Kader’in Gerçek Frekans’ının en uzak ucunda, Usta Hannibal yavaşladı, Altın Reng’i cüppesi etrafında dalgalanırken, havada dengede durdu. Bakışlar’ı buz gibiydi, ama ona Dokunmuş olan Sağ El’i... Çok hafifçe titriyordu.
Tek bir adım attı.
Ve Ân’ında geri döndü.
Bir Güç Patlama’sı.
Bir Uzay titremesi.
Onun gibi Varoluşlar, Primarchlar’ın anlayamayacağı kadar Güçlü’ydü.
Ama bu sefer, tekrar ilerleyemeden...
“Dostum, hadi ama.“
Tembel bir ses, gerginliği ateşin içinden esen bir rüzgar gibi kesip, geçmişti.
Usta Shen, elinde Kabı ile orada duruyordu, neredeyse sıkılmış bir zarafetle Hannibal’ı engelliyordu. Uzun bir yudum aldı, dudaklarını şapırdatıp, sırıttı.
“Aceleci davranmayalım, tamam mı?“
Arkasındaki Usta Etheopa’nın ifadesi sert kalmıştı. Diğerleri hala şaşkın bir sessizlik içinde bakıyorlardı, Gözler’i az önce bir Varoluş Ustası’nı rahatça savuşturan Kız’a sabitlenmişti.
Usta Hannibal’ın çenesi sıkılmıştı.
Sigrid’e çelik gibi bir bakış attı, sonra diğerlerine yöneldi.
“Az önce sergilediği Güç Seviyesi’ne bakılırsa,“ dedi soğuk bir sesle, “O Bir düşman Kat Yaşayan olabilir. Ve siz hepiniz burada durmuş, onun Güneş Katmanlar’ının kalbinde kalmasına izin veriyorsunuz. Ne yapıyoruz biz? Felaket’in aramızda dolaşmasına izin mi veriyoruz? Tüm grubumuzun Kader’i tehlikede.“
Ses’i, Yargı’nın ciddiyetiyle gürlemişti.
Ama Usta Etheopa cevap veremeden...
“Eğer aptallar pervasızca ortalıkta koşuşturmadan kesintiler durursa, her şey netleşecektir.“
...!
Aniden sessizlik çöktü.
Tüm Güç’lü bakışlar konuşana yöneldi.
Noah’tı.
Usta Shen, gülerek, bir yudum daha almıştı.
Ancak Usta Hannibal buz gibi olmuştuç
Sadece Varoluş’u bile etrafındaki Uzay’ın Dokusu’nu bozmaya başlamıştı.
Hava parıldıyordu. Altın Işık İplikler’i gerildi ve Bükül:dü.
Usta Etheopa hemen harekete geçti ve iki Usta daha ile birlikte Üçgen şeklinde bir koruma düzeni oluşturarak, onun yanına geldi. Tek kelime etmediler. Ama ihtiyatlılık ya da denge için orada durdular.
Usta Hannibal’ın sesi yavaş ve soğuktu.
“Ve kim... Böyle konuşmaya cüret ediyor?“
Sözlerinin ardındaki Güç, erimiş yerçekimi gibi bölgeye yayılmıştı, ama Dört Usta onu kontrol altında tutmuştuö
Noah hiç çekinmemişti.
Bakışları aşağıya, yanındaki Kız’a kaymıştı.
Sigrid’in Siyah-Beyaz Saçlar’ı ağırlıksız havada tembelce dalgalanıyordu, vücud’u hala efordan dolayı hafifçe kamburlaşmıştı.
Aç olduğunu söylemişti.
Noah, elini salladı ve altın bir tepsi havadan belirdi.
Tepsinin üzerinde, Yemeğ’in Gerçek Kaynağ’ı tarafından hazırlanan, Baharat ve Buhar’la parıldayan taze pişmiş Anka Kuşu Düşünce’si vardı ve Katlanmış Uzay’a Göksel bir Aroma yükseliyordu.[Not: Kaynağ’a gelin. 😅.]
Sigrid, gözlerini kırpmıştı.
Başını ona doğru eğdi, Gözler’i fal taşı gibi açılmıştı.
Hız’la İşaret Dil’inde konuşmuştu.
[Vay canına! Sen... Sen Yiyecekler’i Yaratabiliyor musun? Ve ben... Hepsi’ni yiyebilir miyim?]
Noah, hafifçe başını salladı, sevimli bir yoğunlukla dudaklarını yalayan ve aç bir alev canavarı gibi tepsiye dalan Kız’ı izledi.
Kız ilk lokmasını yutarken, Noah’ın gözleri uzaklardaki Varoluş Efendileri’ne döndü.
Güç, Çöken Çarklar gibi etraflarında dalgalanıyordu.
Her biri, bir Zamanlar mücadele ettiği Yaşayan Çöküş’ü yok edebilirdi.
Ama Noah bir kez bile korku hissetmemişti.
Onun ayrıcalığı onu koruyordu.
Ve böylece, tekrar konuştu, Ses’i sakindi.
“Usta Etheopa bana bir görev verdi. Kesintisiz bir şekilde bu görevi yerine getirmek istiyorum.“
...!
Etheopa Efendi ona bir bakış attı, sonra keskin bir şekilde başını salladı.
“Devam et,“ dedi. “Eğer onun Köken’i veya buradaki amacı hakkında bir şey keşfedebilirsen... O zaman daha iyi olur.“
Varoluş Efendiler’i yerinde kalarak, her Ân patlamaya hazır görünen Hannibal’ı koruyup, desteklemişlerdi.
Ama şimdilik, o kaynıyordu.
Noah, şimdiye kadar iki Anka Kuşu Düşünce’yi yiyip, bitirmiş ve üçüncüye açgözlülükle saldırmış olan Arkadaş’ına dönmüştü.
Kızıl dudakları, yağla parıldıyordu. Kendini kaptırmış bir şekilde yiyip, bitirirken, sadece ona kocaman, neşeli bir başparmak işareti yapmak için duraklamıştı, sonra tekrar yemeğe dalmıştı.
Noah, hafifçe gülümsemişti.
Sonra bakışları keskinleşmişti.
Bakışları, Kadın’ın Alnı’na kazınmış Üçgen Rün’ün üzerine düşmüştüç
O’nun Yaşayan Varoluş Çark’ı, daha spesifik olarak, Gerçek Kaynaklar’ını Paradoksal bir şekilde birleştirdiği Autognoz Yaşayan Motor, şiddetle vızıldamıştı.
Rünler’in Gerçek Kaynağ’ı parlamıştı.
Ve odaklandığında...
Rün hareket etmişti.
Fiziksel olarak değil.
Ama Gözler’i aracılığıyla.
Algısı aracılığıyla.
Trilyonlarca Rün Çizgisi’nin Permütasyon’u parladı, titredi, Yeniden Yapılandı ve sonra tekrar ayrıldı.
Noah’ın bakışları daralmıştı.
Alnındaki Rün, tek bir Üçgen İşaret’i, onun bakışları altında yumuşak bir ışıkla parıldıyordu. Zihni’nde dönen Trilyonlar’ca Permütasyon hızlanıyordu. Daha yüksek Ses’le. Neredeyse ezici bir şekilde.
>Rünler’ib Gerçek Kaynağ’ı, baktığı şeyin korkunç anlamının altında eziliyor.>
...!
Diğer Gerçek Kaynaklar’ı harekete geçmeye başladığında, tamamen hareketsiz durmuştu.
>Diğer Gerçek Kaynaklar’ınızın Varoluşsal Boyutsal Kafesler’i Rünler’i destekliyor. >
>Paradoks’un Yaşayan Gerçek Kaynağ’ı Gözler’ini kısarak, Rün’ün Anlam’ını tam olarak ortaya çıkarmak için onunla temas kurmayı önerir.>
Kaynaklar’ının Bilinc’i yoğun bir şekilde harekete geçerken, düşüncelerinde sessiz bir sessizlik nabız gibi atıyordu. Paradoks bile - Sakin, Analitik, Sonsuz Alaycı - Nadir görülen bir ciddiyetle konuşmuştu.
Gözler’i hala yanında oturan Kadın’dan ayrılmamıştı.
Hala iki eliyle Anka Kuş’u Düşünce’yi yiyen, cüppesi Alyın Reng’i Yağ ve Baharat’la lekelenmiş olan Kadın, etrafında olup, bitenlerin ağırlığını neredeyse hiç fark etmemişti.
Noah, yavaşça elini uzattı, parmak uçları Kadın’ın alnına kazınmış Rün’enin hemen üzerinde durdu.
Kadın, hafifçe durakladı, çiğnemeye devam ederken, ona baktı, yanağı sevimli bir şekilde şişmişti. Başını eğdi, sanki “Ne yapıyorsun?“ diye sorar gibi.
Noah, sakin bir şekilde gülümsedi.
“Kafan’da küçük bir İşaret var, sadece bakmak istiyorum.“
Basit sözler. Rahatça söylendi.
Ve Kadın... Bir Saniye sonra başını salladı.
Hala çiğniyor, hala Anka Kuş’u Düşünce’yi hazine gibi tutuyordu, Noah, iki parmağını Nazikçe Üçgen Rün’ün üzerine koyduğunda direnmemişti.
O, patlayarak, uzaklara savrulacağını bekliyordu.
Hannibal gibi fırlatılacağını, belki daha da kötüsünü.
Ama...
Öyle olmadı.
Parmakları, yumuşak ve hafif kızarmış sıcak Cild’e Dokun’du. Üçgen, Dokunuş’unun altında yandı.
Ve sonra...
HUUM!
Rünler Alev aldı!
Not: Adui, Bir ara Sanki Deccal’in Gerçek Kaynağ’ı falan demişti. Acaba bu Kız Deccal olabilir mi? Adui, daha önce Din olsun Tanrı gibi kelimeler olsun bu gibi şeyleri hikayesine eklemeyeceğini en fazla bir ya da iki paragraf ta anca çıkacağını söylemişti. Yani sanmıyorum. DECCAL olacağını. Sadece En Fazla bir iki paragraf ta bu gibi kelimeler bahsedilir sonra da unutulur gider. Adui, Dinsel gibi şeyler e pek yakışmıyor. Yoksa şimdiden İnanç diye bir Enerji Var olurdu. Bilginiz olsun. İnfinite Mana da Dinsel, Tanrı gibi şeyler beklemeyin. En fazla Adui Roman’ın çok yönlü olmasını istediği için bir iki paragraf ta bahseder, sonra da unutulur gider. Ama bu Kız yine de DECCAL benzeri gibi bir şey. Deccal’in Sonsuz Kez Gelişmiş Hâl’i gibi düşünebilirsiniz. Evet, Hatırladım. Bir Düşman Noah’a DECCAL demişti. Noah’ın tonlarca Unvan arasına DECCAL de eklenebilir. O’nun dışında daha da Bahsedilmedi zaten.
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.