Yukarı Çık




39   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   41 

           
40.Bölüm: 9.Kısım: Bilge Güneş Balığı (4)



Ne yazık ki Yoo Joonghyuk altıncı katta yoktu. Tek teselli, altıncı kattaki filmin kolay olmasıydı. Bryan Singer’ın yönettiği tipik bir gerilim filmiydi. Katilin kim olduğunu bildiğim için hızlıca geçebildik.

   [Sinema sahibi filmin değiştirilmiş sonundan memnun.]

   [Ödül olarak 500 jeton elde edildi.]

Lee Jihye, sanki aptala dönmüş gibi sordu.

   “…Katil gerçekten o muydu?”

   “Spoiler verme. Aramızda hâlâ izlememiş biri olabilir.”

   [Takımyıldızı ‘Gizemli Entrikacı’ spoilerlardan nefret ediyor.]

Her neyse, filmin kendine eşsiz özellikleri sayesinde ödül olarak bir eşya verildi.

   [Yetenek Kitabı: Durgun Gözlem.]

Durgun Gözlem. Oldukça kullanışlı bir yetenekti. Bu yetenek, kullanıcının hedefin hareketlerini görmesini ve genel statlarını anlamasını sağlıyordu.

 Karakter Listesi’ni kullanabildiğimden benim iç
in pek bir anlam ifade etmiyordu ama Yoo Sangah ve Lee Gilyoung gibi kişiler için oldukça faydalıydı.
Bu yetenek, oyunculuğu güçlü olan düşmanlara karşı özellikle etkili olurdu.

   [Özel yetenek ‘Durgun Gözlem’ elde edildi.]

Yine de biraz üzgün hissettim. Gladyatör gibi bir filmi deneyimlemek güzel olurdu. Henüz bana uygun bir pasif savaş yeteneği elde edememiştim. Silah Eğitimi yeteneğini satın alabilirdim ama şu an jetonları buna harcamak pek mantıklı değildi.

   “…Artık filmlerden bıktım.”

Jung Heewon’un sözlerine katıldım. Bir süre sinema salonu görmek istemiyordum. Neyse ki, aldığımız güzel replikalar vardı; artık onlarla yetinecektik.

Doğrudan yedinci kata çıktık. Umarım bu sefer sonunda Joonghyuk’a yetişebilirdik...

Lanet olsun. Yedinci kattaki posterlerin çoğu yırtılmıştı. Evet, Yoo Joonghyuk artık boss odasındaydı. Bu şartlar altında gerçekten vakit kaybetmeye yer yoktu.

   “Koşun. Neredeyse son kata geldik.”

Koşmaya başladık. Her şeyi feda etmeden önce ona olabildiğince hızlı yetişmeliydik.

Salonlardan geçtik, koridorlardan koştuk. 7. Kattaki posterler geçmişte popüler olan Kore filmlerine aitti.
Kahretsin, lütfen hepsi yırtılmış olsun...

Ama düşündüğümün aksine, son poster hâlâ sapasağlam duruyordu.

   “Lanet…”

   [Gösterim başlıyor.]

Mavi bir spot ışığı ekibin üzerine düştü ve sahne değişti. Başım döndü ve burnuma tuzlu bir koku geldi.

Sahne denizdi. Ama… bu kez bir yolcu gemisi değildi. Barut kokusu vardı. Ayağımın altında panokseon¹ güvertesinin sert ahşabını hissedebiliyordum.

Sallanan geminin üzerinde başımı çevirdiğim an birinin sesi duyuldu.

   “Herkes yere—!”

Refleksle yere kapandım ve etrafımı top atışları sardı.

Tang tang tang tang—

Birkaç asker kanlar içinde yere yığıldı.

   “Gemiyi koruyun—!”

Eski askeri kıyafet giymiş askerler dört bir yana koşuşturuyordu.

Savaş sürerken huzursuz bir rüzgâr esti. Çalkantılı Myeongnyang Boğazı girdap gibi dönüyordu ve uzaktan davul sesleri geliyordu.

Lanet olsun. Bu filmi bilmeyen tek bir Koreli bile yoktu. Güney Korelilerin çoğu bu filmi izlemişti.²
Jung Heewon ufka bakıp mırıldandı.

   “Bunu… nasıl kazanacağız?”

Sinema Zindanı’nın sonu, ancak ustayı tatmin edince açılıyordu.

Kukukukung!

Üç yüz Japon savaş gemisi denizi doldurmuştu.
Hemen kendi tarafımızın gücünü kontrol ettim. Yine de bu, tarihî olaylara dayalı bir filmdi. Bir umut olmalıydı.

   “...Bu ne?”

On iki tane olması gereken Panokseon’un yerinde sadece bir tane vardı.

Hızla etraftaki bir denizciyi yakalayıp sordum.

   “Komutan nerede?”

   “Komu…tan?”

   “Amiral Lee!”

Denizcinin hiçbir fikri yoktu.

Göğsüm sıkıştı. Bu, bildiğim film değildi. Sinema efendisi hikâyeyi değiştirmişti.

Kısa sürede düşman mesafeyi kapattı. Çok saçmaydı. Sadakat ve Savaş Dükü’nün yardımı olmadan Myeongnyang Savaşı nasıl kazanılacaktı?
Etrafıma bakınıp aceleyle bağırdım.

   “Lee Jihye!”

       * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * 

Bunun olabileceğini düşünmüştüm. Aslında Lee Jihye’yi yalnızca gücü için değil, ‘ya şöyle olursa?’ ihtimalleri için de getirmiştim.

   [Takımyıldızı ‘Deniz Savaşı Tanrısı’, Lee Jihye için üzgün.]

Lee Jihye’yi bulmak zor olmadı. Sonuçta burada tek bir gemi vardı, Sadakat ve Savaş Dükü’nün mesajlarının duyulabileceği alan da sınırlıydı.

   “U-Uaahhh…”

Birinci kat güvertesinin bir köşesinde kusuyordu.

   “Hey, iyi misin?”

Lee Jihye, gözleri yaşlı bir şekilde bana baktı.

   “Yapamam, gerçekten yapamam!”

Benimle konuşmuyordu.

   [Takımyıldızı ‘Deniz Savaşı Tanrısı’, ‘Lee Jihye’yi cesaretlendiriyor.]

   “Asla! Asla yapmayacağım! Off…!”

Bir kez daha kustu.

Biliyordum. Bu kişinin denizden nefret etmesine rağmen neden Sadakat ve Savaş Dükü tarafından seçildiğini.

   [Özel niteliğinin etkisiyle, okuduğun kitaplarla ilgili anıların güçleniyor.]

Kafamda Hayatta Kalma Yolları’nın 40. Bölümünden bir sahne canlandı.

   「 “Hey, denizden bu kadar korkan biri nasıl Sadakat ve Savaş Dükü tarafından seçilmiş?”

   “Bilmiyorum. Um… belki de amiralin soyundan geldiği içindir?”

      “…O, Sadakat ve Savaş Dükü’nün soyundan mı geliyor?”」

Benim dışımda 40. bölüme kadar gelmiş okuyucular arasında da oldukça ciddi eleştiriler vardı.

Hayır, büyük Sadakat ve Savaş Dükü’nün kanını taşıması gerçekten mantıklı mıydı?

 Hayatta Kalma Yolları’nın sonsözü hariç tüm bölümlerini okumuştum, dolayısıyla gerçeği biliyordum.

Lee Jihye, Sadakat ve Savaş Dükü’nün soyundan gelmiyordu.

   [Takımyıldızı ‘Deniz Savaşı Tanrısı’, Lee Jihye’yi görünce eski dostunu özlüyor.]

「 “O zaman Deoksu klanından ‘Lee’ misin?”」

「 “Hayır, ben Jeonju Lee’lerdenim.」

   [Takımyıldızı ‘Deniz Savaşı Tanrısı’, eski bir dostunun soyuna bakıyor.]

Lee Jihye, Sadakat ve Savaş Dükü’nün değil, onun en yakın yoldaşı Lee Eokgi’nin soyundan geliyordu.
Metanet ve Merhametin Dükü, Lee Eokgi.

Sadakat ve Savaş Dükü ile birlikte Tanghangpo ve Hansan-do deniz savaşlarında zafer kazanmış, Lee Sunsin haksız yere tutuklandığında onu savunan birkaç kişiden biri olmuştu.

Ancak yeterince hikâyesi olmadığından bir ‘takımyıldızı’na dönüşememişti.

   [Takımyıldızı ‘Deniz Savaşı Tanrısı’, Lee Jihye’ye hüzünlü gözlerle bakıyor.]

Bu yüzden Sadakat ve Savaş Dükü, Lee Jihye’yi seçmişti.

Kendi kanından olduğu için değil, en yakın dostunun soyundan geldiği için.

Belki de Amiral Lee, yoldaşının torununun umutsuzluğa kapılıp kendi arkadaşını öldüren bir iblise dönüşmesini izlemeye dayanamamıştı.

Tabii… tüm bunlar Hayatta Kalma Yolları’nın kurgusuna göreydi.

   [Bir ödüllü senaryo ulaştırıldı!]


   [Ödüllü Senaryo – Ölümü arayanlar yaşayacak. Yaşamı arayanlar ölecek]



Kategori: Yan

Zorluk: B

Temizleme Koşulları: ‘Deniz Savaşı Tanrısı’ senden yardım istiyor. Sadakat ve Savaş Dükü’nün enkarnasyonu Lee Jihye’yi cesaretlendir ve Myeongnyang Savaşı’nı kazan.

Süre Sınırı: 2 saat

Ödül: Sadakat ve Savaş Dükü’nden bir stigma

Başarısızlık: ―

Bir an gözlerime inanamadım. Ödül senaryoları nadiren tek bir takımyıldızı tarafından talep edilirdi. Detaylara daha dikkatli baktım çünkü garipti ve ödül olağanüstüydü. …Sadakat ve Savaş Dükü’nün stigması mı? Bu senaryoyu başarıyla tamamlarsam, sözleşme imzalamadan Dük’ün stigmalarından birini kullanabilecektim.

Lee Jihye’yi sarsarak konuştum. “Lee Jihye, kes şunu. Hemen.”

   “İstemiyorum! Urgh… Üçünüz halledebilirsiniz!”

   “Biraz katlanamaz mısın?”

   “…Katlanmak mı? Ahjussi Bi’ bok bildiğin yok.”

Bilmiyordum demek…

Evet, bu onun her zamanki konuşma tarzıydı. Ama çocukça davranışları için zaman yoktu.

   “Hayır, biliyorum. Deniz tuttuğu için böyle değilsin.”

   “…Ne?”

   “Ölen arkadaşın bu filmi seviyordu çünkü.”

Lee Jihye, çenesine vurulmuş gibi titredi.

Zihninden nelerin geçtiğini tahmin edebiliyordum.
Daepong Lisesi’ndeki ilk senaryo. Kendi elleriyle arkadaşını boğduğu an.

   “N-Nasıl... Nasıl biliyorsun...?”

   “Nasıl bildiğimi sorma. Açıklayacak zaman yok.”

Lee Jihye bomboş gözlerle bana baktı.

   “Böylece ölmek için mi kendi ellerinle arkadaşını öldürdün?”

Bir kanca, birinci kat güvertesini delip geçti. Lee Jihye’ye doğru fırlayan kancayı çıplak ellerimle yakaladım. Lee Jihye titreyerek bana baktı.

   “Ölsen de yaşasan da hiçbir zaman affedilmeyeceksin. Ama—”

Gürültülü bağırışlar yükseldi. Japon akıncılarının gemiye sıçradığını duyabiliyordum.

   “Şimdi ayağa kalkarsan, en azından birkaç kişinin hayatını kurtarabilirsin.”

Titreyen Lee Jihye’yle ikinci kat güvertesine çıktım. Lee Gilyoung ve Jung Heewon çoktan kuşatılmıştı.
Silahımı kaldırdım.

Karşımızdaki düşmanlar sıradan Japon askerleriydi. Bire bir savaşta asla kaybetmezdik. Sorun, sayılarının çok fazla olmasıydı.

   “Kuaaak!”

Üzerime koşan askerleri biçiyordum ama sonu gelmiyordu. Düşman gemileri uzaktan ateş açıyordu. Bu gemi batarsa işimiz biterdi.

Film trajik şekilde bitecek ve biz de burada ölecektik.

   “Lee Jihye!”

Lee Sunsin’in büyüklüğünü o anda gerçekten anladım.

Bu savaşı nasıl kazandırmıştı?

  “Uyan artık!”

Bu lanetli bir senaryoydu.

Song Yeojung da yoktu, Jung Eungdoo da…³

Bizde olan tek şey, Sadakat ve Savaş Dükü tarafından korunup kollanan zayıf bir kızdı.

Kız, ikinci kat güvertesinde sendeledi.

   “Ben… iğrenç biriyim. Yaşamayı hak etmiyorum…”

Evet, iğrençti. Onu kullanma şeklimle ben de iğrençtim.

   “Kimse hak etmiyor.”

   “U-Ughhh...”

Gözyaşları Lee Jihye’nin gözlerinden durmaksızın akıyordu. Herakles’in Kalkanı’nı tutarak önünde durdum.

Kwang! Kwaang! Kwaang!

   “Hayatta kal ve sorumluluk al! Kalan hayatın boyunca kefaret öde ya da çöp gibi yaşa. Ama yeter ki yaşa!”

Gemi, rastgele yapılan top atışlarıyla paramparça oluyordu. Soğuk bakışlarla ona döndüm.

   “Yoksa gerçekten burada ölmek mi istiyorsun?”

   [Karakter ‘Lee Jihye’ üzerindeki anlayışın arttı.]

Ağlayan Lee Jihye’den her türlü duygu hissediliyordu. Öfke, kendini küçümseme ve dünyaya karşı hayal kırıklığıyla karanlık duygular içinde boğuluyordu. Yine de bunların altında basit, net bir duygu yatıyordu.

   「Ölmek istemiyorum.」

Takımyıldızları bencildi. Kendi enkarnasyonlarını desteklemeyen ya da enkarnasyonlarının ölmesine aldırış etmeyenler vardı.

Ama hiçbir takımyıldızı hikâyeleri söz konusu olduğunda, enkarnasyonlarına yardım etme fırsatını asla kaçırmazdı.

   [Takımyıldızı ‘Deniz Savaş Tanrısı’, ‘Lee Jihye’nin iradesine yanıt verdi.]

Parlak kırmızı bir ışık, Lee Jihye’nin vücudu etrafında patladı. Sonunda yine Yoo Joonghyuk kazançlı çıkmıştı. Ben de bir şeyler elde etmiştim tabii.

   [Karakter ‘Lee Jihye’, yeni bir stigma aldı.]

Kılıç Şeytanı Lee Jihye’nin üçüncü stigması. Bu, onu ileride bir deniz amirali yapacak olan en güçlü stigmaydı.

   「...Emrimde hâlâ on iki gemi var.」

Lee Jihye, kılıcının kabzasını tutarak denize baktı. Çok sayıda düşman vardı ve yanında hiçbir müttefik yoktu. Sessizce kılıcını dünyaya çevirdi.

   「İntikamımı alabileceksem, burada seve seve ölürüm.」

Kılıcının ucundan parlak bir ışın çıktı.

   [Karakter ‘Lee Jihye’, stigma ‘Hayalet Filo Sv.1’i etkinleştirdi!]



Bölgede su buharı yükseldi. Her yere su sıçradı ve denizde 12 hayalet gemi belirdi.

   “Düşmanlardan intikam alın.”

Panik içindeki düşman gemileri davullarını susturdu. Hayalet filonun üzerine top ateşi yağdı, ancak hayalet gemiler hiçbir hasar görmedi.

   “Burada ölün.”

Jihye’nin filosu hücuma geçti. Dalgaları yararak, yoğun top ateşine meydan okuyarak on iki gemi ilerledi. Toplar ateşlendikçe, düşman gemileri kuru yapraklar gibi ufalandı.

Kwa kwa kwa kwa kwa!

Ağlamayan kız, savaşa liderlik ediyordu.

Hayalet filonun önünde savaş gemileri tamamen eziliyordu. Sadece ben değil, Jung Heewon ve Lee Gilyoung da sahneye bakıp kalakalmıştı.

 Bu, bir ‘stigma’nın gerçek gücüydü. Deniz savaşında kimseye boyun eğmeyen bir amiralin gücü.

Batmakta olan gün ışığında, dumanların arasından Japonların çığlıkları duyuluyordu. Myeongnyang Boğazı’nın girdabı cesetleri içine çekti. Son düşman gemisinin batması bir saatten az sürdü.

   [Sinema sahibi, filmin değişen sonundan memnun.]

   [Dördüncü ‘Kapanış Jenereği’ne ulaşıldı.]

   [Oyuncular: Kim Dokja, Jung Heewon, Lee Jihye, Lee Gilyoung]

   [Ödül olarak 500 jeton kazandın.]

Kapanış jeneriğini alır almaz ek mesajlar belirdi.

   [Ödüllü senaryo tamamlandı.]

   [Senaryoyu temizlemenin ödülü olarak Deniz Savaşı Tanrısı’nın stigmasını aldın.]

Açıkçası, içim beklentiyle doluydu. Belki ben de Hayalet Filo’yu elde ederdim. Onu alabilirsem, Lee Jihye’yi hiç kıskanmazdım.

   [Stigma ‘Kılıcın Şarkısı’ elde edildi.]

Mesaj ekranda belirdiği anda yanlış duydum sandım.

Kılıcın Şarkısı stigması.

Bu aslında Lee Jihye’nin hikâyenin ortalarında kazandığı bir stigmaydı. Ama Sadakat ve Savaş Dükü bana vermişti.

   [‘Deniz Savaşı Tanrısı’ sana teşekkür ediyor.]

Bir bakıma, bu yetenek şu anda Hayalet Filo’dan bile daha çok ihtiyaç duyduğum bir şeydi. Bu stigmayı kullanabilirsem, sekizinci katta yaşanacak en kötü şeyi belki de engelleyebilirdim.

Etrafımızdaki manzara yavaşça değişti ve tekrar sinema salonuna döndük.

Tükenmiş haldeki Lee Jihye bana bakıyordu.

   “Ahjussi.”

   “Sen burada dinlen. Biz Yoo Joonghyuk’u kurtarmaya gidiyoruz.”

   “Ama…”

   “Beni dinle.”

Yeni bir stigma kazanmıştım ama sevinmeye vaktim yoktu. Ne kadar iyi olursa olsun, bu ‘dünya’ yok olursa stigmanın hiçbir anlamı kalmazdı.

Bu ‘son’u engellemek için Yoo Joonghyuk’u kurtarmam gerekiyordu.

Topladığım ampulleri herkese dağıttım. Stat seviyeleri yükseldikçe, 10 seviye başına harcanan jeton miktarı artıyordu.

Bu yüzden ampulleri kullanmadan önce jetonlarımı harcamalıydım.

   [4.000 jeton harcandı.]

   [Kapsamlı güçlendirme ampulleri kullanıldı.]

   [Dayanıklılık Sv.18 - > Dayanıklılık Sv.24]

   [Güç Sv.18 - > Güç Sv.24]

   [Çeviklik Sv.11 -> Çeviklik Sv.20]

   [Büyü Gücü Sv.10 -> Büyü Gücü Sv.15]

   [Tüm statlar önemli ölçüde arttı!]

Son merdivenleri tırmandık.

   “Millet, hazırlanın.”

   [Sekizinci kata, Gökyüzü Bahçesi’ne girdin.]

Sinemanın sekizinci katı bir çatı katıydı. Küçük bir opera binasını andıran kubbeli bir alandı. Çatının yeşil çimine adımımı atar atmaz aradığım regresörün sırtını gördüm.

Ah…

Ölürse acı çekecek olanlar aklıma gelince öfkem kabardı. Neyse ki kafasının arkası hâlâ vurulacak kadar sağlam görünüyordu.

   “Hey, Yoo Joonghyuk!”

Yoo Joonghyuk’a doğru koştum ve tam kafasının arkasına bir tane yapıştırdım.




*¹Anokseon (Korece: 판옥선), 16. Yüzyılın sonlarında Joseon tarafından kullanılan, hem kürek hem yelkenle hareket eden temel savaş gemisi sınıfıdır.

*² Filmin adı ‘The Admiral: Roaring Currents. Ya da Türkçe ismiyle, ‘Kasırga Denizi’.

*³ Lee Sunsin’in yakın yoldaşları.



Çeviri: Sansanson
Son Kontrol: Hono

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.

39   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   41