Uzun bir süre sessizce yan yana oturdular. Nephis ufka bakıyor, yalnızca kendisinin bildiği bir şey üzerine düşünüyordu. Sunny’nin zihniyse garip bir biçimde boştu.
Ara sıra Ruh Denizi’nin içine bakıyor, iyileşmekte olan Yankı’yı gözlemliyordu. Sunny’nin Kıskaçlı Avcısı, Kıskaçlı Muhafız ile yaptığı savaştan sağ çıkmayı başarmıştı — ama kıl payı. Şimdi, ışıkla sarılmış bir koza içinde, Sunny’nin ruhunun huzurlu karanlığında süzülüyor ve yavaş yavaş yenileniyordu.
Bir Yankı, canlı olarak Ruh Denizi’ne çekilmeyi başarırsa, zamanla tüm yaralarından kurtulabilirdi. Yaratığın kabuğundaki yarıklar çoktan kapanmaya başlamıştı. Ancak kaybettiği kıskaçlı kolunun yeniden büyümesi biraz zaman alacak gibiydi.
Sunny iç çekti ve rünleri çağırdı. Savaşın ganimetlerini gözden geçirmeye karar verdi.
Gölge Parçacıkları: [28/1000]
Son darbeyi onun Yankısı indirdiği için öldürme hakkı ona aitti. Bu nedenle dört Gölge Parçacığı kazanmıştı, Kıskaçlı Muhafız’ın iki Uyanmış çekirdeği için ikişer parçacık. Ancak çekirdeklerin kendisi, aralarındaki anlaşmaya göre Nephis’e gidecekti. O da birini kendisi tüketecek, diğerini Cassie’ye verecekti.
Ödül oldukça büyüktü, fakat o korkunç canavarı öldürmek için çektikleri zahmetle kıyaslandığında pekte büyük görünmüyordu. Sonuçta, Uyuyan bir insanın Uyanmış bir Kâbus Yaratığıyla savaşması hiç mantıklı değildi.
‘Yapma ya, ciddi misin?’ diye düşündü, alaycı bir şekilde.
Ne yazık ki, Rüya Diyarı’nın bu lanetli bölgesinde tek bir Uyuyan rütbeli yaratık bile yoktu.
Sunny, zayıf yaratıkları avlama hayalini hatırladı. Beşinci kademe Uyanmış zırhıyla tüm saldırıları engelleyip tıpkı bir… o plan işte… Zayıf bir tebessümle acı acı başını salladı. Kuklacı’nın Pelerini de düşündüğü gibi olağanüstü bir avantaj değildi sadece hayatta kalmak için gerekli asgari şartlardan biriydi.
Yine de, o zırh şimdiye dek hayatını iki kez kurtarmıştı. Aslında görevini gayet iyi yapıyordu.
Zırh demişken…
Aşağı baktı.
Hatıra: [Yıldızışığı Lejyon Zırhı] Hatıra Rütbesi: Uyanmış Hatıra Türü: Zırh Hatıra Tanımı: [Yegâne karanlıkta doğmuş yedi yiğit kahraman, lanetlenmiş diyara ışığı geri getireceklerine dair yemin ettiler. Zaman onların isimlerini ve yüzlerini sildi, ama o meydan okuyan yeminin hatırası hâlâ duruyor.]
‘Julius Hoca bunları görse sevinçten çıldırırdı.’
Yaşlı adam, Uyanmışlar Akademisi’nde profesör olmadan önce Rüya Diyarı’nın tarihine karşı tutkulu bir kâşif ve araştırmacıydı. Hâlâ o alanda önde gelen uzmanlardan da biri, sık sık keşif ekiplerini rahatsız eder, şu ya da bu harabeyi incelemeleri için yalvarırdı.
Ne yazık ki, Sunny bir daha karşılaşacaklar mıydı, bilmiyordu.
Boğazını temizleyip Nephis’e baktı.
“Her neyse… ahm… sana bir hediye getirdim.”
Nephis başını çevirdi, hafif bir şaşkınlıkla ona baktı.
“Bir… hediye mi?”
Sunny sırıttı.
“Evet. Kıskaçlı Muhafız’ı hallettikten sonra bir Hatıra kazandığımı söylemeyi unutmuşum. Tahmin et, ne?”
Ona beklentiyle baktı. Ancak Değişen Yıldız hiç bir tahminde bulunmadı. Yüzünde merakın zerresi bile yoktu. Rahatsız edici bir sessizliğin ardından Sunny gözlerini kaçırdı.
“Şey… Bir zırh. Evet, bana elini ver.”
Bir Hatıra’nın aktarılması için fiziksel temas gerekiyordu. Aksi hâlde, Sunny fiziksel temas olayından kaçınmak istiyordu. Akıl sağlığı için bu şarttı, son zamanlarda bu temaslar fazlasıyla artmıştı.
Geriye dönüp bakınca, o iyileştirici alevin bedenini sarması garip biçimde samimi bir deneyimdi. Hele de o yumuşak dokunuşu…
Tabii o zamanlar böyle şeyleri düşünecek hâlde değildi.
Nephis doğrudan ona bakarak yavaşça elini uzattı. Sunny hemen elini tuttu, bu kısmı olabildiğince çabuk atlatmak istiyordu.
Teninin soğuk ve yumuşak olduğunu fark etti.
Dikkatini doğru şeye vermeye çalışarak, Yıldızışığı Lejyon Zırhı’nı Ruh Denizi’nden çıkarmayı diledi. Işık kürelerinden biri Gölge Çekirdeği’nin yörüngesinden koptu. O anda, vücudundan geçip Nephis’in bedenine akan bir elektriklenme oldu.
Nephis gözlerini kırpıştırdı ve elini geri çekti.
Sonra ayağa kalktı, uçurumun kenarından birkaç adım uzaklaştı ve Hatıra’yı çağırdı.
Etrafında dönen ışık kıvılcımları belirdi. Bir an sonra bu ışıklar porselen gibi pürüzsüz beyaz tenini sardı ve bilinmeyen, dayanıklı bir malzemeden yapılmış, bedenine oturan siyah bir kıyafete dönüştü. Tıpkı, bölgeyi kaplayan koyu renkli deniz yosunlarına benziyordu.
Ardından, siyah giysinin üzerinde karmaşık işlemeli beyaz plaka zırhlar oluştu. Önce dizlikler ve el korumaları, ardından parçalı omuzluklar, kol zırhları, baldır ve ayak korumaları belirdi. Sonra da, Neph’in gövdesini koruyacak ama hareketini kısıtlamayacak kadar kısa, yedi parlak yıldız işlenmiş bir göğüs zırhı oluştu. Başının üstüne de beyaz tüylü bir miğfer yerleşti.
Bu yedi yıldız işlemesi, dev şövalye heykelinin göğüs zırhındakiyle birebir aynıydı.
Zırh hafif ve zarif görünüyordu. Hem işlevsel hem de estetikti; yüksek koruma sağlarken Değişen Yıldız’ın zarif hatlarını da ön plana çıkarıyordu. Siyah ve beyazın keskin kontrastı, oldukça etkileyici bir görüntü oluşturuyordu.
Nephis miğferi kaldırdı, gümüş saçlarının rüzgârda savrulmasına izin verdi. Ardından kılıcını çağırdı, zırhın ağırlığını ve esnekliğini denemek için birkaç çevik hareket yaptı. Görünüşe göre oldukça memnun kalmıştı, kılıcı geri yollayarak ortadan kaybolmasını sağladı.
Sunny tüm bunları sessizce izledi. Nephis nihayet denemeyi bitirdiğinde sordu:
“Ne diyorsun? Beğendin mi?”
Nephis ona döndü. Yüzünde geniş bir gülümseme belirdi. Gözleri sevinçle parlarken, hafif bir utançla mırıldandı:
“Çok daha iyi.”
Sunny uzun bir nefes verip rahatladı.
En azından artık üçü de doğru dürüst giyinmişti. Yani… böylesi daha iyiydi.
Evet, çok daha iyi!
Değişen Yıldız’ın savaş gücü artık sağlam bir zırhla birlikte ciddi biçimde artacaktı tabii. Bu önemliydi. Ama bir diğer şey de, onu her gördüğünde, artık dikkati de dağılmayacaktı…
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.