Yukarı Çık




92   Önceki Bölüm 

           
Bölüm 93 - Kara Su
— Çeviri: Raban —

Görünüşe bakılırsa, imkansızı başarma konusunda Nephis, Sunny’yi bile geride bırakmıştı. Bir Adayın Uyanmış bir Zalimi alt etmesi bile başlı başına inanılmaz bir şeydi. Ama Uyanmış bir Dehşeti öldürmek… “İnanılmaz” kelimesine bambaşka bir anlam yüklüyordu.

‘Yöneliminin bu kadar çeşitli niteliklere sahip olmasına şaşmamalı…’

Artık neredeyse emindi. Değişen Yıldız’ın Yönelimi, tıpkı onunki gibi İlahi bir Rütbeydi. Hem iyileştirebilmesi hem de böylesine yıkıcı güçlere sahip olması, tıpkı onun Gölge Kontrolü gibi son derece nadir bir bileşim.

‘Rüya Diyarı’nda İlahi Yönelime sahip iki Uyuyan’ın yan yana düşme ihtimali ne olabilir?’

Sanırım sıfır. Görünen o ki öngörülemez [Mukadder] Niteliği kaderin iplerini bir kez daha bükmüştü.

Sunny’nin omurgasından aşağı doğru bir ürperti geçti.

Sahip olduğu bu pasif Nitelik hem korkunç lanetler hem de inanılmaz nimetler getirebiliyordu. İlk başta, Nephis ile karşılaşmaları büyük bir nimet gibi görünmüştü ama eğer gerçekten kader tarafından manipüle edilen bir buluşmaysa… nihayetinde bu en büyük felaketi de olabilirdi.

Ne de olsa, onun Gerçek İsmi’nin olası anlamlarından birisi de Yıkım Yıldızıydı.

Nephis’le kılıçları çarpıştırmadan hemen önce hissettiği o amansız korku hala üzerindeydi.

Sadece bu da değildi… başka şeyler de vardı.

Nephis, [İkor Damlası] hakkında da bir şeyler biliyor gibiydi, hem de umursamazca ona “Soy Hatırası” deyip geçmişti. Bu da, Nephis’in Kabus Büyüsü hakkında Sunny ve diğer insanların bildiğinden çok daha fazlasını bildiğini, çok daha fazlasına hakim olduğunu gösteriyordu. Demek ki Uyanmışların üst kademelerinde saklanan, kimsenin duymaması, bilmemesi gereken sırlar vardı.

O üç gizemli ismi söylediğinde ona sorduğu şey… “Hangi Alan’a aitsin?” demişti. Alan ne anlama geliyordu ki?

Cevapsız o kadar çok soru vardı ki…

Sunny, uzun bir süre boyunca bunları düşündü, ayrıca Unutulmuş Kıyı hakkında topladığı tüm bilgileri tekrar gözden geçirdi.

Tekne, kara suyun üzerinde süzülüyor, batıya doğru hızla ilerliyordu.

Bir süre sonra nihayet gecenin artık bitmek üzere olduğunu farketti. Sunny’nin yüreğinde küçük bir umut ışığı yanmıştı.

Ama artık şansları da tükenmişti.


***


Felaket ansızın geldi, onları bir anda yutan kaos girdabı gibi. Sunny yaklaşan tehdidi hissetmemişti. Sanki bir anda yoktan var olmuştu. Tepki verecek zamanı bile olmamıştı.

Bir saniye önce sular durgundu. Bir saniye sonra deli gibi çalkalanıyordu, bir anda karanlık derinliklerden korkunç dokunaçlar yükselip teknenin gövdesini yakaladı.

Sunny hemen yerinden fırladı ama tam o an tekne yana doğru büyük bir güçle savruldu. Yere düşerken, bükülen metalin acı dolu iniltilerini duyuyordu. Ardından ağzı tuzlu suyla doldu.

Yerden doğrulmaya çalıştığı sırada anlık bir görüntü yakaladı. Nephis, teknenin pruvasında durmuş, gümüş kılıcıyla yaklaşan bir dokunaca saldırıyordu. Fakat kör karanlık yüzünden neyle savaştığını fark edememişti. Başka bir dokunaç, bir anda uzanıp bedenini sardı…

Ve bir çığlık bile atamadan karanlık derinliklerde kayboldu. Geriye kalan tek şey, devasa dokunacın kabarık etine saplanmış yalnız bir kılıçtı.

Sunny’nin gözleri dehşetle açıldı.

‘S*ktir… hayır, hayır… olamaz…’

Sonraki saniye teknenin gövdesi paramparça oldu ve Sunny buz gibi karanlık suya düştü.

Bir anlığına soğuk tüm bedenini felç etti. Ardından gölgesini vücuduna sararak yukarı doğru yüzdü. Kısa süre sonra yüzeye çıktı ve etrafı taradı… bir umut kırıntısı aradı.

Ama hiçbir şey yoktu. Yalnızca dalgalar ve gökyüzüne doğru kıvranan dokunaçlar.

Yine de…

Uzakta, suyun üzerinde yükselen belirsiz bir şekil fark etti. Gözlerini zorlayarak seçmeye çalıştı. Kalbi yerinden çıkacak gibi oldu.

Birkaç yüz metre ötede, taştan yapılma dev bir el denizin üzerinde yükseliyordu. Avucu göğe doğru bakıyordu, sanki gökyüzünü tutmak ister gibiydi. İnce, narin hatları insanüstü bir ustalığın izlerini taşıyordu. Sanki canlı bir varlığın eli gibiydi.

Ama şu an da bunların hiçbir önemi yoktu. Önemli olan tek şey hayatta kalmaktı.

Bütün kaslarını zorlayarak bir dokunacın yanından sıyrıldı ve taş ele doğru yüzmeye başladı. Ne kadar hızlı giderse o kadar iyiydi.

Ama tam o anda aniden durdu ve arkasına baktı.

Metalik kalıntılardan ve kemiklerden yapılmış teknenin parçalanmış kalıntıları karanlık suyun üzerinde yüzüyordu. Nephis’in suyun dibine çekildiğini görmüştü. Ama Cassie’nin dikkat çekmeyen niteliğe sahip bir zırhı olduğu için kaçma şansı olabilirdi.

Onu bulmadan gitmek… doğru olur muydu?

‘...Yoksa doğru olan tam da bu mu?’

Aklından karanlık düşünceler geçiyordu. Sonuçta, hayatta kalması gereken kişi sadece kendisiydi. Geriye kalan herkes onun için yük demekti…

‘Sadece kendini düşün! Hayatta olduğunu bile bilmediğin o kız için kendi canını tehlikeye mi atacaksın?’

Tereddüt içindeydi.

‘Kabul et, o sadece bir yük. Bir gün ayak bağı olacağını hep biliyordun…’

Aynen öyle… ama…

‘Ama ne? Ölmek mi istiyorsun aptal! Arkanı dön ve git! Hemen!’

Neden duruyordu ki? Bu onun kurtulmak için belki de tek şansıydı!

Göğsüne saplanan pişmanlık hissi dayanılmaz bir hale gelirken derin derin nefes aldı.

Sonra dişlerini sıkıp suya daldı ve parçalanan teknenin olduğu noktaya doğru yüzmeye başladı.

‘Ne yapıyorsun?! Kafayı mı yedin?!’

Karanlık suyun içinde gözleri hiç bir işe yaramıyordu ama Gölge Duyusu sayesinde Cassie’nin izini hissedebilirdi. Tabii çoktan ölmemişse ve bu lanet karanlık boşlukta dibi doğru çekilmemişse.

‘Aptallık ediyorsun! Buna değmez işte! Neden yapıyorsun ki bunu?!’

Sunny yüzünü buruşturdu ve sağduyusunun sinir bozucu sesini duymamaya çalıştı. Cevabı zaten gayet iyi biliyordu.

‘Çünkü bunu yapmak istiyorum.’

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.

92   Önceki Bölüm