Yukarı Çık




60   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   62 

           
61.Bölüm: 13.Kısım – Kralların Savaşı (2)


Bilincim sessizce yerine geldi ve duyularım yavaş yavaş gerçekliğe geri döndü.

   [Özel yetenek, Her Şeyi Bilen Okuyucunun Bakış Açısı 3. Aşama sona erdi.]

Üçüncü aşama düşündüğümden daha yorucuydu ve uzun süre sürdürememiştim. Ayrıca hayal kırıklığına uğratan bir şeyi daha fark ettim.

Her Şeyi Bilen Okuyucunun Bakış Açısı’nın 3. Aşamasını kullanmak, her zaman bir yetenek kazanmakla sonuçlanmıyordu. Görünüşe göre bu, birinci şahıs ana karakterin bakış açısına girebildiğimde elde edilebilen bir ödüldü.

Ne yazık ki o bakış açısına girmenin koşullarını bilmiyordum.

Her uyuduğumda Yoo Junghyuk’un yeteneklerini kazanabilseydim ne güzel olurdu.

Gözlerimi açtığımda Jung Heewon’un beni izlediğini gördüm.

  “Yine uykunda konuşuyordun.”

Konuşuyor muydum? İmkânı yok.

   “Ne söyledim?”

   “Şey sanırım… Anne.”

   “…Anne mi?”

Şaka yapıp yapmadığını anlayamadım, bu da garip bir durum yarattı.

 Jung Heewon gizemli bir gülümsemeyle bana baktı.
Üstünkörü bir cevap verdim.

   “Sanırım, annem konusunda endişeliyim... Her neyse Jung Heewon-ssi, senden bir iyilik isteyeceğim.”

   “Nedir?”

   “Heewon-ssi, bu seferlik Gwanghwamun savaşına katılmanı istemiyorum.”

   “…Neden?”

   “Yapman gereken başka bir şey var. Bunu sadece sana emanet edebilirim.”

Jung Heewon dudaklarını yaladı, bana pek inanamamış gibiydi.

   “Denerim. Nedir?”

      * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * 

Jung Heewon’la konuştuktan sonra yaptığım ilk şey, kimlerin Chungmuro’da kalacağına ve kimlerin Gwanghwamun’a gideceğine karar vermek oldu.

   “Heewon-ssi ayrı bir görevde olduğuna göre, öncelikle Chungmuro’da kimin kalacağına karar verelim.“

Diğer üyeler yutkundu. Kral tarafından seçilmeyi bekleyen vassallar gibiydiler.

   “Öncelikle Gong Pildu ve Lee Hyunsung kalacak.”

   “Peh, yani beni yine köle gibi çalıştırıyorsunuz.”

Gong Pildu bunu bekliyormuş gibi alaycı bir şekilde homurdandı. Asıl sorun Lee Hyunsung’tu. Yüzü biraz solgundu; terfiyi kaçırmış bir asker gibi üzgün görünüyordu.

   “Hyunsung-ssi, burada kalman lazım. Gong Pildu-ssi ile birlikte burayı koruyacak birine ihtiyacım var. Chungmuro’ya saldırı olursa, halkı Sangah-ssi gibi yönetebilirsin.”

   “... Evet. Anladım.”

Biraz hayal kırıklığına uğramış görünüyordu, ama yapacak bir şey yoktu.

Çelik Kılıç’ı geride bırakmamın bir sebebi vardı.

   “Hyunsung-ssi zaten güçlü yeteneklerin var. Sorun, yetenek seviyelerinin düşük olması. Biz yokken Muazzam Dağ Parçalayışı’nın ustalığını artır. Bu senaryo bittikten sonra yardımına ihtiyacımız olacak.”

Lee Hyunsung’un yüzü biraz aydınlandı.

   “Evet! Bana bırakın!”

Askerler, kendilerine net bir talimat ve belirli bir görev verildiğinde en iyi performanslarını sergilerdi.
Böylece Gwanghwamun yolculuğuna başladık.

Kontrolümüzün dışında olan Lee Jihye ve Yoo Junghyeok hariç, çekirdek kadro Yoo Sangah, Lee Gilyoung ve Lee Sungkook’tan oluşuyordu.

Chungmuro grubu arkamızdan el salladı.

   “Yardımcı temsilci! Lütfen sağ salim geri dön!”

   “Kendine iyi bak.”

Son birkaç gündür Yoo Sangah’ın popülerliği zirveye ulaşmıştı. Kısa bir süre insanlara liderlik etmiş olmasına rağmen herkes onu önemsiyordu. Yine de Yoo Sangah endişeli görünüyordu.

   “Dokja-ssi… sana gerçekten yardımcı olabilecek miyim?”

Kendini küçümsemesi geri dönmüştü. Bu sefer söylemek zorundaydım, canı yanacak olsa bile.

   “Yoo Sangah-ssi. Böyle davranmaya devam edersen, sadece engel olursun.”

   “Tamam…”

   “Sangah-ssi, hiç sebepsiz yere birini yanıma aldığımı gördün mü?”

   “Biliyorum ama... Ama Heewon-ssi ya da Hyunsung-ssi kadar yardımcı olabileceğimden emin değilim…”

   “Yoo Sangah-ssi, onlar senin yapabildiklerini yapamaz. Bu plan için önemlisin.”

Tekrar vurguladığımda Sangah’ın yüzü biraz rahatladı.

Yoo Sangah son derece yetenekli biriydi. Sadece biraz özgüvene ihtiyacı vardı.

   “Kore tarihi konusunda sertifikan olduğunu söylemiştin, değil mi?”

   “Ah, evet.”

Geçmişinden bahsedilmesi, moralini biraz yükseltmiş gibi görünüyordu. Ancak, kısa süre sonra ruh hali değişti ve tekrar çöktü.

   “…Artık bir işe yaramaz.”

   “Yarar. Seni bu yüzden yanımda getirdim.”

Aslında bu rolü Yoo Sangah’a vermeyi planlamamıştım. Gwangjin-gu’ya doğru inseydik, orada bu iş için daha da uygun biri olurdu. Ama onu bulmaya zamanımız yoktu ve Sangah bu iş için fazlasıyla yetenekliydi.

Tanıdığım Yoo Sangah, Kore tarihi alanında 1.sınıf bir derece almak için Güney Kore tarihinin tamamını ezberleyecek kadar zekiydi.

   “Geçen seferki Samyeongdang heykelini hatırlıyor musun?”

   “Evet.”

   “Gwanghwamun’a giderken buna benzer birçok şey olacak. Ulusal Müze ve çeşitli heykeller...”

Yoo Sangah ne demek istediğimi anlayınca haykırdı.

   “Ah! Doğru ya! Takımyıldızların gücü, kalıntılarda ya da geride bıraktıkları yadigarlarda bulunabiliyor.”

   “Evet. Yoo Sangah-ssi’nin görevi de bu tür kalıntı ya da yadigârları bulmak.”

   “Anladım! Bilgimi kullanacağım.”

   “Ne kadar ünlü bir tarihî figür olursa, o kadar iyi.”

Aynı seviyede olsalar bile, bir takımyıldızın gücü popülerliğine göre değişirdi. Örnek olarak Samyeongdang ile Sadakat ve Savaş Dükü arasındaki fark gösterilebilirdi.

Samyeongdang’ın geride bıraktıkları B-dereceyken, Sadakat ve Savaş Dükü’nün bıraktığı kılıç S- derecedeydi.

   “Gwanghwamun’a giderken mümkün olduğunca çok eşya toplamamız lazım. Bizim taraf sayıca az.”

Tiran Kral muhtemelen yüzlerce enkarnasyon getirecekti.

İntihalci de kendi kuvvetlerine sahipti.

Yeongdeungpo, Yongsan ve Seongdong-gu’dan gelen krallara da dikkat etmeliydim.

Dördüncü senaryonun son yarısı, büyük takımyıldızlar için yürütülen bir vekâlet savaşı niteliğindeydi. Bu senaryonun sonunda, takımyıldızların büyük iştahla arzuladığı bir olay gizleniyordu.

Öncekilerden farklı olarak, daha fazla enkarnasyon takımyıldızlarıyla yakın bir uyum içinde olacaktı ve bu da durumu daha tehlikeli hâle getiriyordu.

Tarih bilgisi olan Yoo Sangah, bu senaryoda birçok açıdan işimize yarayacaktı.

Birden Yoo Sangah ellerini çırptı.

   “Ah, düşününce aklıma bir yer geldi.”

   “Ha?”

   “Emin değilim ama… sanırım buralarda Gwangseongmyo Tapınağı vardı.”

   “Gwangseongmyo mu?”

   “Evet. Orada güçlü bir tarihi şahsiyetin yadigarı olabilir. Yolda uğrasak olmaz mı? Gerçi kendisi Koreli değil ama…”

Koreli değil mi?

Hayatta Kalmanın Üç Yolu’nu okuyan biri olarak ve Gwangseongmyo’yu hiç duymamıştım.

Her hâlükârda Yoo Sangah’ın yönlendirmesine göre ilerlemeye karar verdik.

Bir süre yürüdükten sonra ilk bağıran Lee Sungkook oldu.

   “Hey, hemen geldik mi?”

Gerçekten de yakınlarda eski bir tapınak vardı.
Gwangseongmyo Tapınağı. Şehrin ortasında böyle bir yer mi vardı?

 Açıklamayı okuyunca daha da şaşırdım.

Ha? Bu o muydu yoksa?

Beklenmedik bir figürdü. Çin’in en büyük savaş tanrılarından birine ait bir tapınaktı.

Yoo Sangah gergin bir ifadeyle sordu.

   “Şimdi ne yapacağız…?”

Etrafıma baktım. Hiç heykel görünmüyordu.

   “Hadi saygımızı gösterelim.”

Bu, Samyeongdang’dan farklıydı.

Heykel yok etmek her zaman iyi bir ödül elde edebileceğim anlamına gelmiyordu. Yakından su toplayıp sunu olarak koyduk ve sessizce dua ettik.

Bir süre sonra bir sistem mesajı duyuldu.

   [Bu tapınak uzun süredir ihmal edilmiş.]

   [Hilal biçimli bir pala kullanan bir takımyıldız, ziyaretinden memnun kaldı.]

   [Hilal biçimli bir pala kullanan bir takımyıldız, niteleyicisini açıkladı.]

   [Takımyıldızı Güzel Sakalın Lordu, sana kutsamasını bahşetti.]

Güzel Sakalın Lordu, Zhuangmou Markisi.
Çinli olmasına rağmen Güney Kore’de neredeyse herkesin tanıdığı büyük bir kişiydi.

Çünkü bu takımyıldız, Üç Krallığın Romanı’ndaki Guan Yu¹ idi.

  [Bu takımyıldızın kutsaması, 24 saat boyunca gücünü ve dayanıklılığını 5 artıracak.]

Seongguk’un yüzü aydınlandı..

   “Temsilci-nim, Resmen şans yüzümüze güldü.”

   “Güzel başladık.”

Neden Seul’de Guan Yu’ya ait bir tapınak vardı bilmiyordum ama Japonya’da Sadakat ve Savaş Dükü’nün tapınağı varken bu da çok garip sayılmazdı.

   “Buradan eşya çıkması zor gibi.”

   “Off ya. Yeşil Ejderha Hilal Kılıcı’nı alabilsek güzel olurdu...”

Güney Kore’de tapınağının olması iyi bir eşyanın çıkacağı anlamına gelmiyordu. Çinli bir enkarnasyonunun elde etmiş olması daha muhtemeldi...

Bu takımyıldız, Cennetin Dengi, Büyük Bilge ya da Uriel ile kıyaslanamazdı ama Çin takımyıldızları söz konusu olduğunda asla kaybetmezdi.

O sırada Lee Gilyoung kolumu çekiştirdi.

   “Hyung.”

Hamamböceğinin antenleri deli gibi kıpırdıyordu.

 İçime kötü bir his doğdu ve uzakta yürüyen bir grup gördüm. Yaklaşık elli kişiydiler.

Durgun Gözlem’i kullandım. Ortalama fiziksel statları 40 seviyelerindeydi. Havarilerle kıyaslandığında zayıftılar ama yine de elit sayılırlardı.

50 elitten oluşan bir ordu.

Lee Sungkook mırıldandı.

   “O zırh… bir yerden tanıdık…”

Hwarangları² andıran, tarihî savaşçı tarzı kıyafetler giymiş erkeklerdi; hepsi de yakışıklıydı.

   “Öndeki Hwang Sungmin değil mi? Oyuncu gibi görünüyorlar.”

Dışarıdan bakan biri tarihi dizi çekimi sanabilirdi ama yaydıkları aura apaçık bir şekilde kana susamışlıktı.

 Düzeni yöneten adam mızrağını bana doğrultup sordu.

   “Kralın yolunu kesmeye cüret eden de kim?”

   “Sen de kimsin?”

Az çok tahmin ediyordum ama yine de sordum. Onunla daha sonra karşılaşacağımı düşünüyordum ama beklediğimden hızlı olmuştu.

Adamların arasından bir kadın sesi duyuldu.

   “O kahverengi bayrak… yoksa sen de mi kralsın?”

   “…Öyleyse ne olmuş?”

   “Jung-gu’da bir kral olacağını düşünmemiştim. İlginç.”

Sesi, bahar rüzgârında uçuşan yapraklar gibiydi. Diksiyonlu bir sesti.

Cevap verdim.

   “Krallar artık bu dünyada yaygın.”

   “Yaygın olması, herkesin kral olabileceği anlamına gelmez. Sıraya girin!”

Muhafızlar aynı anda hareket etti ve ortada, kraliyet kıyafetleri giymiş bir kadın belirdi.

Saçları zarifçe toplanmıştı. Tarihî bir dizinin başrolü olabilecek kadar güzeldi.

   “S-S-Siz, Min Jiwon musunuz?”

Lee Sungkook kekeledi. Kadın güldü.

   “Beni tanıyor musun?”

   “Hayranınızım!”

Lee Sungkook büyülenmiş gibi öne çıktı. Aptal. Hipnozcusun sen kendine gel!

   [Özel yetenek ‘Kötülüğü Yok Et Sv.2’ etkinleştirildi.]

Gözlerinin sersemliği geçti ve birden gerçekliğe döndü.

   “Ö-Ö-Özür dilerim.”

Kadının gözleri kısıldı.

Bu arada ilginçti. Lee Sungkook, Min Jiwon ismini gerçekten var olan biri gibi tanımıştı.

…Seul’ün Yedi Kralı’ndan Güzellik Kralı gerçek bir kişi miydi?

Garip hissettim. Çünkü Hayatta Kalmanın Üç Yolu’ndaki Güzellik Kralı’nın gerçek adı da Min Jiwon’du.

Yoksa sadece tesadüf müydü? Bi’ bakalım.

   [Özel yetenek, Karakter Listesi etkinleştirildi.]

Neyse ki, yetenek sorunsuz bir şekilde etkinleşti.


   [Karakter Bilgisi]


İsim: Min Jiwon

Yaş: 26

Sponsor: Uyuyan İpekli Brokarın³ Leydisi

Özel Nitelikler: Aktör (Nadir), Güzellik Kralı (Kahraman)

Özel yetenekler: Silah Eğitimi Sv.5, Ordu Komutanlığı Sv.2, Baştan Çıkarıcı Sv.4, Cilt Düzeltme Sv.1, Bin Yüz Sv.3, Oyunculuk Sv.2…

Stigmalar: İlahi Cazibe Sv.4, Eşsiz Kadın Kahraman Sv.3

Genel Statlar: Dayanıklılık Sv.18, Güç Sv.18, Çeviklik Sv.21, Mana Sv.23

Genel Değerlendirme: Güçlü bir sponsora sahip mükemmel bir enkarnasyon. Muhteşem güzelliği, sponsoru sayesinde daha da parlayacak. Ordusu, güzelliği solmadığı sürece yalnızca ona sadık kalacaktır.

Beklendiği gibi, orijinal hikâyedeki Güzellik Kralı’ydı.
Ama Karakter Listesi’nde görebiliyorsam gerçek bir insan olmazdı… O hâlde Lee Sungkook onu nasıl tanıyordu?

Başımı salladım ve konuştum.

   “Min Jiwon-ssi, sizinle tanışmak bir onur.”

   “…Sen de mi hayranımsın?”

Hayran?

Gerçekten güzeldi ama benim tipim değildi.

 Objektif bakarsam Yoo Sangah da en az onun kadar güzeldi.

Seongguk, kadının sahip olduğu belirli bir yetenek tarafından büyülenmişti.

Ben de bir tarihî dizideki bir karaktermişim gibi, resmî bir üslupla konuşmaya karar verdim.

  “Hayranınız olduğumu söyleyemem. Ama saygıdeğer Seongdong-gu Kralını nasıl tanımam ki?”

Min Jiwon’un ifadesi sertleşti.

   “Sen…?”

 Uyuyan İpekli Brokarın Leydisi.

Hayatta Kalmanın Üç Yolu’nda bu sıfatı taşıyan tek bir takımyıldız vardı.

   “Görünüşe göre Sponsorunuzla yüksek bir uyum içindesiniz. Lütfen ona şunu iletin: Silla’nın son kraliçesiyle bizzat tanışmak benim için bir onurdur.”

Uyuyan İpekli Brokarın Leydisi, Silla’nın son kraliçesi olan Kraliçe Jinseong’un⁴ niteleyicisiydi.

   [Karakter ‘Min Jiwon’un sponsoru büyük ölçüde sarsıldı.]

   “Telaşlanmayın. Silla’nın dileğini gerçekleştirmek için gelmediniz mi?”

Orijinal hikâyede de bazen böyle durumlar yaşanırdı. Bazen sponsor ile enkarnasyon o kadar bütünleşirdi ki: Sponsor, gerçekleştiremediği hırslarını enkarnasyonuna zorla kabul ettirmeye çalışırdı.

Bu, kıdemli takımyıldızların sık yaptığı bir hataydı ve olasılık fırtınasında yok olma riski taşırdı.

Min Jiwon gözlerini kıstı.

   “Sen…”

O sırada bir mesaj belirdi.

     [Bir Ödül Senaryosu başladı!]


   [Ödül Senaryosu – Üç Krallığın Birleşimi]


Kategori: Ödüllü

Zorluk: ???

Temizleme Koşulları: Uyuyan İpekli Brokarın Leydisi ve Silla’nın diğer takımyıldızları, enkarnasyon ‘Min Jiwon’un üç bölgenin gerçek kralı olmasını istiyor.

Baekje ve Taebong kökenli takımyıldızlar tarafından desteklenen kralları ortadan kaldırması için Enkarnasyon Min Jiwon’a yardım et.

 Senaryoyu tamamlarsan takımyıldızı, Uyuyan İpekli Brokarın Leydisi’nin lütfunu kazanacaksın.

Ödül: 2.000 jeton

Süre Sınırı: 38 saat

Başarısızlık: —

Boş boş senaryo penceresine bakarken Min Jiwon bana cilveli bir gülümseme gönderdi.

   “Sponsorum bağlılığını görmek istiyor. Lafı dolandırmayacağım. Astım ol.”

Sadece 2.000 jeton teklif etmesine rağmen son derece buyurgan konuşuyordu.

Kahkahamı zor bastırdım. Sırf onun takımyıldızına saygı gösterdim diye beni aptal yerine koyabileceğini mi sanıyordu?

   [Takımyıldızı ‘Altın Başlığın Esiri’, Min Jiwon’un sponsorundan hoşlanmıyor.]

   [Takımyıldızı ‘Gizemli Entrikacı’, takımyıldızının zenginliğini küçümseyerek alay ediyor.]

   [2.000 jeton sponsor olundu.]

   [SSSSS-derece Sonsuz Regresör – Vahiy’in 5 cildi borsada satıldı.]

   [5.000 jeton kazandın.]

Şu an duyduğum mesajları o kadın da duyabilseydi yüz ifadesi nasıl olurdu, merak ediyordum.
2.000 jeton için benden ne yapmamı bekliyordu acaba?

*¹ Guan Yu: Çin’in Doğu Han Hanedanlığı’nın son dönemlerinde savaşlordu Liu Bei’nin emrinde görev yapan bir Çin askeri generaliydi.

*² Hwang: Kore Yarımadası’nın eski bir krallığı olan Silla’da 6. Yüzyılın ortalarından başlayıp 10. Yüzyılın başlarına kadar varlığını sürdüren, genç erkeklerden oluşan seçkin bir savaşçı grubuydu.

*³ Brokar: Dokuma sırasında oluşturulan kabartmalı ve gösterişli desenlere sahip, genellikle ipek veya metalik ipliklerle yapılan lüks bir kumaş türüdür.

*⁴ Kraliçe Jinseong: 887’den 897’ye kadar Kore Krallığı Silla’nın elli birinci hükümdarıydı. Ayrıca Seondeok ve Jindeok’tan sonra Silla’nın üçüncü ve son hükümdar kraliçesiydi. Saltanatı sırasında Birleşik Silla zayıfladı ve Üç Krallık Dönemi’nin başlangıcına tanık oldu.



Çeviri: Sansanson
Son Kontrol: Hono

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.

60   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   62