Yukarı Çık




70   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   73 

           
71.Bölüm: 15.Kısım – Kralsız Bir Dünya (1)


Bir kralın son yeterliliği.

Bu, yalnızca fiziksel güçle aşılabilen nihai bir sınavdı. Gwanghwamun’un zemini paramparça olmuştu.
Merkezde, Mutlak Taht’a yakın bir noktada, krallar şiddetli bir çatışmaya girmişti.

Güzellik Kralı, Min Jiwon.

Maitreya Kralı, Cha Sangkyung.

Yüce Kral, Yoo Joonghyuk.

Ve bir köşede duran orta yaşlı adam… Ah, o Tarafsız Kraldı. Tarafsız Kral benimle göz göze geldi ve her iki elini havaya kaldırdı.

   [Tarafsız Kral, Jeon Ildo geri çekildi.]

Adına yaraşır şekilde, Tarafsız Kral’ın taht için hiçbir hırsı yoktu. Tahtı isteyen sadece üç kral kalmıştı ve bunlardan biri de Yoo Joonghyuk’tu.

Normal şartlarda bu savaş bir dakika sürmezdi.

Ancak, elbette, bu sefer durum farklıydı.

   “Öl, seni şeytan!”

Meitreya Kralı Cha Sangkyung’un sopası havayı yararken, Yoo Joonghyuk’un tekmesi adamın karnına saplandı.

   “Ugh!”

Yine de, Chu Sangkyung fazla etkilenmiş görünmüyordu. Bunun nedeni, tüm statların 10 seviyeye sabitlenmiş olmasıydı. Yetenekler de kısıtlanmıştı; dolayısıyla zafer tamamen fiziksel becerilere bağlıydı. Bu yüzden Yoo Joonghyuk henüz diğer kralları kolayca alt edememişti.

Onları uzaktan izleyen Min Jiwon’un gözleri sonunda bana takıldı.

Hafifçe başımı salladım.

   “Görünüşe göre yine karşılaştık.”

   “…Evet, öyle görünüyor. Seninle savaşmak istememiştim.”

Buraya kadar gelmiş olması, Min Jiwon’un da kralın tüm yeterliliklerini yerine getirdiği anlamına geliyordu. Oldukça etkileyiciydi. Dürüst olmak gerekirse, bu kadar ilerlemesini beklemiyordum.

   “Geri çekilmezsen saldıracağım.”

   “Dene bakalım. Kolay olacağını sanma ama.”

Yetenekler ve stigmalar olmadan, eşit statlarla yapılan bu mücadele, bir zamanlar şehirleri parçalayan krallar için neredeyse acınasıydı.

Tam o anda etin patlama sesi ve ardından Sangkyung’un çığlığı duyuldu .

   “Kah! N–Nasıl…?!”

Chu Sangkyung, Yoo Joonghyuk’un yumruğunun etkisiyle yere savrulmuş, acı içinde kıvranıyordu.

Birkaç saniye öncesine kadar eşit güçte olmalarına rağmen, şimdi durum yavaş yavaş Yoo Joonghyuk lehine değişiyordu.

Yoo Joonghyuk’un saldırıları, yetenek veya stigma kullanmamasına rağmen giderek daha hızlı ve daha şiddetli hâle geliyordu. Bunun nedeni yalnızca savaş yeteneği değildi.

Min Jiwon’un gözleri olanları izlerken fal taşı gibi açıldı.

   “…Nasıl?”

Yanılmıyorsam, Yoo Joonghyuk bu regresyonda son aşamanın açığını keşfediyordu. Muhtemelen önünde beliren mesajlar şu şekildeydi:

   [400 jeton dayanıklılığa yatırıldı.]

   [400 jeton çevikliğe yatırıldı.]

   [400 jeton güce yatırıldı.]

İronik bir şekilde, bu savaş alanı bir şey dışında ‘tam denetim’ altındaydı. Kontrol altına alınmayan tek şey, herkesin elinde tuttuğu ‘jetonlar’dı.

   [Takımyıldızı ‘Uyuyan İpekli Brokarın Leydisi’, senaryonun adilliğini sorguluyor.]

Orta seviye dokkaebi kıkırdadı.

   [Haha, bunda ne var? Herkesin kendi jetonlarını kullanabilmesi son derece adil. Sonuçta jetonlar, enkarnasyonların alın teriyle kazandığı şeyler. Bunca zamandır biriktirdiler, harcama hakları da olmalı.]

Şu anda Yoo Joonghyuk, jetonlarını statlarını yükseltmek için kullanıyordu.

   [Ve elbette, artırılan tüm statlar senaryo bitince sıfırlanacak! Bi’ bakıma jetonları çöpe atmak gibi! Hahaha!]

Orta seviye dokkaebi bunları söylerken, Jiwon ile Sangkyung’un yüzleri karardı.

Muhtemelen jetonları neredeyse tükenmişti. doğaldı; böyle bir savaş alanında kralların jeton biriktirme lüksü olmazdı.

Ama Yoo Joonghyuk farklıydı.

Sayısız gizli senaryodan geçerek tecrübe edinmiş olan Joonghyuk, her zaman elinde yedek bir jeton stoğu bulundururdu.

Üçüncü turda bu aşamada genelde yaklaşık 30.000 jetonu olurdu. Ama bu sefer muhtemelen daha da fazlasına sahipti… belki 40.000 civarında?

Büyük bir gürültüyle Sangkyung’un bedeni bir bez bebek gibi savruldu.

   [Maitreya Kralı Cha Sangkyung, savaşamaz hâle geldi.]

Yoo Joonghyuk yakınındaki Jiwon’a döndü.

Jiwon hızla ellerini kaldırdı.

   “…Geri çekiliyorum.”

   [Güzellik Kralı Min Jiwon geri çekildi.]

Ve sonunda Yoo Joonghyuk bana baktı.

Gözlerindeki öfke yerini sakinliğe bırakmıştı. Anlıyordum. Mutlak Taht’ı ele geçirdiği sürece diğer tüm kralları istediği gibi yönlendirebileceğine inanıyordu. Kız kardeşini geri getirmek de kolay olacaktı.

Ama işler gerçekten öyle mi ilerleyecekti?

   “Yoo Joonghyuk.”

Kılıçlarımızı doğrulttuk. Herhangi bir yetenek kullanamadığım için, yalnızca deneyimlerime ve sahip olduğum azıcık genel stata güvenmek zorundaydım.

İlk kez Yoo Joonghyuk’un kılıcı açıkça görüş alanıma girdi. Bu kesinlikle bir aldatmacaydı. Statlarımı ve jetonlarımı yoklamaya çalışıyordu. Her zamanki gibi temkinli olan Joonghyuk, en az miktarda jeton harcayarak kazanmayı hedefliyordu.

Ama bu kez, temkinliliği onu yenilgiye götürecekti.
Sonuçta Seul’de benden daha fazla jetonu olan bir kral yoktu.

   [Mevcut Jeton: 80,850 J]

Açıkçası, kim en başından beri 80.000 jeton biriktirmeyi düşünürdü ki?

Yoo Joonghyuk üzerime atılırken sırıttım.

   “Çok sert vurmayacağım. O yüzden ölmemeye çalış.”

Artık kazanç sağlama zamanıydı. Nihayet, daha önce kullanamadığım tüm anların acısını çıkarırcasına, muazzam miktarda jetonu Güç’e yatırdım.

   [4,000 jeton güce yatırıldı.]

   [Güç Sv.10 – > Güç Sv.20]

   [4,000 jeton güce yatırıldı.]

   [Güç Sv.20 – > Güç Sv.30]

   [4,000 jeton güce yatırıldı.]

   [Güç Sv.30 – > Güç Sv.40]

...

   [4,000 jeton güce yatırıldı.]

   [Güç Sv.80 – > Güç Sv.90]

   [4,000 jeton güce yatırıldı.]

   [Güç Sv.90 – > Güç Sv.100]

   [Toplam 72.000 jeton harcandı.]

   [Gücün insan sınırlarını aştı.]

   [İnanılmaz bir başarım! ‘Güç’te üç haneli seviyelere ulaşan ilk kişi sensin.]

   [Ödül olarak 30,000 jeton kazandın.]

Yumruğumdaki gücü ayarlamam lazımdı. Yoo Joonghyuk’un ölmesi sorun olurdu. 100 seviyedeki bir Güç’le vurulan darbe ezici derecede yıkıcıydı. Yumruğumun etrafındaki uzayın hafifçe büküldüğünü hissedebiliyordum.

Şeytan Katli Yöntemi’ne göre, herhangi bir stat üç haneli seviyeye ulaştığında, yıkıcı güç bambaşka bir boyuta geçerdi. Peki nasıl hissettiriyordu? İnanılmazdı. Sanki elimde sekiz haneli bir çek sıkıyormuş gibi bir his...

Yoo Joonghyuk’un aceleyle jeton harcamaya çalıştığını fark ettim.

Ama artık çok geçti.

Sonik bir patlama koptu ve Yoo Joonghyuk, sopayla vurulmuş bir beyzbol topu gibi havaya fırladı. Ne yazık ki bu arenada bir home run¹ mümkün değildi.

Bir bariyere, ardından bir diğerinde çarpıp yaklaşık yarım düzine kez sektikten sonra sonunda yere çakıldı.

...Ölmemiştir herhalde.

Paniğe kapılıp Yoo Joonghyuk’a doğru koştum. Kahretsin, neden o kadar sert vurdum ki? Kendimi tutmalıydım. Yere derin şekilde gömülmüş hâlde yatan Yoo Joonghyuk’u dikkatlice kaldırdım.

 Ama sonra...

Ah, tam da bir ana karaktere yakışır bir durumdu.

Yoo Joonghyuk gözleri ardına kadar açık bir şekilde bana dik dik bakıyordu.

 Bi’ saniye? Gücü 100 olan bir darbe yedikten sonra hâlâ bilinci yerindeydi miydi?

   “Yoo Joonghyuk?”

   “...”

   “Joonghyuk?”

   “...”

Gözleri sabitlenmişti, hiç kırpmıyordu.

Bu herif gözleri açıkken mi bayılmıştı? Çok mu sert vurmuştum? Hayır, Yoo Joonghyuk’a böyle vurma fırsatını bir daha ne zaman bulacaktım ki?

   “Bana daha iyi davranmalıydın. Bak işte, hep beni öldüreceğini söylemenin karşılığı bu.”

Sinir bozucu yüzüne birkaç tokat attım. Her seferinde gözleri hafifçe seğiriyordu, bu biraz vicdanımı sızlattı ama...

Neyse... en azından hâlâ nefes alıyordu. Tüm vücudu paramparça olmuştu ve her deliğinden kan akıyordu… İyileşme yeteneği kullanılamadığı için gerçekten hayati tehlike altındaydı. Bu işi çabucak bitirmem gerekiyordu.

   [Yüce Kral Yoo Joonghyuk, savaşamaz hâle geldi.]

   [Tebrikler! Mutlak Taht için gereken tüm yeterlilikleri sağladın.]

Gökyüzündeki bariyer yavaş yavaş kayboluyordu.

   [Jetonlarla artırılan geçici statlar kaldırıldı.]

   [Krallar üzerindeki tüm kısıtlamalar kaldırıldı.]

   [Takımyıldızı ‘Altın Başlığın Esiri’, fazlasıyla tatmin eden sondan memnun.]

   [Takımyıldızı ‘Gizemli Entrikacı’, iradeni alkışlıyor.]

   [Takımyıldızı ‘Şeytanvari Ateş Yargıcı’, azminden etkileniyor.]

   [4.500 jeton sponsor olundu.]

Ardından, tarih sınıfı takımyıldızlardan mesajlar almaya başladım.

   [Takımyıldızı ‘Uyuyan İpekli Brokarın Leydisi’, utanç duyuyor.]

   [Takımyıldızı ‘Tek Gözlü Maitreya’, göz bandını fırlatıyor.]

   [Takımyıldızı ‘Hannam Lordu’, sana karşı öfkeyle dolu.]

Elbette beklendiği gibi, Son Üç Krallık’ın tüm kral takımyıldızları benden nefret ediyordu.

Onlar için bu, ‘masal’ sınıfına yükselmek adına elde edebilecekleri nadir fırsatlardan biriydi. Bunu kaçırmak elbette can yakıcı olmalıydı.

   […Ah, beklenmedik bir galip ortaya çıktı.]

Orta seviye dokkaebi, kazanmamı beklemiyormuş gibi hoşnutsuz görünüyordu.

    [Pekâlâ. Sonuç sonuçtur. Şimdi Seul’ün tüm enkarnasyonlarına duyuruyorum: Mutlak Taht’ın yeni bir efendisi var!]

Sistem mesajını göstermeden önce elimi kaldırıp onu durdurdum.

   “Bir saniye.”

   [… Yine ne var?]

Orta seviye dokkaebinin kaşı seğirdi.

   “Biraz fazla aceleci davranmıyor musun? Daha tahta bile oturmadan ilanı yaptın.”

   [Nasıl olsa oturacaksın. Ne fark eder?]

Mutlak Taht’a doğru yürüdüm. O anda, Seul Kubbesi’ni izleyen tüm takımyıldızlarının bakışlarının bana odaklandığını hissedebiliyordum. Gökyüzünde yükseklerde duran taht, sanki beni bekliyormuş gibi yavaşça alçalmaya başladı; asil bir altın ışıkla parlıyordu.

Orta seviye dokkaebiye dönüp sordum.

   “Bununla ne yapabilirim?”

   [İnsani imkânlar dâhilinde arzuladığın her şeyi.]

Kısa ama ürpertici bir cevaptı.

   [Mutlak Taht isminin hakkını verir. Üzerine oturduğun sürece mutlak otorite sana verilir. Yönettiğin topraklarda sana kimse karşı gelemez. Herkes sana boyun eğer.]

Dokkaebi’nin bu açıklamasıyla birkaç kişi bana imrenerek baktı. Kim imrenmezdi ki? Buradaki herkes o koltuğu arzulamış, buraya kadar savaşarak gelmişti.

   [Takımyıldızı ‘Uyuyan İpekli Brokarın Leydisi’, kıskançlıkla dudaklarını yalıyor.]

Takımyıldızları bile aynı duyguyu taşıyordu. Bu hem acınasıydı hem de tuhaf. Tahtın gerçek doğasını bildikleri hâlde, nasıl hâlâ arzulayabiliyorlardı? Bu durum, takımyıldızlarına duyduğum nefreti daha da pekiştiriyordu.

   “Hepsi bu mu?”

   […Ne demek istiyorsun?]

   “Kulağa gerçek olamayacak kadar iyi geliyor. Yönettiğim topraklar üzerinde mutlak güce mi sahip olacağım?”

   [Bunca zahmetten sonra ödül almak yanlış mı? Sayısız kez ölümün eşiğinden döndün...]

   “Yani bu taht, bana ‘olasılık kurallarını’ bile aşan güçler mi veriyor?”

   [Ne diyorsun sen…?]

   “Ne kadar da iyi bir yalancısın. Dokkaebi’lerin doğası böyle galiba. Büro böyle yalanlara izin veriyor mu?”

Orta seviye dokkaebinin yüzü bir an için sarsıldı ama hemen kendini toparladı. Boşluğun ötesinde Bihyung’un dehşetle bana baktığını gördüm; tamamen delirdiğimi düşünüyordu.

   [Bunun üzerine tartışmayalım. Senaryoyu bitirmem gerekiyor. Git de otur, böyle saçmalamaya devam edersen, Mutlak Taht’ı paramparça ederim.]

   “Oh, öyle mi? Buyur, meydan senin.”

   [...Ne?]

Dokkaebi’ye sert bir bakış atıp etrafımdaki donup kalmış yüzlere şöyle bir göz gezdirdim ardından ağzımı açtım.

   “Mutlak Taht’a oturmayı reddediyorum.”

Gwanghwamun’a korkunç bir ölüm sessizliği çöktü.


*¹ Home Run: beyzbol’da kullanılan bir terimdir ve topu sahadan dışarı çıkararak koşucunun veya vurucunun tüm üsleri tamamlayıp skor yapması anlamına gelir. Yani topu vurup tüm üsleri geçip doğrudan sayı kazanmak demektir.




Çeviri: Sansanson
Son Kontrol: Hono

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.

70   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   73