Yukarı Çık




59   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   61 

           
60.Bölüm: 13.Kısım – Kralların Savaşı (1)


Planım basitti.

 İntihalci olan 1. Havari, Hayatta Kalmanın Üç Yolu’nun başlangıcı sayılan üçüncü ve dördüncü regresyonlar hakkında bilgi sahibiydi.

Ve bilgiyi tekeline alan herkes gibi, sahip olduğu bilgiye karşı son derece sahipleniciydi; bu bilgileri diğer kâhinlerden bile gizliyordu. Buna karşılık, Seul’ün Yedi Kralı’ndan biri olan ‘Tiran Kral’, kâhinlerin varlığını öğrenmiş ve sözde ‘vahiyleri’ kullanmaya başlamıştı.

Bilgiyi tekeline alan biriyle, daha fazlasını ortaya çıkarmaya çalışan biri.

 Bu ikisi karşı karşıya gelirse ne olacağı belliydi.
Lee Sungkook, “...Yanisi, bir vahiy kitabı mı hazırlayacaksınız?” diye sordu.

    “Aynen öyle.”

Planın kendisi basitti.

İntihalci yazarın romanından bir txt hazırlayacak, sonra bunu her istasyondaki insanlara yayacaktık.

 Şöyle bir başlık yeterli olurdu:

— Kâhinlerin bazı vahiyleri sızdırıldı!

Zemin çoktan hazırlanmıştı.

Han Donghoon’un internet yorumlarını manipüle etmesi sayesinde, kâhinler hakkındaki bilgiler zaten internete yayılmıştı. Bir de bunun txt versiyonunun sızdığı duyulursa, büyük bir dalga oluşurdu.

Henüz ortadan kaldırılmamış bazı erken vazgeçenler, gizli parçaları ele geçirmek için çabalar; ve doğal olarak, onları görevlendiren Tiran Kral da harekete geçerdi.

   “Ama… SSSSS-derece Sonsuz Regresör’ün içeriğinin çoğunu unuttum. Metni nasıl yapacağız?”

   “İntihal edilen romanın içeriğine neden ihtiyacımız olsun?”

   “Ha?”

   “Asıl hikâyeyi hatırlıyoruz.”

   “Ah…!”

Kısa bir hayranlık çığlığı yükseldi. Ancak Jung Minseob’un yüzü hâlâ karanlıktı.

   “Eh… hâlâ bir sorun var. Hayatta Kalmanın Üç Yolu’ndan hatırladığımız gizli parçaların çoğu zaten kullanıldı…”

   “Romanın ilk bölümlerinin konusunu biraz detaylandıracağım ve bazı eşyalar hakkında ek bilgiler ekleyeceğim..”

Buradaki kilit nokta, hem intihalcinin hem de tiran kralın ilgisini çekecek bilgileri eklemekti. Seongguk garip bir şekilde kıkırdadı.

   “Çok komik. Resmen metin versiyonunu hazırlayacağım. Normalde sadece okuyucuyumdur.”

Jung Minseob da konuştu.

   “Ama böyle yaparsak biz de onun gibi olmaz mıyız? Sonuçta orijinal hikâyeyi kopyalayıp bir hikâye yapıyoruz…”

Mantıklıydı. Bir an düşündükten sonra konuştum.

   “Ne derler bilirsin; İntihal, orijinali bilmeni istemez. Parodi, aslını biliyorsan daha eğlencelidir; homaj¹ ise insanların aslını takdir etmesini ister.”

   “Oh, böyle ifade etmek ilginçmiş.”

   “Yani bundan sonra bir homaj yapıyoruz.”

Yalan değildi. İnsanların SSSSS-dereceli Sonsuz Regresör’ü öğrenmesini istiyordum. Böylece o adam çok daha hızlı mahvolacaktı.

Gong Pildu’dan bir dizüstü bilgisayar ödünç aldık ve yazmaya başladık. Roman yazma konusunda fazla tecrübemiz yoktu, bu yüzden kafa kafaya vermemiz gerekiyordu.

Jung Minseob saçlarını yoldu.

   “Yazmak çok zor… yazarlar cidden harika…”

   “Gelişi güzel bir şeyler yaz. Sadece onları cezbedecek bilgilere ihtiyacımız var. Hatta eksik bir vahiy, kâhinleri kandırmak için daha bile iyi olabilir. Gerçekle yalanı karıştır.”

Jung Minseob’un yazdıklarını izledim ve birkaç bilgi ekledim.

   “Romandaki kişilerin isimlerini değiştirelim. Beni endişelendiren bir şey var.”

Lee Hyunsung ve Lee Jihye, bir hikâyedeki karakterler olduklarını öğrenirlerse şok olurlardı. Er ya da geç bu dünyanın bir ‘roman’ olduğunu öğreneceklerdi ama şimdi bunun zamanı değildi.

O sırada Jung Minseob beklenmedik bir şey söyledi.

   “Bence o konuda endişelenmenize gerek yok.”

   “Ha?”

   “Aslında bazı insanları bir romanın içinde olduğumuzu söyleyerek test etmeye çalıştım. Ama hiç anlamadılar. Tıpkı NPC gibiydiler… Ne kadar ciddi olursam olayım, şaka sanıyorlar.”

Bu beklenmedik bir bilgiydi. Jung Minseob ve diğer havariler, karakterlere birkaç kez onların ‘yan karakter’ olduklarını söylemişti. O anki tepkilerini düşününce… gerçekten de tuhaf bir şeyler vardı.
Jung Minseob devam etti.

   “1. Havari’nin kâhinleri kolayca bulabilmesinin sebebi de buydu. ‘Karakterler’, ‘bir romanın içindeyiz’ sözünden çok rahatsız oluyor ya da hiç dinlemiyorlardı. Belki de bu yüzden havariler ‘vahiy’ terimini kullandı.”

Bunu duyunca içime bir huzursuzluk çöktü.

 Bir dürtüyle sordum.

   “…Sizce karakterlerle bizim aramızdaki fark ne?”

   “Ha? Şey… yani biz gerçek dünyadaki insanlarız, karakterler ise romandaki insanlar? Öyle değil mi?”

   “O hâlde… bu dünya ne zaman gerçeklik ve roman olarak ayrıldı?”

   “Hımm… İlk senaryo başladığında?”

Soruma net bir cevap alamamıştım. Jung Minseob ve Lee Sungkook da benim gibi romanın dışından gelen insanlardı. Çünkü başlangıçta bilgilerini göremiyordum. Ama kısa bir süre sonra bilgiler güncellendi ve onları Karakter Listesi’nde görmeye başladım.

Peki artık onlar ‘gerçek insanlar’ mıydı, yoksa ‘karakter’ mi?

Eğer herkes zamanla karaktere dönüşüyorsa…

Bir an Yoo Sangah ve Lee Gilyoung’a baktım.

   [Özel yetenek, Karakter Listesi etkinleştirildi.]

   [Bu kişi ‘Karakter Listesi’ne kayıtlı değil.]

   [İlgili kişi hakkında bilgi toplanıyor.]

Neyse ki hâlâ ikisinin bilgilerini göremiyordum.

Yoo Sangah bana dönüp gülümsedi.

Lee Gilyoung da bana baktı.

   “Ne oldu hyung?”

   “Yok bir şey.”

Neden bilmiyorum ama garip bir şekilde rahatlamıştım.

       * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * 

Kısa süre sonra romanı kabaca tamamladık.
Kalitesi o kadar kötüydü ki Textpia’da yayımlansa kesin batardı. Ama şu an önemli olan bu değildi.

   “Önce Vahiy Kitabı sızdırıldı bilgisini yayalım.”

Lee Sungkook sordu.

   “Bilgiyi yaymak için yeterli zaman var mı ki?”

   “Donghun halleder onu. Münzevi Bağımlı’yı kullanırsak kısa sürede yayılır.”

   “Oh, Donghu… anladım. Ama ya tüm istasyonlarda internet yoksa?”

   “O zaman birini göndeririz.”

Arkamı döndüm. Kang Ilhun, bekliyormuş gibi başını salladı.

Lee Sungkook da aynı fikirdeydi.

   “Ah, doğru ya. Ilhun-ssi … Onu tamamen unutmuşum”

   “Kang Ilhun-ssi, hazır mısın?”

Dongdaemun’un yardımcı temsilcisi Kang Ilhun. Bu adamı bilerek hayatta bırakmaya değmişti.

Kang Ilhun gergin bir şekilde konuştu.

   “Bana bırakın. Söylenti yaymak uzmanlık alanım.”

   [Karakter ‘Kang Ilhun’, iradeni takip ediyor.]

   [Bu kişiye üzerindeki anlayışın arttı.]

Kang Ilhun.

Söylenti Uzmanı niteliğini kullanma zamanı gelmişti.
Senaryonun bitmesine 44 saat kalmıştı. Ertesi gün oyun başlayacaktı.

   — Donghun, teşekkürler.

   — Borcumu ödüyorum, sorun değil.

   [Karakter ‘Han Donghoon’, sana biraz güveniyor.]

Son karşılaşmamızdan beri Gölgelerin Münzevi Kralı Han Donghoon, bana biraz açılmıştı. Onu kâhinlerden kurtarmam düşündüğümden daha büyük bir etki yaratmıştı.

   — Sana karşı garip bir aşinalık hissediyorum.

   — Aşinalık mı?

   — Sanki seni çok uzun zamandır tanıyormuşum gibi. Sen de mi bir ‘Münzevi’sin?

   — Belki öyleyimdir. Bir bakıma herkes biraz münzevidir zaten.

   — ...Anlıyorum. Hyung, seninle konuşurken aramızda görünmez bir duvar varmış gibi hissediyorum. Tam açıklayamıyorum ama nedense hoşuma gidiyor.

   — İnsanlar arasında bir duvar hissetmek genelde kötü değil midir?

   — Ben sadece duvarı olan insanlara güvenirim. Birini anlamak için önce o duvarla yüzleşmem gerektiğini düşünüyorum.

Henüz 17 yaşında olan bir çocuk, bilge gibi konuşuyordu.

Her neyse… duvar meselesi. Belki de haklıydı. Bazı duvarlar, ne kadar çabalarsan çabala aşılamazdı.

   — Her neyse, tüm söylentileri yaydım. Peki bu vahiyleri nasıl sızdıracaksın? Yine internetten mi?

   — Hayır. İnternete koyarsam yanlış kişiler okuyabilir. Satacağım.

— Satacak mısın? Nasıl?

Han Donghoon’a planımı açıklamaya başladım.

      * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * 

Senaryonun bitmesine 40 saat kalmıştı. Chungmuro grubunu topladım.

   “Bu yolculuk kolay olmayacak. Önümüzdeki 40 saat içinde Changsin İstasyonu’nu alamazsak grubumuz yok olacak. Ancak mevcut gücümüz yeterli değil.”

   “Ne zaman kolaydı oldu ki zaten? Bu sefer kimlerle karşı karşıyayız?”

Heewon’un sorusunu cevap verdim.

Tiran Kral. Şu anda Seul’ün Yedi Kralı’ndan biri ve kuzeyde en büyük topraklara sahip.

   “Nasıl biri?”

   “Dobong-gu’dan başlayıp kendi krallığını kurmuş biri. Görünüşe göre, çekici gördüğü erkek veya kadınları cariye olarak alıyor, çirkin bulduklarını ise öldürüyor ya da köleleştiriyor.”

Jung Heewon kaşlarını çattı.

   “Dokja-ssi yakalanırsan kesin köle olursun.”

   “…Senin için de aynısı geçerli, Heewon-ssi.”

   “Cariye olmak zordur… Direkt gidip öldürsek olmaz mı?”

    “Sponsoru oldukça güçlü olduğundan zor. İki seçeneğimiz var: bayrağını almak ya da merkezleri olan Dobong İstasyonu’nu ele geçirmek.”

Her iki seçenek de zorluydu ve grup gözle görülür şekilde gergindi. Sadede gelmeye karar verdim.

   “Gwanghwamun’a gideceğiz.”

   “Ha? Savaşmayacağız dememiş miydin?”

   “Onlar bize gelecek.”

   “Neden?”

   “Biraz bilgi sızdırdım. Tiran Kral’ın ne zaman harekete geçeceğini hesaba katarsak, yakında yola çıkmalıyız. Herkes hazır olsun… ha?”

   “…Ne oldu?”

Yoo Sangah’ın sorusuna hafifçe gülümsedim.

   “Bir şey yok. Sadece işler beklediğimden daha hızlı gerçekleşiyor.”

Han Donghoon’dan mesaj geldi.

   — Borsada bulunabileceğini yaydım. Sorun olmayacak mı?

   — Yok, iyi iş çıkardın.

Ve çok geçmeden sistem mesajları yağmaya başladı.

   [Borsaya yerleştirdiğin ürün satıldı.]

   [Borsaya yerleştirdiğin ürün satıldı.]

                                       *

                                       *

O anda havadan titrek bir ses duyuldu.

   […Dolandırıcı niteliği mi var sende?]

   ‘Takımyıldızlar arasındaki tepkiler nasıl?’

   [Hepsi iyice gaza gelmiş durumda. Hatta bazı filtreleme kısıtlamaları bile çözülmeye başladı. Dosyayı, enkarnasyonuna hediye edenler bile var. Ama böyle yaparak fazla dikkat çekmiyor musun? Ayrıca bildiklerini paylaşmak seni dezavantajlı duruma sokmaz mı?]

   ‘Sokmaz.’

Elimde fazlasıyla bilgi vardı. Zaten sızdırdıklarım benim için işe yaramaz; aksine, başkaları için dezavantaj oluşturacak bilgilerdi.

   ‘Şimdi satışlardan elde edilen jetonları ver.’

   [Buyur.]

   [16 cilt SSSSS-derece Sonsuz Regresör borsada satıldı.]

   [16.000 jeton kazandın.]

Elbette bilgiyi bedavaya yayımlamamıştım. Bilgiye ihtiyacı olanların sponsoru vardı. İnternete ücretsiz koymaktansa borsada satmak daha mantıklıydı.
Hem ücretsiz yayımlansaydı şüpheli olurdu. Ama ya satılırsa?

Bilginin ‘değerli’ olduğunu varsayarlardı.

Bazen bilginin kalitesi içeriğinden çok değerine bağlıydı.

Bu arada, 16.000 jeton… Büyük kâr etmiştim.

   “Kusura bakmayın ama biraz uyuyacağım.”

   “…Fazla rahat değil misin?”

   “İyi bir uyku sandığından daha önemlidir.”

Uzandım. Yoo Sangah üstümü ince bir örtüyle örttü. Jung Heewon hâlâ saçma buluyordu.

Bir süre sonra, bulanık bilincimde bir sistem mesajı duydum.

  [Özel yetenek, Her Şeyi Bilen Okuyucunun Bakış Açısı 3. Aşama etkinleşti!]

Şimdiye kadar Her Şeyi Bilen Okuyucunun Bakış Acısı’nın üç aşaması olduğunu anlamıştım.

1. Aşama: karakterlerin basit eylem ve duygularını okumamı sağlıyordu.

2. Aşama: karakterlerin düşüncelerini okuyabilmemi sağlıyordu.

3. Aşama: karakterlerin bulunduğu çevreyi görmemi ya da doğrudan karakterin içine girmemi sağlıyordu.

Şimdiye kadar üçüncü aşamaya iki kez girmiştim.

Biri rüyamda Yoo Joonghyuk’un Geumho İstasyonu’ndan ayrılışını gördüğümde, diğeri de yarı bilinçli bir hâlde Chungmuro’daki manzaraya tanıklık ettiğimde.

Bu iki olayın ortak bir noktası vardı. Bilincim bulanık ve dengesizdi. Ancak yalnız başına bu, üçüncü aşamayı aktive etmek için yeterli değildi.

Krtik bir şart daha vardı.

Karakterle benim aynı anda birbirimizi düşünmemiz gerekiyordu.

「‘Temsilci-nim, izliyor musunuz? Lanet olsun… olacak mı böyle ya?’

Kang Ilhun havaya bakarak mırıldandı.

   ‘Söylentileri Tiran Kral’a yaydım. Yakında hareket ederler. Dinliyorsunuz değil mi?’」

Bakış açım Kang Ilhun’a kaydı.

「Adam beyaz dişlerini göstererek gülümsedi. Muhteşem bir taç ve altın bir palto giyen adam, köleleri etrafında hizmet ederken tahtından yavaşça kalktı.

    “Yeni bir vahiy mi?”

   “Öyle görünüyor. Bilgi jetonla satın alındı, bu yüzden güvenilir.”

   “Kim sızdırmış?”

   “Muhtemelen havarilerden biri.”

   “Onlar güvenilir mi?”

   “Vahiylerdeki bazı gizli parçaları kontrol ettim, hepsi doğruydu.”

Adam dişlerini göstererek güldü.

   “Gwanghwamun’a gidelim. Başkaları bizden önce varmasın.”」

Güzel. Tiran Kral sonunda harekete geçti.

Şimdi sıra diğer taraftaydı.

Jung Minseob’u düşündüm.

   「‘Temsilci-nim! Geldiler.’」

Zamanlama mükemmeldi. Minseop çoktan Gwanghwamun’daki Sejong-daero kavşağında yerini almıştı. Kısa süre sonra etrafındaki manzara gözlerimin önüne geldi.

   「O siyah kapüşon, O adam.… eminim, o.’」

Binanın alt kısmında insanlar vardı.

Tahmin ettiğim gibi, en hızlı olan intihalciydi.

 Gwanghwamun, üçüncü regresyondaki en önemli gizli parçalardan birini barındırıyordu. Kendini tutamayacak kadar heyecanlı olmalıydı.

「‘Sorun şu ki daha fazla insan geliyor. Yeongdeungpo, Yongsan, Seongdong-gu… o tarafların kralları da hareket ediyor. Olaylar biraz fazla büyümüyor mu?’」

Hayır. İstediğim şey tam da buydu.

Saklananlar bir bir ortaya çıkıyordu. Her birini tek tek aramama gerek kalmamıştı.

Dördüncü senaryo nihayet sona eriyordu.

Gerçek Krallar Savaşı başlamak üzereydi.




*¹ Homaj (Fr. Hommage) Bir eserde ya da ifadede başka bir esere, kişiye veya kaynağa bilinçli ve saygı dolu bir gönderme yapmaktır. Türkçede bire bir yerleşmiş tek kelimelik karşılığı yoktur.



Çeviri: Sansanson
Son Kontrol: Hono

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.

59   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   61