Ertesi sabah Geumho İstasyonunda birkaç değişiklik vardı. İlk olarak Han Myungoh ortalıkta yoktu. Dövüş başlayınca saklanmış, bitince de ortadan kaybolmuştu.
İstasyonda bir yerde mi saklanıyor yoksa bir sonraki istasyona mı geçti bilmiyordum.
“Şimdi onun için endişelenmeyelim. Başından beri ondan hoşlanmamıştım. Ayrıca, kaybolan tek kişi o değil.“ Konuşan Jung Heewon’du.
Dünkü dövüşün ardından Geumho İstasyonu’nda neredeyse hiç insan kalmadı.
Hayatta kalan az olduğu için değildi. Aksine, orijinal kurguya kıyasla daha fazla insan kurtulmuştu.
Ancak hayatta kalanların çoğu dün gece istasyondan ayrıldı. Belki de hepsinin kendilerine göre nedenleri vardı.
“...Geride kalanlar iyi olacak mı?” Yoo Sangah hayatta kalanlara bakarken sordu. Ben, Yoo Sangah, Lee Hyunsung, Lee Gilyoung ve Jung Heewon. Beşimiz dışında istasyonda sadece beş kişi kalmıştı.
Önce Jung Heewon konuştu, “Hey, millet. Bizimle geliyor musunuz?”
Bu sıradan sözler, insanlar arasında bir kargaşaya neden oldu.
Temsilci, bir çocuğun elinden tutan genç bir kadındı.
“...Biz ayrı gideceğiz. Hâlâ biraz jetonumuz var.”
Anne ve çocuğunun kanlı dövüşten sağ çıkmasına gerçekten hayran kaldım. Eğer o kadar güçlüyseler, bizimle gelmeden de hayatta kalabilirlerdi.
Jung Heewon başını salladı. “Evet. Size bol şans.”
Jung Heewon arkasını döndüğünde insanların yüzlerinde bir rahatlama belirdi.
Aslında bu tepki garip değildi. Kesinlikle, dün yaşananlar biraz sarsıcıydı. Bu anlaşılır bir durumdu. Biri yardım etmeyi reddederken, diğeri ise bir sebebi olsa bile insanları acımasızca öldürüyordu.
Onlara göre Jung Heewon, Cheoldoo Grubundan pek farklı olmayabilir. Yanımda şaşkın bir ifadeyle takınan Lee Hyunsung’a dokundum.
“Lee Hyunsung-ssi?”
“Ah, evet!”
Boş bir ifadeyle Jung Heewon’a bakan Lee Hyunsung şaşkınlıkla bana döndü.
Sanırım ne düşündüğünü biliyordum. Dün deliliğe kapılıp tüm Cheoldoo Grubu’nu öldüren kadının o olup olmadığını merak ediyordu.
“Tüm hazırlıklar bitti mi?”
Lee Hyunsung cevapladı, “Evet! Biraz aceleye gelse de bitti. Suluk olarak kullanılacak plastik şişeler, soğuktan koruyacak eşyalar ve acil durum malzemeleri var…”
Gerçekten de bir asker böyle durumlarda çok işe yarardı.
“...Elimizde olanların hepsi bu. Başka bir şeye ihtiyacın varsa...”
Bana bir şey lazım değil...
Bunu söylemek istesem de birden aklıma bir şey geldi. “Oh, bana taşınabilir bir şarj aleti bulabilir misin?“
“Powerbank’ten mi bahsediyorsun? Neden ki...?”
Merak etmesi normaldi. Hiç sinyal olmadığından telefonlar işe yaramıyordu. Kabaca “Kullanacak bir yerim var” diye cevap verdim.
Lee Hyunsung, arayacağını söyledi ve Cheoldoo Grubu’nun geride bıraktığı şeyleri incelemeye başladı. Lee Gilyoung ve Yoo Sangah da yardım edeceklerini söylediler.
Jung Heewon bana baktı ve sordu, “Artık gidiyor muyuz?”
“Gidiyoruz.”
O kadar doğal bir şekilde sordu ki sanki beraber gitmeme ihtimalimiz yoktu.
Jung Heewon böyleydi. Benim açımdan hoş bir durumdu. ‘Yıkımın Yargıcı’, Yoo Joonghyuk’un bile dikkatini çekebilecek yetenekli bir kişiydi.
“Bir sürü sorum var.”
“Şimdi olmaz.”
“Ah harbiden demirden duvar gibisin.”
Jung Heewon hafifçe bana vurdu ve güldü.
[Karakter ‘Jung Heewon’dan 1,500 jeton aldın.]
“Bu...?”
“Paylaştırıyorum. Hepsini tek başıma yemek içime sinmiyor. Diğerlerine de vereceğim.”
Ne demek istediğini anladım. Dün Jung Heewon tek başına en çok Cheoldoo Grubu üyesini öldüren kişiydi. Başka bir deyişle en çok jetonu alan oydu. Bu arada... Bu konuda biraz gergindim.
“Vermene gerek yok.”
Jung Heewon ondan daha fazla jetona sahip olduğumu bilmiyordu.
“Ben Dokja-ssi gibi değilim, biliyorsun değil mi?”
Sırt çantasıyla tünele doğru yürümeden önce kollarıma birkaç kez daha vurdu.
“Yeter artık. Gidip birkaç düzenleme yapacağım.”
“Fazla uzaklaşma. Tek başına gidilemeyecek kadar tehlikeli bölümler var.”
Jung Heewon uzaklaşırken sanki endişelenmiyormuş gibi ellerini salladı.
[Takımyıldızı ‘Şeytanvari Ateş Yargıcı’, yoldaşlığınızı seviyor.]
[Takımyıldızı ‘Abisal Kara Alev Ejderhası’, sinsice gülümsüyor.]
Havada uçuşan mesajlara boş boş bakıp, ‘Dün çok kazandın mı? İyi olmalı’ dedim.
Hiç cevap yoktu. Bir kez daha konuştum, ‘Yokmuşsun gibi davranma da cevap ver. İzlediğini biliyorum.’ [Ah, hahaha... yakalandım mı?]
Bihyung’un sesiydi.
‘Ne kadar kazandın?’
[...Ş-Şey. Um.]
Sessizce baktım.
[Offf, peki. Yine nereden bildin...? Bunu bir türlü aşamıyorum. Al şunu.]
[Dokkaebi ‘Bihyung’, sana 4,500 jeton verdi.]
Ben de öyle düşünmüştüm. Şu lanet dokkaebi.
[…Takımyıldızları sponsor sistemini kullanmadı, bunun yerine doğrudan bana gönderdiler. Nedenini bilmiyorum. Sonra sana veririm. Ah, ayrıca bu mesajlar da var.]
İşte bu yüzden dün hiç destek mesajı alamamıştım. Böyle büyük bir olay gerçekleştiği hâlde beklediğimden daha az kazanç elde ettiğim için meraklanmıştım.
[Toplam Jeton: 23,050 J]
Geçen sefer elde ettiğim birçok jetonu statlara yatırmıştım ve şimdi yine çok fazla jetonum vardı. Yine statlarımı geliştirme zamanı gelmişti. O zaman, bunu ölçülü yapayım.
Nitelik penceresini açamadığım için statlarımın tam seviyesini hatırlamam gerekiyordu. Öncelikle... dayanıklılık önemliydi.
[1.200 jeton dayanıklılığa yatırıldı.]
[Dayanıklılık Sv.12 -> Dayanıklılık Sv.15]
[Vücudunun dayanıklılığı büyük ölçüde arttı!]
Ayrı bir pasif saldırı yeteneğim olmadığı için gücümü de arttırdım.
[1.600 jeton güce yatırıldı.]
[Güç Sv.11 -> Güç Sv.15]
[Kasların artık daha güçlü bir kuvvet ortaya koyacak!]
Çeviklik için, saldırılardan kaçabilecek kadar yeterliydi.
[400 jeton çevikliğe yatırıldı.]
[Çeviklik Sv.10 -> Çeviklik Sv.11]
[Artık biraz daha hızlı hareket edebilirsin.]
En Saf Kılıç Gücünü korumam gerektiğinden büyü gücü en az 10 seviye olmalıydı.
[1.200 jeton büyü gücüne yatırıldı.]
[Büyü Gücü Sv.6 -> Büyü Gücü Sv.10]
[Ruhunuzda gizemli bir enerji yeşeriyor.]
Daha fazlasını yatırabilirdim ama kasten yatırmadım. Chungmuro’ya vardığımda, çok fazla jeton kullanmam gereken başka bir yer olacaktı.
Üstelik, az önce tam 4.400 jeton harcamıştım. Kullanması hem kolay hem de zordu. Eğer başlarken statlarım düzgün olsaydı, bu kadar jeton harcamak zorunda kalmazdım. Seviye 1 dayanıklılıkla başlayan biri…
Hayatta Kalma Yolları’nda, Lee Gilyoung’un dayanıklılığı bile bundan daha yüksek olurdu.
[Bu arada, unutmuşum… İki senaryo daha önerilmiş. Gerçekten harikasın. Görünüşe göre yakında kanal seviyemi yükseltebileceğim.]
‘Anlıyorum.’
Diğer enkarnasyonlar gibi bir sponsor desteği alamadığım için daha fazla jeton toplamam gerekiyordu.
Bihyung ile yapılan sözleşmenin etkisini henüz göremememin sebebi, kanalının küçük olmasıydı. ‘Küçük’ takımyıldızları yeterli değildi.
Daha fazla jeton toplamak için kanalı daha fazla takımyıldızıyla yapılandırmak gerekiyordu. Chungmuro’ya vardığımda ortam yakında hazır olacaktı.
“Herkes hazırsa ayrılıyoruz. Hiçbir şey unutmadınız değil mi?”
Ekibin hepsi bir araya toplanıp başlarını salladılar. Gergin yüzlerine bakınca, hepsi dünkü olaydan bir ders çıkarmış gibi görünüyordu. Nihayet, Chungmuro yolculuğu başlamıştı.
Demiryolu hatlarının yarısını geçmiştik ki sistem mesajı belirdi.
[İkinci ana senaryo etkinleştirildi.]
[Ana Senaryo #2 – Buluşma]
Kategori: Ana
Zorluk: E
Temizleme Koşulları: Tünelden geçip ilk ana üsteki hayatta kalanlarla buluş.
Zaman Sınırı: Yok
Ödül: 500 jeton
Başarısızlık: ???
Mesaj, gerçekten başladığını fark etmemi sağladı. İlk ana senaryonun aksine, ikinci ana senaryonun bir ‘ana üssü’ vardı. Jung Heewon sordu, “Ana üs mü? Nerede ki?”
Cevap gerekmiyordu. Hemen başka bir mesaj belirdi.
[Bir sonraki ana üs ‘Chungmuro’.]
“Chungmuro mu? Sadece üç durak daha var...”
Normalde öyleydi. Sonra yer sıçanları ortaya çıktı. Yaklaşık 30 tane yer sıçanı vardı. Jung Heewon kaskatı kesildi ve mırıldandı, “…Bunun içinden üç durak geçmemiz gerekiyor.”
Öne çıkan Lee Hyunsung oldu. “Önde ben olacağım.” Sponsorunun desteği sayesinde, Lee Hyunsung’un toplam statları artık 37’ydi.
Benden daha az jeton kazanmıştı ama yine de bana yetişiyordu… yüksek statlarla başlamanın avantajı buydu. Bunu bilseydim düzenli şınav çekerdim.
“Arka kısmı ben alırım, hyung.”
Lee Gilyoung’un toplam statları hâlâ düşüktü ama düzenli yetenek antrenmanı sayesinde Kapsamlı İletişim yeteneğini daha esnek kullanabiliyordu.
“Lütfen bana bırakın.”
Yoo Sangah, yer sıçanlarının hareketlerini engellemek için büyü gücüyle bir iplik oluşturdu. Saldırı kabiliyeti düşük olsa da genel statları Jung Heewon’unkine benzerdi.
“...Sadece sayıdan ibaretler gibi?”
Son olarak, Jung Heewon’dan bahsetmeye bile gerek yoktu. Lee Hyunsung’a kıyasla toplam statları düşük olsa da yetenekleri fazlasıyla yeterliydi.
‘Yıkımın Yargıcı’na ait özel yetenek “Yargı Vakti” de vardı.
Önündeki rakip, Mutlak İyilik takımyıldızlarınca “kötü” olarak görüldüğü takdirde, Jung Heewon asla kaybetmezdi.
Son yer sıçanı da yere yığıldı. Lee Hyunsung kalkanını yanına çekti, ter içinde kalmıştı.
“Off… sanırım bu kadar yeter.”
Aslında bu kadar kolay temizlenmemesi gerekiyordu. Yer sıçanlarının düzeni ne kadar basit olsa da, 30 tanesiyle savaşmak zordu.
Kitap Ayracı yeteneğini etkinleştirmeden onları tek başıma yok etmem mümkün olmazdı. Ekip güçlenmişti.
Tünelde daha da ilerledik.
Sonunda önümde yeni bir peron belirdi.
“Yaksu İstasyonu. Bu arada… kimse yok mu? Hayır, öyle değil.”
Yaksu İstasyonu, cesetlerle ve yer sıçanı leşleriyle doluydu.
Yaralara bakılınca, bazı insanlar yer sıçanları tarafından değil, Yoo Joonghyuk tarafından öldürülmüştü.
“Devam edelim. İki durak kaldı.”
İlerlemeye devam ettik. Zaten Yaksu’dan Dongguk Üniversitesi’ne mesafe düz bir çizgide 1 km bile değildi.
Dongguk Üniversitesi İstasyonu’nun girişine vardığımızda, başka bir grup yer sıçanıyla karşılaşıp onları da hallettik.
Toplamda düz bir patika boyunca yalnızca 2 km kadar ilerlemiştik ama dövüşler o kadar zorluydu ki ekip bitkin düşmüştü.
“Burada biraz dinleneceğiz.”
“Off… bir durak kaldı. Oraya gidip öyle dinlenmeliyiz…”
“Oraya vardığımızda dinlenip dinlenemeyeceğimizi kimse bilemez.”
Sözlerim üzerine herkes sessizliğe gömüldü. Bu dünyada tehlikeler yalnızca canavarlardan ibaret değildi.
Etrafı kısa bir süre inceleyip konuştum,
“Görünüşe göre bu istasyondaki insanlar hızlıca tahliye olmuş. Birkaç temel ihtiyaç malzemesi kalmış olabilir.”
“Ah, doğru. O zaman…”
‘Temel ihtiyaçlar’ sözünü duyar duymaz Yoo Sangah nazikçe elini kaldırdı. Ardından Jung Heewon’a baktı ve göz göze geldiler. Konuşmasalar da aynı anda başlarını salladılar.
Jung Heewon, bakışlarımı fark edip bana döndü,
“Ne oldu? Dokja-ssi merak mı ettin?”
Yoo Sangah’ın yüzü bir anda bembeyaz oldu.
“…Heewon-ssi?”
“Ahaha, sadece şaka yapıyorum. Elbette kimseye söylemem.”
…Kadınlar arasında bir sır. Neyden bahsettiklerini anlamasam tuhaf olurdu.
İnsanın fizyolojisi böyle bir dünyada bile durmuyordu.
Bu sırada Lee Hyunsung da ağzını açtı,
“Ah, o zaman ben de lavaboya gideceğim.”
Bir an şaşırdım ama sonuçta gayet düzgün yapılmış tesisleri kullanmamak için bir sebep yoktu. Metro bu yüzden kullanışlıydı.
“Ben de seninle geleceğim” Konuşan Lee Gilyoung’du.
İkisi yan yana yürümeye başladı. Arkalarından baktım ve yaş farkı büyük iki sevecen kardeş gibi göründüklerini düşündüm.
Yoo Sangah bana, “Dokja-ssi, yalnız mı gideceksin?” diye sordu.
“Biraz yer üstüne çıkacağım.”
“Hı? Dışarı çıkarsan zehirli sis olacak… sorun olmaz mı?”
“Sadece kısa bir süreliğine gidiyorum.”
Jung Heewon, sözlerime gözlerini kısarak baktı. “…Bir şeyler şüpheli. Dokja-ssi, yalnız başına güzel bir şeyler mi yiyeceksin?”
Bir süre sonra, Dongdae İstasyonu’nun 6 numaralı çıkışının önünde durdum. Önceden okuduğum bilgilere göre, burası kesinlikle…
[Zehirli sise maruz kaldınız.]
Zehirli gergedanların etkisi hâlâ hissediliyordu. Bu sefer Ellain Maymunu’nun akciğerlerini satın almadığım için hızlı hareket etmem gerekiyordu.
Nefesimi tutarak doğuya giden yürüyen merdivene atladım. Çok geçmeden, bronz renkte parlayan bir heykel belirdi.
[Hasır örtü giyen bir takımyıldızı, yaptığın eylemler karşısında büyük bir beklenti duyuyor.]
Heykel, Orta Joseon Dönemi’nde yaşamış bir keşişin görünümüne dayalıydı. Bambu sopa tutan keşişin yüzünden bilinmeyen bir asalet hissi geliyordu.
Heykelin altına dikey olarak yazılmış ismi doğruladım.
Yujeong Samyeongdang¹.
Tamam, güzel. Etrafta kimsecikler yoktu… Ellerimi birleştirip heykelin önünde durdum.
[Hasır örtü giyen bir takımyıldızı yaptığın hareketlerden memnun.]
[100 jeton sponsor olundu.]
İnanç Kılıcı’nı aktive etmek için En Saf Kılıç Gücü’nü kullanmaktan tereddüt etmedim.
[Hasır örtü giyen bir takımyıldızı eylemlerinden dolayı şaşkına döndü.]
Ardından Samyeongdang heykeline sapladım.
[Hasır örtü giyen bir takımyıldızı yaptığın eylemler karşısında dehşete düştü.]
*¹Yujeong Samyeongdang (1544–1610), Koreli bir Budist rahip ve militar liderdir. Imjin Savaşı sırasında Japon işgaline karşı rahiplerden oluşan savaşçı birlikler kurmuş, savaşta aktif rol oynamış ve sonrasında Koreli esirlerin serbest bırakılması için diplomatik görevler yürütmüştür. Kore’de hem vatansever kahraman hem de bilge bir dini lider olarak hatırlanır.
Çeviri: Sansanson Son Kontrol: Hono
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.