Anlatacaklarım bir delinin aklından çıkma, mantıksız kuruntular silsilesi gibi gelecek olabilir ama diyeceklerimin hepsi doğru. Bir oyunun önemsiz bir yan karakteri olarak reenkarne oldum.
Bu dünya, Aşk yahut Ölüm (AYÖ) isimli bir oyunla aynı mekan ve zamanda geçiyor. Yeni kimliğim mi? Satoşi İriya, alelade bir yan karakterim.
İlk başlarda “AYÖ” ile aynı dünyada olduğumu fark etmemiştim bile. Evet, doğduğum andan beri reenkarne olduğumun pekala bilincindeydim fakat bu dünyanın benim yaşadığım gerçeklikten en ufak bir farkı yoktu. Ne büyü ne de süper güçler. Sadece sınavlar, seçimler… Herkesin yaşadığı klasik yaşam işte.
Bu yüzden kendi halimde yaşamaya karar verdim. Önceki hayatımdan gelme bilgilerimin verdiği avantajla yavaş yavaş akademik ve sportif alanlarda başarımı arttırdım hatta borsaya bile el attım. Dertsiz tasasız ve mütevazi bir hayattı. Ta ki liseye girene kadar…
O an ki benim sakin hayatım paramparça oldu, o an ki bu dünyanın arkasındaki gerçek peyda oldu.
Her şey, tanımamanın imkansız olduğu o grubu görmemle aklıma dank etmişti. AYÖ’deki karakterlerden oluşan o grubu…
“Yuto-kun, bizler senin için neyiz? Sence de artık bize düşündüklerini düşüncelerini açık açık söyleme zamanın gelmedi mi? “
“D-Dur bir saniye, sakinleş Satsuki…”
Kışın o sert soğuğunun yumuşamaya başladığı bir gündü. Yol kenarındaki çıplak ağaçların ucundaki kiraz çiçeklerinin tomurcukları hala çanak yapraklarına sıkı sıkıya tutunmuş olsa da baharın o serin esintisi etrafımızda dolaşıyordu.
Bu içimi huzur dolduran manzaranın ortasında liseli bir erkeğin etrafının dört tane kız tarafından sarıldığını gördüm. İlk görüşte hayal misali bir harem hikayesinin başlangıcı gibi gözükebilir fakat bir de yakından bakarsanız durumun tam tersi olduğu belli.
Hava buram buram gerginlik kokuyordu. Hayır, bu gençler için yazılan bir romantizm sahnesi değildi. Bu bir savaş sahnesiydi.
Köşeye sıkıştırılan kişi AYÖ’nün ana karakteri Yuto Sano’ydu. Görünüşü de kişiliği de eşit derecede ortalama olan, her erkeğin kendisinde az çok bir şeyler bulması için tasarlanmış bir karakter. Onu tek bir kelime ile anlatmam gerekseydi bu “İyilikseverlik” olurdu. Derdi olan insanlara yardım etmek için her türlü zahmete katlanan bir kişilik. En azından öyle bir karakter olması gerekiyordu.
Teorik olarak, her neyse.
Korkunç bir yüz ifadesiyle onu sorguya çeken kişi Satsuki Sayonci’ydi. Uzun ve pembe saçları, ışıl ışıl gülümsemesi kendisini öne çıkartıyor, herkes ona gıpta ediyordu. Bir gravür idolü*ne yaraşır baş döndürücü endamı ile okuldaki erkeklerin ilk tercihi, onların hayallerini süsleyen kız diyebiliriz. Ayrıca AYÖ’nün ana kız karakterlerinden biri.
Normalde Satsuki neşe dolu ve bir o kadar da konuşması kolay, insanları adeta bir mıknatıs gibi kendisine çeken bir kişiliğe sahip birisi. Ne yazık ki onun bu tutumu; erkeklerin, gösterdiği nezaketi yanlış anlamalarına ve Satsuki’ye istikrarlı bir itiraf bombardımanı yapmalarıyla sonuçlanıyor. Fakat neşe ve samimiyetin timsali olan o kız, şimdi gözlerindeki kızgın ve bir o kadar da ürkütücü bir bakışla, Yuto’yla sert bir münakaşa içinde.
Diğer üç göz kamaştıran kız, olanları bir sessizlik içinde izliyor ama Satsuki kadar kızgın oldukları da gözlerindeki ciddiyetten okunuyordu. Dördü, AYÖ’nün kız ana karakterleriydi.
“Yuto-kun, bizlere bir söz vermiştin değil mi? Sınavlardan sonra aramızdan birisiyle çıkacağını söylemiştin.”
“E-Evet, öyle demiştim…”
“Mezuniyet töreni çoktan bitti bile farkındaysan? Yeterince bekledik, bir cevap istiyoruz.
Satsuki, her ne kadar sakin kalmaya çalışsa da içten içe duyduğu hisler yüzünden kaşları büzüşüyor; dudakları ise hafifçe titriyordu.
“Farkındayım.”
“Gerçekten mi…?”
“Evet, artık bu konu hakkında kaçmaktan vazgeçtim. Sizlerle doğru düzgün bir şekilde yüzleşip dürüstçe kararımı söyleyeceğim.
Yuto’nun o bıçak misali kararlı bakışı, kızların gönlünü sıyırıp geçti. Kızların nefes tutma sesleri havada yankılandı. Heyecanlı bir tedirginlikle cevabını bekledikleri çok belliydi. Bazıları eteklerini sıkı sıkıya tutuyor; diğerleriyse ayakta durmakta bile zorlanıyor, kıpırdanıp duruyorlardı.
Sonra sanki tüm sorunların çözümünü bulmuş gibi apaydın bir gülümsemeyle cevabını verdi:
“Haydi, hepimiz seks arkadaşı olalım.”
Sözünü takriben ortama ağır bir sessizlik çöktü.
“Senin ağzından neler çıkıyor öyle…”
Satsuki’nin sesi titriyordu. Şaşkınlıkla Yuto’nun sözlerini anlamlandırmaya çalışıyordu.
“Neler mi çıkıyor? Hepimizin seks yapması gerektiğini söylüyorum işte.”
“Saçmalama! Öyle bir şeyi kabul etmemizin imkanı yok!”
Yuto, bıkkınlık ve sinirle iç çekip elleriyle saçlarını geriye taradı.
“Dinle Satsuki, durum şu ki sadece birinizi seçmek istemiyorum.”
“... Ne?”
Satsuki’nin afallamış bakışlarını en ciddi haliyle karşılayan Yuto’nun yüzüne gamsız bir tebessüm oturdu.
“Benim için hepinizin özel bir tarafı var. Birinizi seçmeyi denedim, gerçekten denedim, ama ne kadar düşünürsem düşüneyim bir cevaba ulaşamadım. Hepiniz çok mükemmelsiniz. İşte o an fark ettim. Neden önce birbirimizi, böyle “samimi” bir açıdan tanımakla başlamıyoruz ki? Eğer rahata ulaşabilirsek bir de bakmışsın ki aslında o kadar da kötü bir seçenek değilmiş bu.
Bu küstah fikri öne sürerken gösterdiği cesaret, kızların bir sessizlik içinde donup kalmalarına neden oldu. Hepsinin ağzı bir karış açıktı ama tek bir kelime bile söyleyemiyorlardı.
En sonunda bu tedirgin sessizliği bozan, Satsuki’nin sesi oldu.
“Yeter… Yeterince dinledim seni. Sonunda sana nasıl bir anlam ifade ettiğimi artık anlıyorum. Bu bir elveda…”
“Dur bir saniye Satsuki! Diğerleri de mi?!”
Satsuki başını eğdi. O pespembe saçının kakülleri, yüzünü bir perde misali örttü. Mahzun bir ivedilikle ortamdan uzaklaşmaya başladı. İçindeki kopan fırtınalar omzunun hafif hafif titremesine sebep oluyordu. Diğer kızlar da başları eğik, gönülleri buruk şekilde onu takip ettiler.
Önlerinde bir yaya geçidi, sinyalinin ışıkları ise değişmeye yakın ki yanıp yanıp sönüyor. Eğer acele ederlerse bi’ ihtimal karşıya geçebilirler ama gözlerini dolduran o buğulu gözyaşlarıyla bu pek mümkün değil gibi görünüyor.
-İşte fırsat bu fırsat. Eğer şimdi harekete geçersem onları kurtarabilirim.
“Kusuruma bakmayın ama buradan ilerisine gitmenize izin veremem.”
“Hah?’
Bir cevap vermesini beklemeden ileri atıldım. Grubun peşinden geldiği Satsuki’yi var gücümle ittim. Arkasındaki karakterler de aniden Satsuki’yi ve dolayısıyla da onları itmemin verdiği şaşkınlık ve korku ile inleyip geriye doğru sendelediler.
Ne olduğunu anlamlandırmaya çalışan, fal taşı gibi açık gözlerle bana bakıyorlar. Yüzümde en neşeli gülüşüm ile onlara son sözlerimi söylüyorum:
“Hoşçakalın ve yaşayabildiğiniz kadar uzun yaşayın, tamam mı?”
Frenlerin o tırmalayıcı, cırtlak ve bir o kadar keskin sesi kulaklarımı doldurdu.
Daha arkamı dönemeden bir gürzle vurulmuş gibi savruluyorum. Vücudum, hiç bir ağırlığım yokmuşçasına, gerçeklik denilen olgu yokmuşçasına havaya fırlıyor sonra aynı hızla soğuk asfalta çarpıveriyor.
Uzuvlarıma yavaş yavaş bir sıcaklık basıyor. Bu ateş misali acının yanında derimde gitgide büyüyen bir nemlilik hissediyorum. Kısa bir süre sonra da bunun akan kanım olduğunu anlıyorum.
Bilincime sise benzer bir perde çekiliyor. Hissettiklerim ve hissedeceklerim gittikçe uzaklaşıp karman çorman bir hal alıyor. Görüş alanım kapkara bulutlar yüzünden kararıyor. Zihnimi var eden iplikler; usulca, teker teker çözülüyor. Belli ki fazla bir zamanım kalmadı.
“Onlar… güvende mi?”
Beni ölümün kollarına iten o hiddetli acıyı göz ardı ederek boynumu zorla oynatmaya çalıştım. Gözlerim; yerlere saçılmış eşyalarımın kalıntılarına, kırışmış defterlere ve sınavlar yüzünden hayatımı gömdüğüm o ders kitaplarına kaydı.
Fakat artık bunların bir önemi yoktu.
Bu kaos ortamının yanı başında Satsuki’yi görüyorum. Herhangi bir zarar görmemiş, olduğu yerde donakalmış, o dolu dolu gözlerini kocaman açmış, yerde yatan bana bakıyor. Güvende olduklarını görünce içime bir ferahlık yayılıyor. O çektiğim acıların hepsi sanki bir anlığına ortadan kayboluyor. Hepsi güvende ve tek önemli olan da bu işte.
“Haha…Şükürler olsun…”
Vücudumda hissettiğim gerginlik yavaş yavaş ortadan kaybolurken hafiften gülmeden edemedim. Kulaklarımdaki zonklama hafifleyip yerini garip bir huzura bırakıyor.
Satsuki ve diğerleri zarar görmemişse yaptığım bunca şeye değmiş demektir. Yaslandığım yerden başımı o sinir bozucu kusursuzluktaki, uçsuz bucaksız, masmavi gökyüzüne bakmak için eğiyorum. Benim şu an yaşadıklarım hiç umrunda değilmiş hatta tam tersine, benimle acımasızca alay ediyormuş gibi hissettiriyor.
Yine de sırıtmadan edemiyorum. O titrek ellerimi zafer kazanmış bir eda ile kaldırıyor, alaycı bir tebessümle gülümsüyorum.
-Yazdığın senaryonun alaşağı olması nasıl hissettiyor?
Hangi kozmik güç bundan sorumluysa; ona bu sessiz beyanımı atfettikten sonra düşüncelerim solmaya, kaybolmaya başlıyor. Yavaştan üstüme tükendiğimi gösteren o huzur verici karanlık çöküyor.
Layığını buldun, piç kurusu.
*Gravür İdolü: Japonya’da genellikle erkek kitleye hitap eden, mayo gibi vücudu fazlasıyla gösteren kıyafetler giyip gravür magazinlerinde modellik yapan kişilere denir.
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.