Doktor, Aeloria ile yaptığı telefon görüşmesinin ardından cihazı yavaşça masasının üzerine bıraktı. Soğuk, duygusuz bakışları, odanın loş ışığında parlayan metalik aletlere takıldı. Zihni, Aeloria’nın sözleriyle çalkalanıyordu, ama yüzü bir heykel gibi ifadesizdi. O sırada kapı hafifçe açıldı ve Sebas içeri girdi. Kırmızı-siyah gözleri, tek boynuzlu bir insana benzeyen yüzüyle, hem ürkütücü hem de sadık bir figürdü. Elinde bir dosya tutuyordu, her hareketi ölçülü ve saygılıydı.
“Efendim,” dedi Sebas, sesi sakin ama resmi, “istediğiniz raporları hazırladım.”
Doktor, başını kaldırıp ona baktı, gözleri bir an için Sebas’ın kırmızı-siyah irisinde gezindi. “Onlara uzun bir süre ihtiyacım olmayacak,” dedi, sesi soğuk ve duygudan yoksun, bir makinenin tıkırtısı gibi. “Şimdilik buradaki yönetimi sana bırakıyorum. Ben gelene kadar burayı en az hasarla savun.”
Sebas’ın kaşları şaşkınlıkla havaya kalktı, nadiren görülen bir duygu dalgası yüzüne yansımıştı. “Bir yere mi gidiyorsunuz, efendim?” diye sordu, sesinde hafif bir endişe tınısı vardı.
Doktor, sandalyesinden kalktı ve odanın köşesindeki metal bir dolaba doğru yürüdü. Kapıyı açtı, içinden siyah bir önlük çıkardı, kumaşı parmaklarının arasında kayarken gözleri uzaklara daldı. “Evet,” dedi, sesi aynı soğuk tonda. “Pandora’nın merkez üssüne gidiyorum.”
Sebas, bir an duraksadı, sonra temkinli bir şekilde sordu: “Yanınıza koruma olarak bir ekip oluşturmamı ister misiniz?”
Doktor, önlüğü omuzlarına geçirirken başını hafifçe salladı. “Bana koruma olarak vereceğin ekibi Güney Karafa’ya gönder, Sebas. Siper alsınlar ve hazırda beklesinler.”
Sebas, şaşkınlığını gizleyemedi. “Neden, efendim?” diye sordu, sesi merakla doluydu.
Doktor, dolabın kapağını kapatırken durdu, gözleri odanın gölgelerine sabitlendi. “Kuzey sınırında savaştığımız şeytanlar, her saldırıda daha az sayıda geliyor. Yıpratma taktiği izledikleri izlenimini veriyorlar, ama bu bir aldatmaca. Asıl planları, dağın etrafını dolaşıp bize arkadan saldırmak. Güneye yerleştireceğin askerlere, özellikle havadan gelecek saldırılar için tuzaklar kurmalarını söyle. Çoğunlukla hava saldırılarına odaklansınlar.”
Sebas, başını eğdi, emri zihnine kazırken. “Emredersiniz, efendim,” dedi, ama iç sesi huzursuzca fısıldıyordu: En az hasarla savun… Neden böyle dedi? Burayı tamamen korumamızı beklerdim, ama bu… Sanki bir şey bekliyor. Soracakken, tereddüt etti, zihnindeki sorular diline varmadı.
Doktor, siyah önlüğünü düzeltti, ardından masanın yanındaki çekmeceden siyah bir maske aldı. “Ve bir şey daha, Sebas,” dedi, sesi bir fısıltı gibi. “Kuzeydeki Vyrnathia ile ilişkilerimizi iyi tut. Onların desteğine ihtiyacınız olabilir.”
Sebas, başını eğdi, ama zihninde hâlâ “en az hasar” sözü yankılanıyordu. Neden böyle dedi? Bir şey mi biliyor? Soru sormak için ağzını açtı, ama Doktor çoktan maskesini takmış, siyah önlüğünün etekleri hafifçe dalgalanarak kapıya yönelmişti.
“Alpha’yı yanıma alacağım,” dedi Doktor, sesi kararlı. O sırada, odanın gölgelerinden bir hareket belirdi. Alpha, gri saçlarında koyu kırmızı teller parlayan, gri gözlü, siyah ve kırmızı giyimli, çocuk görünümlü bir kız olarak ortaya çıktı. Yüzünde yaramaz bir gülümseme, ama gözlerinde keskin bir tehlike vardı. “En son gittiğimizde sadece bir toplantıya katılmıştın, hemen geri dönmüştük,” dedi, sesi çocuksu ama alaycı. “Oysa ben Aeloria ile oyun oynamak istiyordum!”
Sebas, kaşlarını çatarak sinirli bir bakış attı, ama Doktor elini kaldırarak onu susturdu. “Peki, Alpha,” dedi, sesi sakin ama kararlı. “Bu sefer Aeloria ile uzun uzun oynayabileceğin kadar zaman tanıyacağım.”
Alpha’nın gözleri parladı, çocuksu bir neşeyle ellerini çırptı. “Kaç gün?” diye sordu, sesi sabırsız.
Doktor, bir an düşündü, sonra yanıtladı: “On gün. Belki duruma göre uzar, ama seni temin ederim, on günden az kalmayacağız.”
Alpha, sevinçle yerinde zıpladı. “Hemen hazırlanıyorum!” diyerek gölgelerin arasında kayboldu, sanki bir hayalet gibi.
Sebas, kaşlarını çatarak Doktor’a döndü. “Efendim, emin misiniz? Alpha…”
Doktor, Sebas’ın sözünü kesti, sesi soğuk ama kendinden emin. “O kız, yedinci seviye dondurma ameliyatı geçirmiş bir suikastçı. Senin tahmin edebileceğinden çok daha hızlı ve çevik. Eğer bir sıkıntı çıkarsa, beni alıp yıldırım hızıyla kaçabilir. Yedinci seviye birine hiçbir insan karşı koyamaz, Sebas. Endişelenmen yersiz.”
Sebas, başını eğdi, ama iç sesi hâlâ huzursuzdu: En az hasar… Neden bu kelimeler? Doktor, bir şey mi biliyor? Soru sormak için ağzını açtı, ama Doktor çoktan maskesini takmış, siyah önlüğünün etekleri hafifçe dalgalanarak kapıya yönelmişti. “Alpha’ya, güneydoğu şeridinden ilerlediğimi söyle,” dedi, sesi kararlı. Adımları bir gölgenin sessizliğiyle kaybolurken, Sebas yalnız kaldı.
Sebas, masanın üzerindeki raporlara baktı, zihninde sorular dönüyordu. En az hasar… Vyrnathia… Doktor, neyi saklıyor? Derin bir nefes aldı ve hazırlıklara başlamak için harekete geçti.
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.