Yukarı Çık




16   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   18 

           
Zırhlı araç, Pandora’nın merkez üssünden uzaklaşırken tozlu yolda ağır ağır ilerliyordu. Motorun uğultusu, Nadya Elara Vespera, Albay Ferid ve Yüzbaşı Valerius’un sessizliğini bölen tek sesti. Nadya, arka koltukta pencereye yaslanmış, gri gökyüzüne bakıyordu. Anlaşma kağıda dökülmüştü, ama zihninde hâlâ bir huzursuzluk vardı. Aeloria bu kadar kolay kabul etti… Ne kaçırıyoruz? Ferid, yan koltukta, elleri kucağında sıkı sıkı kenetlenmiş, düşünceli bir şekilde önüne bakıyordu. Valerius ise direksiyonda, gözleri yolda, ama zihninde Doktor’un “kilitli kütüphane” metaforu dönüp duruyordu.

“Valerius,” dedi Nadya, sessizliği bozarak, sesi temkinli ama kararlı. “Üsse vardığımızda, Aric’in durumunu hemen kontrol et. Anlaşma tamam, ama Doktor’un ameliyat için ne kadar hızlı hareket edeceğini bilmiyoruz.”

Valerius, aynadan Nadya’ya kısa bir bakış attı, başını hafifçe salladı. “Emredersiniz, Bayan Vespera. Ama… Aeloria’nın bu kadar kolay pes etmesi, sence de garip değil mi?”

Ferid, sonunda sessizliğini bozdu, sesi derin ve ağır. “Garip olan Aeloria değil, Valerius. Pandora’nın bu anlaşmaya neden bu kadar hevesli olduğu. Çocuk deneylerini durdurmamızı istediler, ama bu onların çıkarına nasıl hizmet ediyor? Kızıl Veba araştırmaları için madenler yeterli bir bedel mi, yoksa başka bir oyun mu oynuyorlar?”

Nadya, kaşlarını çattı, parmakları çenesine dokundu. “Haklısın, Ferid. Aeloria, Aric’in durumunu biliyordu. Gizli olması gereken bir bilgiyi. Pandora’nın bilgi ağı, bizimkinden daha derin. Ama asıl soru, neden bu kadar ısrarcıydılar? Beş kişilik yükseltme ameliyatı… Bu, Doktor’un sınırlarını zorlayacak bir talep.”

Valerius, direksiyonu sıkıca tutarken araya girdi. “Doktor… Onun bu kadar kritik olduğunu bilmiyordum. Yükseltme ameliyatı dedikleri şey, tam olarak ne? Nadya, sen açıklamıştın, ama detayları hâlâ muğlak.”

Nadya, derin bir nefes aldı, gözleri hâlâ dışarıda. “Yükseltme ameliyatı, dondurma geçirmiş birinin seviyesini artırıyor. Birinci seviyedeki birini, mesela onuncu seviyeye çıkarabilir. Bu, sadece ömrü uzatmakla kalmaz, fiziksel ve zihinsel kapasiteyi de artırır. Ama riskli. Çok riskli. Doktor’un daha önce birkaç tane yaptığına dair söylentiler var, ama bu kadarını bile hükümet ancak yeni öğrendi.”

Ferid, başını çevirdi, gözleri Nadya’ya kilitlendi. “Peki, ya bu anlaşma bir tuzaksa? Pandora, bu ameliyatlarla bizi güçlendirmiş gibi görünse de, aslında kendi çıkarları için bir şey mi planlıyor? Aeloria’nın gözlerinde bir şey gördüm… Sanki bir şeyden korkuyordu.”

Nadya, bir an duraksadı, zihninde Aeloria’nın masadaki o kısa anlık çatlakları canlandı. “Korku mu? Belki. Ama Aeloria korkudan çok, bir şeyi saklıyordu. Pandora’nın çocuk deneylerine bu kadar takık olmaları… Sanki sadece etik bir mesele değil. Başka bir tehlike var, ama ne?”

O sırada, araç ani bir sarsıntıyla yavaşladı. Valerius, kaşlarını çatarak ön camdan dışarı baktı. “Sorun ne?” diye sordu Ferid, sesi gergin.

Valerius, direksiyonu sıkıca tutarken yanıtladı. “Yolda bir şey var. Gölgeler… Hareket ediyorlar.” Gözleri, ufukta beliren karanlık şekillere kilitlenmişti. Toz bulutlarının arasında, insan olmayan bir hareket seziliyordu – hızlı, tehditkâr.

Nadya, hemen öne eğildi, gözleri kısılmış. “Ne bunlar?” diye sordu, sesi keskin.

Valerius, başını salladı, sesi soğukkanlı ama temkinli. “Bilmiyorum. Ama bu, normal bir çete değil. Hazırlıklı olun.” Elini koltuğun yanındaki silahına uzattı, diğer eliyle iletişim cihazını açtı. “Üs, burası Yüzbaşı Valerius. Güney şeridinde, koordinat 47-12’de bilinmeyen bir hareket tespit ettik. Destek gönderin.”

Cevap gelmeden önce, gölgeler hızla yaklaştı. Metalik bir çınlama, havayı yardı; aracın zırhına bir şey çarptı, keskin bir gürültüyle cam çatladı. Ferid, hemen silahını çekti, Nadya ise koltuğun altına gizlenmiş bir bıçak çıkardı. “Tuzak!” diye bağırdı Valerius, direksiyonu sertçe kırarken.

Toz bulutlarının arasından, kırmızı pullarla kaplı, insan benzeri ama grotesk yaratıklar belirdi. Gözleri, bir avcının soğukkanlılığıyla parlıyordu, hareketleri şeytani bir hızla akıyordu. Valerius, aracı tam gaz hızlandırdı, ama yaratıklar çevik adımlarla aracı çevrelemeye başladı. Bir tanesi, aracın kapısına atıldı, pençeleri metalı yırtarcasına çarptı. Ferid, pencereden ateş açtı, yaratığın omzuna isabet etti, ama yaratık sadece sendeledi, sonra daha öfkeli bir şekilde saldırdı.

“Koruma ekibi, konumumuza gelin!” diye bağırdı Valerius, iletişim cihazına. Arka araçlardan askerler fırladı, silahlarını ateşleyerek yaratıklara karşı koydu. Ama yaratıklar hızlıydı – pençeleri keskin, derileri zırh gibi dayanıklı. Bir asker, bir yaratığın pençesiyle yere serildi, kanlar içinde kaldı. Diğer bir asker, yaratığın dişlerinden kaçamadı, çığlığı havada yankılandı.

Valerius, aracı durdurup dışarı fırladı, silahını ateşleyerek bir yaratığı başından vurdu. Ama yaratık yere yığılmadan önce pençesini savurdu, Valerius’un omzunu yırtarak yaraladı. Acı, bir ateş gibi yayıldı, ama Valerius dişlerini sıktı, ateş etmeye devam etti. Ferid, Nadya’yı koruyarak aracın arkasından ateş açtı, bir yaratığı göğsünden vurdu. Nadya, bıçağını fırlatarak bir yaratığın gözüne isabet ettirdi, ama yaratık inleyerek saldırıya devam etti.

Savaş uzadı, dakikalar saatler gibi geldi. Koruma ekibinden askerler bir bir düşüyordu – bir tanesi yaratığın pençesiyle boynundan vuruldu, diğeri göğsünden parçalandı. Beş asker öldü, on üçü yaralandı; Valerius’un omzu kanıyordu, ama durmuyordu. Yaratıklar, acımasızdı; saldırıları koordineli, ama ne oldukları hâlâ muammaydı. “Bunlar insan değil!” diye bağırdı Ferid, bir yaratığı bacağından vurarak yere sererken.

Sonunda, destek güçleri geldi – zırhlı araçlardan inen askerler, ağır silahlarla yaratıkları püskürttü. Birkaç yaratık kaçtı, kalanlar yere serildi. Savaş bittiğinde, yer cesetlerle doluydu. Nadya, nefes nefese aracın yanına yaslandı, Ferid yaralı askerlere yardım ediyordu. Valerius, omzunu sararken yaratıkların cesetlerini incelemeye başladı.

Cesetler, kırmızı pullarla kaplıydı, ama yakından bakınca insan kökenli oldukları belliydi. Gözleri donuk, bilinçsiz – canavarlaşmış gibi. “Bunlar… Yok olan Svıtra ırkının özelliklerini taşıyor,” dedi Valerius, bir cesedin pençesine bakarak. “Ama tam kapasite değil. İnsan bedenine fazla yük bindirilmiş, bilinçlerini kaybetmişler.”

Nadya, yüzü solgun, yaklaştı. “Bunlar hükümetin deneyi,” diye fısıldadı, sesi titrek. “Ama bu sır kalacak. Kimseye bahsetmeyin. Anlaşıldı mı?”

Ferid, anlayışla başlarını salladı. Ama Valerius’un zihni, Pandora’da Gavren ile yaptığı görüşmeye kaydı. Gavren, felaketten bahsetmişti. Peki felaket Bu muydu? Valerius’un iç dünyasında Hükümetin neden bu olayın üstünü özellikle örtmeye çalıştığını anlamaya çalışıyordu “Beş adam... Onların bilinçsiz, canavarlaşmış halleri yüzünden öldüler. Ve şimdi Nadya, bu suçu örtmemi istiyor. Hükümet ne yapıyor? Bunlar kimin çocuklarıydı?“

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.

16   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   18