”Nasıl bu kadar yeteneksiz olabilirler, bunların içinde bir tane acemi seviye savaşçı bile yok”
Nafız, bir günlük talimden sonra adeta ateş püskürüyordu.
”Senin düzeyindeki biri için, gerçekten çok zor iş bu kadar acemiyi eğitmek, içinde bulunduğun durumu anlayabiliyorum ama birçoğunun daha bugün ellerine gerçek bir silah alma şansları oldu. Nitelikten çok nicelik var elimizde, olabildiği kadar iyilerinden seçmeye çalışsan olmaz mı?”
”Pazar tezgâhından domates mi seçiyoruz pezevenk! Zaten asabım bozuk, gevşek gevşek konuşma benle.”
Ortamı yatıştırmaya çalışan Alyon, bilmeden yanan ateşe benzin döktü. Miras aldığı benlik yüzünden Nafız gün geçtikçe agresifleşiyor, kendisine kolay gelen işlerin becerilememesine tahammül edemiyordu.
Konuşmanın bitiminde çadırdan hışımla çıkan Nafız, kulak yırtan bir sesle bağırdı.
”Savaşçı bölümü toplanın, gece şartlarında talim yapacaksınız! İkinci emrime kadar burada olmayanlar, bir daha gözüme gözükmesin!
Savaşçı bölümü orkları uzun ve yorucu günün sonunda nihayet dinlenip yemek yiyebileceklerini düşünürken, şeflerinden gelen emirle neye uğradıklarını şaşırdılar. Hepsinin ellerinde ne varsa bırakıp talim alanına koşturmaları nedeniyle, kabilenin içi pazar alanına döndü. Bu sırada Alyon, çadırının içinde çok daha önemli konular hakkında düşünmeye başlamıştı bile
”Pazar tezgâhı, domates, bunlar ne acaba? En sonunda bana pevezenk diye bağırdı, umarım iyi bir şeydir söyledikleri.”
Çadırının kapısında beliren Domuzkuyruk’u gördüğünde kafasında dolaşan saçma düşünceleri def edip, bir ay boyunca levazım bölümünün yapacağı işleri planlamaya başladılar.
Savaşçıların amansız eğitimi devam ederken, levazım bölümü de hareketli zamanlar geçiriyordu. Kalabalık bir ork grubu, ağaç kesmek ve büyük çapta kayaları taşımaları için Yüce Dağ’a gönderildi. Hiçbir koruma olmadan bu dağa gönderilen orklar tedirginlik içerisinde yolculuklarını sürdürürken, en sonunda korktukları yere vardılar.
Daha önce buraya gelmiş olan orklardan bazıları dağın son halini gördüklerinde, gözlerine inanamadılar. Bir zamanlar eteklerinden birkaç adım ileri gitmekten korktukları bu yerde, şimdi tek bir canlı izi görünmüyordu. Ağır kan kokusu altında işlerini yapan orkların gördükleri manzara karşısında şefe ve yanındaki dişi orka saygıları kat be kat artıyordu.
Yaklaşık iki gündönümü süresince Yüce Dağ’ da kalan orklar, geri döndüklerinde kabilenin etrafına büyük hendeklerin kazılmaya başlandığını gördüler. Şaşkın bir şekilde yüklerini indiren orkları karşılayan Domuzkuyruk, yardımcısına gelen mühimmatın miktarını not etmesini emretti. Ağaçların söylediği gibi komple sökülüp getirildiğini ve taşların istediği ebatlarda olduğunu gören levazım şefinin keyfine değecek yoktu.
”Hepiniz çok iyi iş çıkardınız, şimdi gidin ve dinlenin! Yemekhane sizin için açık olacak!
Şeflerinin sözlerini dinleyen orkların, keyifleri tavan yapmış gibiydi. Daha önce şefin soyu ve askerlerden kalanlarla beslenen bu orklar, şimdi yemek yerinin kendileri için açık tutulduğunu öğreniyorlardı. İki günlük yoğun ve özverili çalışmalarının karşılığını görmek, tüm yorgunluklarını silip atmıştı.
Gelen malzemeleri gören Nafız, bir grup savaşçıyı ağaçları temizleyip yontmaları için levazım bölümüne gönderdi.
”Eğer geri döndüğünüzde hala balta sallamayı öğrenmemişseniz, gideceğinizi yeri bir görün bakalım.”
Grubun en zayıf halkalarını tehditler eşliğinde uğurlayan Nafız, kalan savaşçılarına emrini verdi.
”Hepiniz birer kaya alıp buraya geleceksiniz, bu gece de eğitim yapmaya devam edeceğiz.”
Günlerdir gördükleri işkence, orkların psikolojik limitlerini çoktan aşmıştı. Başlarda birkaç savaşçı sinirlerine hâkim olamayıp isyan etmek istese de başlarına gelenler grubun geri kalanı için büyük bir gözdağı oldu. Şefleri bu orkların cesetlerini tanınamayacak hale getirdiğinde, emre itaatsizliğin bir seçenek olmadığını anladılar.
”Elinizdeki kayaları kafanızın üstüne kaldırın ve tutabildiğiniz kadar o şekilde tutun.”
Nafız’ın emriyle beraber bütün savaşçılar ellerinde kayalarla beklemeye başladılar. Bir süre sonra savaşçılardan biri dayanamayarak yere düştüğünde, elindeki kayada yanına yuvarlandı. Bundan sonra her geçen saatte, orklar birer birer zamana yenik düştüler.
Güçlü fizikleri orklara çoğu ırka karşı üstünlük kurma olanağı verse de, düşük zekâları ve psikolojik dirençlerinin yetersiz olması onların zayıf noktalarıydı. Bir savaşta güç ne kadar önemliyse, zekâ ve sağlam bir psikoloji de o kadar önemliydi.
Son ork kaldığında, gün ışıkları yavaş yavaş kabilenin üstüne vurmaya başlıyordu. Nafız, bu kadar süre irade gösteren orkun yanına geldiğinde bir sürprizle karşılaştı. Bu kişi onu isim töreninde levazım bölümüne götüren ve Domuzkuyruk ‘un oğlu olan orktu.
”Baban levazım şefi değil mi? Sen burada ne arıyorsun acaba koca oğlan”
Nafız, bu zamana kadar dayanan orkun limitlerini öğrenmek istiyordu. Cevap gelmediğini görünce, dozajı bir miktar arttırdı.
”Sorularıma cevap vermeme cesaretini göstermek için, bok toplayıcısı babana mı güveniyorsun?”
Konuşursa elindeki kayayı düşüreceği korkusu duyan orkun, sinirden dişleri birbirine vurmaya başladı.
”Hayır! Efendim ben savaşçı olmak isteyen bir orkum ve güvenim sadece kendi gücüme”
”İsmini söyle bana, Ayıboğan’ın piçinin oğlu”
Nafız kalabalığa bakarak bu lafları söylediğinde, talim alanı kahkaha sesleriyle inledi.
”İsmim, Küçükdomuzcuk efendim!”
Ayıboğan’ın kendi ismini torununa taktırdığını gören Nafız, iyice çileden çıktı.
”Bu nostalji rüzgârı, en sonunda beni kusturacak. Babanın bokçuların şefi olduğunu bilmek yetmiyormuş gibi, şimdi de adını taşıdığın çapsız bir deden olduğunu öğrendin. Sanırım, bunun siniriyle o kayayı hâlâ düşürmedin değil mi?
Nafız’ın konuşmaları sürdükçe, tam bir gündür dinlenememiş savaşçıların keyfi yerine gelmiş, kahkahaları bozkırı inletir olmuştu.
”Hayır, siz emir vermediğiniz için bu kayayı indirmiyorum efendim!”
Küçükdomuzcuk kalan gücüyle bağırarak konuşurken, Nafız’ın dudakları yukarı doğru kıvrılmaya başladı.
Bir anda bilekliklerinden iki tane kırbaç çıkıp, Küçükdomuzcuk ‘un vücudunda dans etmeye başladı. Küçükdomuzcuk, kan vücudunun her yerinden fışkırırken elindeki kayayı tutamayıp onla beraber yere düştü. Nafız yerde kalan orku acımasızca kırbaçlamaya devam ediyordu, bu sırada diğer savaşçıların gülüşmeleri kesildi ve ortama bir ölüm sessizliği çöktü.
Yerde ki orkun tüm vücudu kanla kaplandığı zaman, Nafız nihayet kamçılarını bilekliklerine geri çekti. Kanla ıslanmış yüzünü hafifçe sildikten sonra, savaşçılara dönerek
”Yerde ki orkun görevi tamamlandı, iyileşmesi için şifacıların bölümüne götürün. Bundan sonra adı Sangre olacak olan bu ork, benden sonra savaşçıların içinde en yetkili kişidir. Gereken saygıyı gösterdiğinize emin olun” dedi.
Nafız’dan gelen uyarıyla beraber savaşçılardan bir grup yerde kanlar içinde yatan orku nazikçe kaldırıp şifacıların bölümüne doğru yola koyulurken, olaylara şahit olan orkların kafasında tek bir soru vardı; az önce burada ne oldu?
Bu dünyada, asil soylar kanlarında bazı gizli yetenekler barındırıyordu. Yetenekler birçok değişik nitelikte olabiliyorken, kullanıcısına göre gücü farklılık gösteren bu yetenekleri sahibinden çalmanın hiçbir yolu yoktu.
Mora’nın soyundan gelen yeteneği, diğer yeteneklerin içinde eşsiz olarak sayılabilecek bir sınıftaydı. İlk atasından sonra, onun kudretinde bir gücü kendisi hariç kimse açığa çıkaramamıştı. Gençlik yıllarında Mora’nın yaşadığı büyük trajedi aklına düşen Nafız, ”Belki de vasatlık mutluluktur” diye düşünmeden edemedi.
Sabah uyanır uyanmaz haberleri alan Domuzkuyruk, öfke içinde şefin çadırına doğru yola koyuldu. Üstüne sıçramış kanları temizleyen Nafız’ı gören acılı baba, kendini kaybederek saldırıya geçtiğinde aklında intikamdan başka düşünce yoktu. Oğlu öldüresiye dövülmüş olan levazım bölümü şefinin dünya umurunda değildi, yediği darbelerle yere düşse de kalkıp saldırmaya devam ediyordu.
”Olanları duydum, kim olursan ol bunun bedelini ödeyeceksin!”
Domuzkuyruk ‘un bağırışları içeride uyuyan Alyon’ un uyanmasına sebep olmuştu.
”Bu ne gürültü, iki bölüm şefimin alıp veremediği nasıl bir şeydir ki kapımın önünde kavga ederler’‘
Çadırından çıkan Alyon, dışarıda kavga eden ikiliye çıkıştı.
”Şefim, bu cani eğitim esnasında oğlumun canına kast etmiştir. Adaletinize sığınıyorum!”
Alyon bir cevap almak istediğinde, eliyle o anlatsın işareti yaparken kendini temizlemeye devam eden Nafız’ı gördü. Bu durum üzerine Domuzkuyruk duyduklarını hızlıca anlatmaya başladı.
”Efendim, oğlum eğitimin sonuna kadar dayanan tek kişiymiş, yaşadığı onca aşağılanma ve duyduğu hakaretlere rağmen, emir olmadan eğitimini bırakmayacağını belirtmiş”
Bir nefeste anlatmaya başlayan Domuzkuyruk, kısa bir soluk alıp konuşmaya devam etti
”Her şeyin sonunda bu katil, elinde beliren kırbaçlarla oğlumu kendi kanında boğmaya çalışmış”
Domuzkuyruk, cümlesini bitirmeden şefin hayretle Nafız ‘a döndüğünü görünce, amacına ulaştığını düşünerek sevinmeye başladı ama bu durum uzun sürmedi.
Sevinci şefin ona bağırmasıyla bozulan Domuzkuyruk, duyduğu sözler karşında donup kalacaktı.
”Çabuk, Nafız’ın ayaklarına kapan ve af dile. Oğlun Kan Vaftizi ile kutsandı!’’
—————————————————————————————————————————————————-
Ölmek bir şey değil. Korkunç oIan yaşamamaktır.
Victor Hugo
Altı Medeniyetin Dünyası sesli tiyatro şeklinde, her gün yeni bölümüyle Youtube kanalımızda. Hemen takip etmeye başlayabilirsiniz.
https://www.youtube.com/channel/UCFLFkHspxIWOS_quuhWnOEA