisi.” Kadın yüzünü buruşturmuştu.
“Sonu babası gibi olacak. Daha genç yaşında onu topal bırakan o heriflerin köpeği olan torunumdan daha akılsızı varsa onun çevresindeki arkadaşlarıdır.” Undera içeri doğru süzülmüştü. Lucan ona bakıp gülümsemiş ve yemekleri göstermişti. Yaşlı kadın ise son tabağı doldurup uzatmış ve tencereyi kapatıp masaya oturmalarını söylemişti. Yaşlılıktan gözleri iyi görmediğini düşünüp tekrar Undera’ya bakmıştı.
“Erkek çocuğu gibi giyinmişsin. Saçlarını kurutup güzelce örmen daha iyi olurdu çocuğum.” Demişti. Undera masaya oturmuştu. Lucan ise hemen onun yanına oturmuş ve fısıltı ile nasıl olduğunu sormuştu. Undera ona iyi olduğunu söylemiş ve sessizce yemeklerini yemişlerdi. Sonrasında Undera ve kadın televizyon karşısında saatlerce birbirleri ile konuşmadan oturmuşlardı. İkiside aynı yarışma programını seviyordu ve onu izliyorlardı. Programı yaşlı kadının desteklediği adam kazandığında Undera iç çekmişti.
“Hak etmedi.” Demiş ve omuz silkmişti. Lucan ikisinin keyif almadığı bu programı izlemek istememiş ve yatmaya gitmişti. Yaşlı kadın televizyonu kapatıp yatmaları gerektiğini söylemişti. Undera onu odasına çıkarmış ve kadın onlara kaldıkları odada ayrı yatmaları gerektiğini tembihlemişti.
“Orada iki yatak var. Pep ve arkadaşı gelince hala orada kalırlar ama ikiniz bir süre orada kalacaksınız.” Demişti. Undera onun kapısını kapatması ile giyindiği odaya girmişti. Lucan yatakta uzanmış elindeki telefonla uğraşıyordu. Undera ışığı açmadan diğer yatağa gitmişti. Bir süre orada oturmuştu. Lucan onun ne yaptığını görmek için telefonun fenerini açıp ona tutmuştu. Undera öylece oturuyordu.
“İyi misin?” demişti. Undera oturduğu yerde başını sallamıştı. 
“Sen nasılsın? Bir anda hayatını mahvettiğim için üzgünüm. Yakında başvurular var ve sen hazırlanamıyorsun bile.” Demişti. Lucan doğrulup telefonu kenarda duran ufak masaya koymuş ve fener ışığı tavana yansıyıp odada loş bir ortam oluşturmaya başlamıştı.
“İyiyim ben. Başvuruyu merak etme sen. Bir şekilde hallederim. Hem burada kaldığımız sürece oturup biraz sınava hazırlanabilirim.” Undera iç çekmişti. “Bay Kammes hakkında konuşurken Bay Juspep onun kız arkadaşının öldüğünü ve ona dair şeyler gördüğünü bu yüzden rahatsızlandığını söyledi.” Demişti. Undera bunu onaylamıştı.
“Onun için bende üzgünüm ama geçmişi değiştiremeyiz. Sadece o videoyu görmese iyi olurdu.” İç çekip yatağa bağdaş kurarak oturmuştu. “Ablam onlar hakkında bir sürü şey toplamış. Videolar, resimler, belgeler… örgüt içindeki herkes hakkında. Bunların olduğu kasanın iki anahtarı vardı. Bana öyle demişti. Birisini bana vermişti. Diğeri ise ondaydı. Ama eşyaları arasında çıkmadı. O mesajları atan, hakkımız da her şeyi bilen kimse Luna ile bir ilişkisi olmalı. Kasada olan şeyleri biliyor olmalı ve bazı şeyler olmalı onda. Bu kadar bilgiye sahip bir insan neden bunu yapıyor Lucan?” soruyu sorduğu kişi bunca kargaşanın içindeki en masum ve alakasız insandı. Lucan ona şaşkınlıkla bakıyordu. Undera ise bu soru cevap oyununu oynayarak bir şeyleri kendi kendine çözmeye çabalıyordu.
“Telefonlarımızı dinliyor, bizi izliyor ve ne konuştuğumuzu biliyor. Kimin ne sırrı varsa hepsine sahip. İstediğini kolayca yaptırmıyor. Adım, adım yaparken herkesi bir bataklığa sürüyor gibi. Kim olabilir ki?” Lucan doğrulmuştu. Sorunun ona sorulmasından dolayı cevaplama gereksinimi hissetmişti.
“Luna bu kadar bilgiye erişebilecek kadar içlerindeyse o da içeriden birisi olmalı. Belki ablan gibi birisi olabilir. Onlardan birisi olup nefret ettiği herkese zarar vermeye çalışıyor olamaz mı?” beklenmedik birisinden beklenmedik bir teoriydi. Undera duraksamıştı. Aklına geçmişten ufacık bir sahne gelmişti.

“Canının yanmaması için bu ilaçları alman gerekiyor. Daha az şey hissedersin.” Luna ’ya uzatılan ufak kutuya bakıyordu iki küçük çocuk. Diğer kız ise harap şekilde elindeki kutuyu Luna’nın elleri arasına sıkıca koyup ellerini tutmuştu. “Canlarını kendine zarar vererek yakamazsın. Ne kadar az şey hissedersen o kadar çok şey duyarsın. Bunlar seni uyuşturacak ama bir o kadar duymaya başlayacaksın. Bunu al!”

O karanlık yüzün kimin olduğunu hatırlamıyordu ama Luna ve onlara yardım eden bu kişinin şimdi bir intikam oyunu oynadığını düşünmeden kendini almıyordu. Geçmişi hatırlamaktan nefret ederdi. Lucan yataktan kalkıp kenarda duran ilk yardım çantasını almıştı. Onun dikkatini dağıtmak için yatağa oturmuştu. “Şu yarana bakalım.” Lucan yaralar konusunda beceriksizdi. Kendi parmağına yara bandını bile yamuk yapıştırdı.  “Şu üstündekini sıyırmana yardım edelim.” Demiş ve Undera’nın altında kolsuz tişörtü dışında hırkasını ve kalın polar kapüşonluyu çıkartmıştı. Kolunu özenle sarmış ama yara hala kapanamadığı için kan çoktan sargı bezine bulaşmıştı bile. Lucan makasla bandı kesip sargı bezini açmıştı. Undera ondan antibiyotik kremi ve temizlemek için solüsyon istemişti. Kendi kendine işini yaparken Lucan sadece bir asistan gibi istediklerini veriyordu.
“Seni vurduklarında canın yanmamış gibi duruyordun.” Lucan onun için banttan para kesmiş ve açıp sargı bezinin uçununa yapıştırmıştı.
“Acıyı şoktan hissedemedim.” Undera yeni temiz sargısının üstüne dikkatlice geri kıyafetlerini gitmeye başlamıştı. Lucan onun soğuk kanlı olmasına alışıktı ama vurulup hala bunu pek umursamamasına şaşırmıştı.
“İlk okula giderken teneffüste düşmüştüm ve bacağım baştan aşağı kesilmişti. Kenarda duran demire çarpmıştım ve cam kırılıp bacağımı kesmişti. Korkudan bayılmıştım. Şuna bak hala izi duruyor.” Pijamasının paçasını sıyırıp bacağındaki diğer renklerden daha açık duran dikiş izinin hala varlığını sürdürdüğü izi gösteriyordu. Undera bir süre onun bacağına bakmıştı. “Cam kesiği insanın canını çok yakmaz ama kan durmazsa ölürsün.” Demişti sadece. Lucan onun bu kaos dolu havasını dağıtamayacağını anlamış ve topladığı çantayı alıp ayağa kalkmıştı. Çantayı koyup geri yatağına dönmüştü. Telefonu kapatıp karanlıkta uzanmaya başlamıştı. Undera’nın hareketsizce oturduğunu seçebiliyordu. Bu hareketsizlik kısa sürdü. Yatağın içine doğru girmişti. Lucan oluşan sessizlikte hareketsizce beklerken göz kapakları ağırlaşmış ve uyumaya başlamıştı. Gece yarısı bir tıkırtıya uyanmıştı. Ne olduğunu merak etmişti. Ses aşağıdan geliyordu. Undera uyuyordu ve onu yandırmadan odadan çıkmıştı. Juspep salona inince yaşlı kadının uyanık olduğunu ve Juspep ile Sallin’in orada olduğunu görmüştü.
“Nine sorun Marcho’nun kendine gelmesi değil. Uyandığında daha büyük bir sorunumuz olacak. Kat’e tecavüz edildiğini öğrendik. Hemde…” Lucan’ı görünce susmuştu Sallin. Lucan ise onlara şaşkınlıkla bakıyordu. “Eve birisi girdi sandım.” Lucan’ın elinde dolaptan aldığı tel bir askı vardı. Onu sıkıca kavramıştı. Hepsi ona bakıyordu. Nine ise gülmüştü. “Onunla bu eve giren kişinin ancak ceketini asarsın delikanlı.” Demiş ve Sallin’e dönmüştü tekrardan. “Marcho deli dolu bir adam. Onu ne ben ne siz durdurabilirsiniz. Ölümüne gidecek kadar kas kafalıdır. Hepiniz aynı haltsınız gerçi.” Demiş ve Juspep’in dizini işaret etmişti. Lucan ise onların ne hakkında konuştuğunu ve tehlikenin ne olduğunu anlayabiliyordu.
“Nine bende dedim Sallin’e. Gidelim vuralım ve çıkalım. Hem namus durumu olunca kimse karışamaz deniyordu.” Yaşlı kadın bu sefer torunun kafasına sertçe vurmuştu. “Namus olması için evli olmalılar be geri zekalı. Marcho Kat ile evlendi mi ha? Sen kendi çocuklarının annesi ile evlimizin Sallin?” Sallin başını hayır anlamında sallamıştı. Yaşlı kadın iç çekmişti.
“Yapacağınız her halt sizi öldürecek. Marcho uyanmasın diye gidip öldürün ki daha fazla kimse ölmesin.” Demişti. Lucan ise birden lafa karışmıştı. “Bence bunu sabah Undera’ya da sorun. O çok fazla şey biliyor. Kimse zarar görmeden bir şeyler yapabilirsiniz belki. Zekidir…” Sallin bunu duyunca gülmüştü.
“Kız arkadaşın bize rest çekti Lucan. Elindeki kartların çok güçlü olduğunu ne yapacaksak yapalım elini sağlam tutacağını söyledi. Bu demek ki bizi korumak gibi bir niyeti yok.” Lucan bunu duyunca şaşırmıştı. Undera’nın gaddar olduğunu düşünmezdi. Onun böyle davranacağını sanmıyordu.
“Onunla ben konuşsam? Beni dinler.” Demişti. Juspep ve Lucan oldukça iyi anlaşmaya başlamışlardı. Manasızca çok vakit geçirmek zorunda kalıyorlardı.
“Aslında olabilir Lucan. Onunla konuş ve kız arkadaşın bizimle bir şeyler paylaşmak isterse haber ver.” Juspep sakince bunu söylemiş ve dişlerini gıcırdatmıştı. Sallin ise oturduğu yerden kalkmıştı. “Madem zaman ihtiyacımız var patronun yoğun bakımda tutulması için hastaneye konuşacağım. Ne yapabilirim bakacağım ama kaçışımız yok Pep.” Demişti. Lucan Bay Sallin gidince Juspep’in karşısına oturmuştu.
“Bay Juspep, Undera sert ve biraz asabidir ama oldukça nazik bir insan. Onu yanlış tanımanızı istemiyorum. Çok fazla şey yaşadı. Ve hala yaşıyor da. Korktuğu için size karşı saldırgan.” Bunları samimiyetle söylüyordu. Yaşlı kadın Lucan’ın omzuna elini koymuştu.
“Görüyorsun değil mi Juspep? Ne belinde silahı var ne ağzında küfür ama oldukça korumacı. Eline tel askı alıp aşağı inmiş, kapının önü silahlı adam dolu farkında değil. Ama hala birilerini koruyabileceğine inanıyor. Babana da aynısını dedim. Sonun onun gibi olacak. En azından sen akıllılık edip bana bakmakla uğraşacağım çocuk bırakmıyorsun.” Kadın kalkıp çalımlı şekilde merdivenlere yönelmişti. Yukarı çıktığında Juspep hemen kalkıp eski televizyon konsolunun altındaki dolaptan bir şişe viski çıkartmıştı. Şişeyi açıp vitrinden aldığı iki bardağa doldurup birini Lucan’a vermişti.
“Babamın ölümü benden çok onu hırpaladı. Ufak tefek çetecilik işlerindeydi. Bir sorun çıkınca annem ve babamı öldürmüşler. Evimizi yakmışlardı. Ben kurtuldum ve beni ninem büyüttü. Ama bunu kafama kakmaktan asla çekinmez.” Lucan onun bardağına vurması ile bir yudum keskin viskiden almış ve boğazını yakması ile ürpermişti. “Herkes hayatta korkunç şeyler yaşıyor. Kimi ailesini kaybediyor, kimi sevdiğini, kimi onu… bunu…  Ama sonuçta gerçekten kaybediyorsun. Kız arkadaşınla bu dünyanın içine düşmen çok can sıkıcı olmalı. Burada olmanızı isteyecek kadar korkunç adamlar değiliz bizler. Sallin mesela. Çok akıllıdır. Marcho vicdanlıdır. Ama eninde sonunda kötü adam oluyoruz.” Lucan onu sakince dinlemişti gün doğana kadar Juspep bir şişe viskiyi bitirmiş ve gün doğarken gelen telefon ile evden ayrılmıştı. Derin sessiz alacakaranlıkta Lucan tıpkı anne ve babasının evine benzeyen bu yerde yapayalnız oturmaya başlamıştı. Aslında her şey normaldi. Mekanlar, zamanlar, insanlar ama olaylar çok korkunçtu. Bu evde akşam yemeğinden sonra bir aile oturup günlerini anlatabilirdi. İş yerindeki sorunları mesela. Patronlarının kız arkadaşının tecavüze uğraması sonucunda ölmesi ve yıllar sonra bu olayın öğrenilmesi bir iş yeri sıkıntısıydı. Bay Juspep’in büyük annesinin ondan yakınması ve onu her şeye rağmen sevmesi normaldi. Çocuklar trafik kazasından sonra anne ve babasını kaybedince büyük anne ve babalarının anlara bakması normaldi. Ama bir evde yakılan aileni görüp büyük annenle büyümek ve yine bu hayatı seçmek… Oturduğu yerde bunları düşünüyordu. Ailelerde, ilişkilerde, iş yerinde, hayatta sorunlar olurdu. Ama bu sorunların ne olduğu o kadar önemliydi ki buna ilk defa bu kadar dikkat etmişti. Sabaha kadar lisedeyken bir arkadaşı ile oturup dertleşir ve rahatlardı. Şimdi ise içindeki karanlık ağırlaşmış ve kalbi sıkışmıştı. Ne acı… Geçmişten kim sorumluydu ki? Bu olanlardan birisi sorumlu olmalıydı. Bir kötü adam olmalıydı her senaryoda ve hayatta. İnsan hayatlarının kabul edilebilir olması için birileri kötü adam olmalıydı. Geçmişteki her kötü şeyden kötü bir adam veya adamlar sorumlu olursa insan bir gece de vicdanını rahatlatabilirdi. Peki bu kötü adam veya adamlar geçmişteki sorumluluğu kabul etmez ve gerçekleri göstermek isterse… İşte o zaman bir gece değil birçok gece vicdanını rahatlatamazdın. Lucan elini birkaç defa göğsüne vurmuş ve derin bir nefes almıştı.


Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


3   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   5 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.