Altın Aura henüz tamamen kaybolmamışken, Sigrid irkilmişti.
Etrafında, Altın Kader’den oluşan devasa Zincirler, sanki başka bir Güc’ün Senaryo’yu Yeniden Yazmaya çalıştığını hissetmişçesine, yoğun bir şekilde uğulduyordu.[Not: Adui 🥶🥶🥶🥶🥶.]
Noah’a daha da yakınlaştı ve etraflarında parlak Gerçek Kaynak ışığıyla beliren birçok Primarch, Gündoğumu Peçeler’i ve Kat Sakinler’ine dikkatle baktı.
Her biri korkutucuydu - Köken Venerant Varoluşlar’ımım yaydığı baskıdan bahsetmeye bile gerek yoktu!
Gözler’i özellikle hareket eden Zincirler’e takılmıştı - her biri bir Gerçek Frekans’ı saracak kadar Kalın, Her biri parıldayan Varoluşsal Boyutsal Kafesler’le Damarlı’ydı.
Usta Shen’in ifadesi okunamazdı, tek kaşı hafifçe kalkmış, bu Ân’ı rahat ama hesaplayıcı bir bakışla gözlemlemeye hazırlanıyordu. Usta Etheopa’nın ise gözlerinde bir ışıltı vardı - Neredeyse hevesli, sanki bu gizemin çözülmesi uzun zamandır beklenen bir şeyi yeniden teyit edecekmiş gibiydi.
Ama ikisi de konuşamadan...
BOOM!
Boşluktaki Kıvrımlar, havasız cennette yankılanan gürültülü bir çarpışmanın etkisiyle çığlık attı. Ve Sonra...
Bir Varoluş.
Devasa, yakıcı ve Berraklığ:ıyla görkemli idi.
Bir hüküm gibi inmişti.
Varoluş, Kraliyet Altınlar’ıyla süslenmiş bir adamda birleşmişti, Cüppe’si Katmanlanmıi Yıldız Işığ’ı ve Dokunmuş Ateş’ten oluşan akan bir sel gibiydi. Altın İplikler’den örülmüş saçları, başının etrafında canlı yılanlar gibi kıvrılıp, bükülerek, duygularının frekansına tepki veriyordu. Her bir et parçası, Yüzbinler’ce Yoğun Varoluşsal Boyutsaş Kafes’iyle parıldıyordu ve her biri Otorite’nin Şarkısı’nı söylüyordu.
Usta Shen, rahatsızlığından burnundan kısa bir nefes vermişti.
Usta Etheopa’nın kaşları hemen çatılmıştı.
“Peçeli Güneş Katmanlar’ımız için böylesine önemli bir olay meydana geldi,“ dedi yeni gelen soğuk bir sesle, “Ve siz beni uyarmayı düşünmediniz mi, Usta Etheopa?“
Sesi gürleyen gök gürültüsünden daha ağırdı.
Noah, gözlerini hafifçe kısarak, adamı daha dikkatli bir şekilde gözlemlemeye başlamıştı.
Önünde birçok soru işareti olan bir İstatistik Panel’i belirmişti... Ama bir adı ve özellikleri vardı.
Usta Hannibal.
Peçeli Güneş Katlamanlar’ının değerli Koruyucu’su olan Güneş Katmanlar’ı Ustası Unvanı’na sahip nadir Varoluşlar’dan biriydi. Burada, sadece seçkin birkaç Köken Venerant’ın ulaşabildiği bir Rütbe’de duruyordu!
Etheopa hiç tereddüt etmemişti.
“Sen meşguldün,“ dedi keskin bir sesle. “Ve bu hassas bir konu.“
...!
Sözleri hem saygılı hem de keskin idi. Bir gerçek ve bir engel, çünkü burada başkalarının bilmediği gizli bir Geçmiş vardı!
Usta Hannibal burnunu çekerek, Altın Reng’i gözleri Sigrid’e kayıp, ona kilitlenirken, kolunu sallayarak, bunu reddetmişti.
“O bir Anomali mi?“
Bu sözleri bir suçlama gibi söylemişti.
“Kehanet’i ve kargaşayı getiren Varoluş mu? Bu kadar önemli bir konu hemen ele alınmalıydı. Eğer bana haber verilseydi, onun Varoluş’unu Kök’üne kadar incelemiş olurdum.“
...!
Çözümlendi mi?
Sigrid donakaldı, sonra Noah’ın arkasına bir adım attı, gözleri geniş ve temkinli, parmakları onun cüppesinin Kumaş’ına hafifçe gömülmüştü.
O’nun Cüppe’si... Onun Enerji’si ve Otoritesi’nden yapılmıştı.
Monad’ın bile geçemeyeceği veya kırıştıramayacağı Cüppe’si vardı.
Ve yine de... O, hiçbir Otorite’ye sahip olmayan narin elleriyle cüppesini neredeyse yırtıyordu!
“...“
Noah’ın gözleri sessizce vızıldamıştı.
Sigrid, ellerini tekrar kaldırdı ve tereddütlü ama kararlı bir şekilde İşaret Dil’inde konuştu.
[O neyden bahsediyor? Ben hiçbir Lader ya da Kargaşa getirmiyorum. Kim olduğumu ya da buraya nasıl geldiğimi bile bilmiyorum!]
Gözler’i toplanan kalabalığı taramıştı.
Tedirgin.
Korkmuş.
Ama yine de keskin.
Sigrid aptal değildi. Hatıralar’ı olmasa bile, Sigrid, onların ona bakışlarında tehlikeyi hissedebiliyordu.
Onların hayranlığı... Ve korkusunu.
“Sizi doğrudan muayene etmemiz uygun olur mu?“ diye sordu Usta Etheopa, nazik ama ciddi bir sesle. “Sadece elinize dokunmam gerekecek. Geçen sefer siz baygınken denediğimizde... Pek başarılı olamamıştık.“
...!
Noah’ın gözleri yavaşça yaklaşan Üstat Etheopa’ya kaymıştı.
Köken Venerant Seviyesinde’ki Varoluşlar bile ona sorunsuz yaklaşamıyor muydu?
Büyüleyici.
Yüzbinlerce Kafes ile kaplı camı sadece parmaklarıyla dokunarak, parçalamasına şaşmamalı.
Noah, Sigrid’e baktı.
Gözler’i ona dönmüştü.
Gözler’inde tereddüt vardı.
Dikkat.
Ama aynı zamanda filizlenen bir güven de vardı. Bunu hak ettiği için değil, ama burada ona korkutucu gözlerle bakmayan ve onu tehlikeli bir deney gibi davranmayan tek Varoluş olduğu için.
Ve onun Figür’ü, onun adını bile bilen İlk Varoluş’tu!
Burada onun hakkında bir şey bilen tek Varoluş oydu.
Yine İşaret Dil’inde konuşmuştu.
[Yapmalı mıyım...?]
Parmakları yavaşça hareket etmişti.
[Güvenli mi?]
Noah, cevap vermek üzereydi.
Ona izin vermesini tavsiye etmeye karar vermişti bile.
Ama...
“Hmph. Neden bu kadar önemli bir şey için izin istiyorsun?“
HUUM!
Arkalarında Altın Reng’i bir ışık patlaması meydana geldi.
Usta Hannibal harekete geçti.
Ân’ında.
Aralarındaki boşluk kağıt gibi Katlan’dı ve bir kalp atışı bile sürmeden, Hannibal’ın silueti Noah ve Sigrid’in hemen arkasında belirdi, avucunu uzatmış, soğukkanlılıkla Sigrid’in koluna uzanıyordu.
Ve o sormamıştı.
İzin istememişti.
Affetmesini istememişti.
Sadece harekete geçmişti.
“Dur!“
Etheopa Usta’nın sesi Otorite ve şokla gürledi, ama çok geçti.
Usta Hannibal’ın silueti çoktan ileriye doğru fırlamıştı, Altın Reng’i cüppesi önündeki Kıvrımlar’ı ayırırken, adeta Yargı’nın vücut bulmuş Hâl’i gibi görünüyordu, El’i Sigrid’e doğru keskin bir hassasiyetle uzanıyordu.
Soğukkanlılıkla izleyen Noah bile zamanında tepki verememişti.
Sadece izleyebilmişti.
Altın Reng’i El, Sigrid’in Ten’inden sadece birkaç santim uzaktaydı.
Ve sonra...
Sigrid hareket etti.
Stratejiyle değil.
Güç’le değil.
Korku’yla.
Bir Refleks’le.
Sağ eli, önündeki zayıf bir savunma girişiminde bulunurken, avuç içi dışa dönük olarak yükselmişti. Sıfır Yerçekimi’nde zar zor ayakta durabilecek gibi görünen Genç bir Kadın’ın basit bir hareketi idi.
Ve o anda...
BOOOOOOM!
Korkunç bir darbe dışarıya doğru yankılandı.
Uzay Patlama’dı, içe doğru Katlan’dı, Göksel Basınç Altın’da cam gibi kendi üzerine çöktü.
Usta Hannibal’ın figürü bir top mermisi gibi geriye fırladı, vücudu çılgınca dönüyordu, etrafındaki Altın Kafesler göz açıp kapayıncaya kadar parçalanmış, yanmış ve parçalanmıştı. Binler’ce Yıl boyunca özenle dövülmüş Yüz Binler’ce Varoluşsal Boyutsal Kafes’i yok olmuştu.
O Ân içinde Noah her şeyi görmüştü.
Gerçekliğ’in Varoluş’un, Kıvrımlar’ın... Algısı’nın ağırlığı altında yavaşladığını izlemişti.
Hannibal’ın El’i onun El’ine değdiği anda ortaya çıkan Güç saldırgan değildi.
Koruyucu’ydu.
Sakin. Saf. Mutlak.
Ama Ölçeğ’i... Ölçeğ’i Absürtçe’ydi.
Sadece eşleşmekle kalmayıp, Köken Venerant kalibresindeki bir Varoluş’u ezip, geçen bir Güç idi bu.
Ve bu Güç öfke ya da niyetten kaynaklanmamıştı.
Sadece O’nun Cildi’nin Dokunulma’yı Reddetmesi’nden Kaynaklanmış’tı.
Usta Hannibal, Kader’in Gerçek Frekans’ının uzak köşelerine çarptı, Altın Bulutlar ve devasa Yıldız Dallar’ı arasında, Kehanet’i parçalayan bir kuyruklu yıldız gibi süzülmüştü.
Varoluş, şaşkın ve yankılanan bir sessizliğe gömülmüştü.
Noah’ın ifadesi değişmemişti.
Ama Gözler’i?
Yoğun, büyüleyici bir ışıkla parlıyordu.
Bakışları, şimdi ona yaslanmış, sanki gizli, İlkel bir Rezerv’in Son’unu tüketmiş gibi sarkmış olan Kız’a düşmüştü.
[Ne... oluyor?] Diye İşaret Dil’iyle yavaşça ve zayıf bir sesle sormuştu.
[Aniden aç hissediyorum... Ve açlıktan ölüyorum...]
...!
Bir Köken Venerant Varoluş’unu yok ettikten sonra, F Sınıfı Avcı’dan daha zayıf görünen bu Normal İnsan Kadın... Aç hissetmişti.
Not: Çevirmen Kardeş ne oluyor anlasana dediğinizi duyar gibiyim. Valla ben bile bilmiyorum. Roman O kadar saçma bir hâl aldı ki... Daha Güc’ü olmayan Kız’ın Ten’ine bile Dokunamazsınız. Rütbeniz ne olursa olsun. Peki bu Kız Güçlenme’ye ya da Eğer Varsa Mühür’lü Güc’ünü açınca ne olacak? Ne kadar Saçma, Absürt Derece’de Güç’lü olacak? Yaşayan Paradokslar’dan bile mi daha Güç’lü olacak. Bu Kız O Kapılar’ın arkasından gelmiş olabilir mi? Her ne olursa olsun... Şu bir gerçek ki... Henüz F Rütbe’sinde bile değil. Muhtemelen Rünler’le kendini koruyor. Ama buna rağmen herhalde 40 Tane Alem’i aşıp, Köken Venerant’ı bir hiç gibi yenebildi. Bu, Çok Saçma. Belki de, belki de değil. Cultivation Roman’ında bu kadar saçma Absürt derece de alem atlayan tek Karakter olabilir. Ve Bu Alemler öyle sıradan Alemler’de değil. Anlatmama gerek Yok İnfinite Mana’daki Alemler’i. Bir Alt Alem Bir Üst Alem’e hiçbir şey yapamaz. Çünkü Ona karşı Bağışıklı. Ve bu Böyle Böyle gider. Şimdi İki Aynı Alem’deki Varoluşlar’ı getirsek bile sâdece Direnc’i yüksek olan kazanır. Aynı Alem bu ha.
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.