Yukarı Çık




Sonraki Bölüm   2 

           
     Çığlıklar karanlık sokakta yankılanmaya başlamıştı. İnsanlar sokağın ortasında neler olduğunu anlamlandıramıyordu. Sarışın küçük bir kız elindeki bıçağı çevresindeki insanlara doğru savuruyordu. Şimdiden üç kişiyi öldüresiye yaralamıştı. 

"DEFOLUN!" kız bütün gücüyle bağırdı. Bıçağı dikkatsizce savurmaya devam ediyordu. Başındaki yaradan kan akıyordu ve bütün vücudu dehşet bir korkuyla titriyordu. Nerede olduğunu, kim olduğunu veya çevresindeki insanların neden ona zarar vermek istediklerini bilmiyordu. Bağırmak istiyordu, 'neden, neden beni öldürmek istiyorsunuz!'

Sokağın köşesindeki bir kadın bağırdı. "Yardım edin!" Sokak karanlık olduğu için kimse kıza yaklaşmaya cesaret edemiyordu. İnsanlar ne yapacağını bilemiyordu. Korkuyorlardı. 

Küçük kızın çıplak ayakları yerde biriken kanın içindeydi. Sıcak bir ıslaklık hissediyordu ve şu anda güven verici bulduğu tek şey bu histi. 

"Yardım edecek kimse yok mu!" bir başkası bağırdı, ağlıyordu. Kızın çevresinde birçok kişi vardı, ama aralarındaki mesafeyi koruyorlardı. Hiçbiri sonlarının yerdekiler gibi olmasını istemiyordu. 

     Bütün bunlar yaşanırken, Michael iki sokak ötedeki arabasında saklanıyordu. Elindeki küçük bir ekrandan neler olduğunu canlı olarak seyrediyordu. Hatta seyretmekle kalmıyor, kızın kalp atışından hormonlarının seviyesine kadar birçok bilgiye erişim sağlıyordu. Kızı birkaç dakika önce sokağın ortasına baygın halde bırakan oydu. İşinden zevk almıyordu ama yine de yapmak zorundaydı. 

"1" yazan butona bastı. Bu komutla birlikte sokaktaki lambalar bir bir yanmaya başladı. 
Küçük kız o anda büyük bir şokla etrafına bakındı. Az öncenin aksine şimdi  kendisini savunmasız ve küçük hissediyordu. Polis arabaları rahatsız edici sirenleri ve kırmızı-mavi ışıklarıyla ortaya çıktı. Hızla sokağa girdiler ve olay yerinde durdular. 

Polisler araçlarından iner inmez silahlarını küçük kıza doğrulttu. Onlara söylendiği gibi bütün bu karmaşaya küçük bir kızın neden olduğunu gördüklerinde şaşırdılar. Etrafındaki kişileri gerçekten o mu öldürmüştü? Kızın yüzündeki korkunç ifadeye ve elindeki kanlı bıçağa bakılırsa olay aynen böyleydi. 

İkinci araçta bir çocuk psikiyatristi vardı. Arabadan çıkar çıkmaz gördüğü şey karşısında dehşete düştü. Hemen polislere doğru dönüp bağırdı "Silahlarınızı indirin!" 

Baş komiser küçük bir işaret verdiğinde bütün polisler silahlarını indirdiler. Hepsi de küçük bir kızı vuramayacaklarının bilincindeydi. 

Pedagog çocuğu yatıştırmaya çalıştığında iki sokak ötedeki bilim insanının parmakları başka bir düğmeye daha bastı. O anda sokaktaki bütün ışıklar tekrar söndü ve sokak tekrar karanlığa gömüldü.

     Küçük kız karanlık olduğunu fark ettiği anda koşmaya başladı. Başka fırsatı olmayacağını biliyordu. Kız arabanın farlarında bir gölgeye dönüşerek ara sokağa kaçtı. Polisler onu yakalamak için koşmaya başladılar. Bazısı kızın önüne geçmek için arabaya bindi ve hızla gaza bastı.

     Michael '3'e bastı ve ceketinin cebinden naneli bir sakız çıkardı, çiğnemeye başladı. Beşe kadar saydı, 1.. 2.. 3.. 4.. 5...

Eğer hesaplamalarında yanılmıyorsa on saniye sonra kızla karşılaşacaktı. Arabayı çalıştırdı ve yan kapıyı açtı. Naneli sakızın kokusu ağzına yayılırken saymaya devam etti.

On beşinci saniyede kız sokaktan fırlayarak çıktı. Tam Michael'ın önünde duruyordu. Göz göze geldiler. Kız nefes nefese kalmıştı ve korku doluydu.

"Acele et." dedi Michael. Son derece rahat görünüyordu, vermek istediği mesaj şuydu, 'sana ihtiyacım yok ama senin bana ihtiyacın var'.

Kız polis sireninin sokağa yaklaştığını duyduğunda hızla arabaya atladı ve kapıyı kapattı. "Aşağı saklan." dedi Michael.

Radyodan klasik bir müzik açtı. Araba yavaşça hareket ederken Michael müziğin ritmiyle başını sallıyordu. Kız hala soluk soluğaydı. Michael nefesini duyduğunda duymazdan gelmeye çalışıyordu ancak kısa bir süre sonra kan kokusu naneyi bastırdı. Kız artık görmezden gelinemez haldeydi. 

Sokağı birçok polis arabası ve hala kızı kovaladığını düşünen polisler doldurdu. Michael onları kolayca geçti ve uzaklaşmaya başladı. 

Küçük kız siren seslerinden ve ürkütücü kırmızı-mavi ışıklardan uzaklaştıklarında yatışmaya başladı. Başını kaldırıp baktığında Michael dikiz aynasından ona baktı. Kısa bir süre göz göze geldiler. 
"Artık güvendesin, bitti." dedi Michael. 

Torpido gözüne uzandığında kız doğrudan ona baktı. Hala onu incitebileceğini düşünüyordu. Michael bir şişe su çıkardı ve yavaşça ona uzattı. Kıs kısa bir tereddütten sonra şişeyi aldı. Tüm dikkati hala adamın ona karşı davranışlarındaydı ve kalbi korkuyla çırpınıyordu. 

Birkaç dakikalık sessiz yolculuğun ardından karanlık, tenha bir depoya girdiler. Depoda gördükleri adamlarla birlikte birbirlerine karşı olan düşünceleri kayboldu. Takım elbiseli üç adam deponun ortasında duruyordu ve onları beklediklerine şüphe yoktu. Araba yavaşça durduğunda kız tekrar korkmaya başladı. Bu defa Michael da korkmuştu. 

"Endişelenme, onlar arkadaşlarım." dedi. Yalan söylemiyordu, gerçekten arkadaştılar. Ama sıradan arkadaşlara benzemeyen bir ilişkileri vardı, her an birbirlerini harcayabilirlerdi.
 
Michael bir süre kızın gözlerine baktı, güven vermeye çalışıyordu. Kız da ona baktı ve başını hafifçe salladı. Adam onu bir kez kurtarmıştı, neden tekrar tehlikeye atacaktı ki?

Arabadan yavaşça ve dikkatli bir şekilde indiler. Önlerindeki adamlar hiç de güvenilir görünmüyordu. Kız korkuyla Michael'ın arkasına saklandı. Bu Michael için bile şaşırtıcıydı. 

Steve, Michael'a yaklaştı. Laboratuardaki ikinci adamdı. Korumalardan biri hızla geldi ve silahını çıkardı. Michael ne olduğunu bile anlamadan adam küçük kıza doğru birkaç kez ateş açtı. Kız çığlık dahi atamadan yere yığıldı. Başından fışkıran kan Michael'ın eline sıçramıştı. 

     Yıllar önce Michael parmağına bir iğne sokmuştu ve vücudunun ne kadar acı hissedebildiğini test etmişti. Çünkü parmağa dikine sokulan bir iğne tüm sinir sistemini uyarırdı ve acı bütün vücudu sarardı. O zaman sadece meraktan yapmıştı. Ama şimdi de tıpkı aynı acıyı hissediyordu. Tüm vücudu büyük bir şokla sarsıldı ve vücudundaki korku ve öfkeyle ilgili bütün hormonlar beynine akın etti. "NE YAPTIN!!" tüm gücüyle bağırdı. 

Ağzındaki sakız o bağırdığı sırada yere düştü. Kızın başından sızan kan yavaşça sakızı çevreledi ve içine aldı. Michael'ın aksine Steve ve adamları çok sakindi, sanki az önce kızı öldürmemişlerdi. 

Steve küçük bir telefonu cebinden çıkarıp Michael'a uzattı. Hiçbir şey söylemedi. Michael kızgın bakışlarını telefona çevirdiğinde yıllar önce kullandığı telefon olduğunu gördü. Kızının numarası ekranda seçiliydi. 
"Sesini son kez duymak istersin diye düşündüm." dedi Steve sakince. 

Michael neler olduğunu anladığında tüm öfkesi kayboldu ve yerini üzüntü ve başarısızlık hissine bıraktı. Tepedeki insanlar için onun işi bitmişti ve artık kurtulunması gereken bir çöpten başka bir şey değildi. 
Michael tekrar Steve'e baktı. Bu sefer gördüğü adam kötülüğünü isteyen biri değildi. Onun için işleri kolaylaştıran Steve'di. Michael projeye dahil olduğunda neler olabileceğini biliyordu ama sonunun böyle olacağını hiç düşünmemişti. Telefonu titrek ellerle aldı ve hayatında son kez düğmeye bastı. 

Bir gözü sürekli yerde yatan kızın üzerindeydi. Ona kendi kızını hatırlatıyordu. Yıllar önce bıraktığı ve kulağındaki ağlamaklı haykırışından başka bir şeyini hatırlamadığı kızını. Birkaç bip sesinden sonra telefon açıldı ve "Merhaba?" dedi tatlı bir ses. Michael kalbinde bir sıcaklık hissetti ve bir anlığına cevap vermeyi düşündü. Steve hiçbir şey demeden ona bakıyordu. 

"Baba, sen misin?" kızı ısrar etti. Heyecanlı olduğu sesinden belliydi. 

Steve sessizce ona bakmaya devam etti. 

"Doğum günüm için aradıysan teşekkürler ama sesini duyamıyorum. Umarım sen beni duyuyorsundur." Arkadan gelen müzik sesi kızın sesini bastırıyordu. Ama Michael kızının sesinin değiştiğini fark etti. Yıllar sonra babasının numarası tarafından aranıyordu, elbette kolay değildi.

Michael onun doğum günü olduğunu bilmiyordu. Bu büyük bir tesadüf müydü yoksa Steve mi ayarlamıştı? 
Birkaç sessiz saniyenin ardından, "Kapatıyorum, görüşürüz." dedi kızı. Arayanın babası olduğundan şüpheliydi ama o olduğunu umuyordu. Michael son bir çabayla nefesini tüketti ve "Görüşürüz." diye mırıldandı. 

Telefon tekrar biplemeye başlamıştı. Michael sesini duyduğundan emin değildi. Hayal kırıklığıyla telefonu Steve'e uzattı. 

Steve telefonu değil, yanındaki adamın elinden silahı aldı ve mermiyi namluya çekti. Michael başını sallamaya başladı. Ölmek istemiyordu, hayır, hayır, ölmek istemiyordu. Bir kriz yaşamak üzereydi. 
"Hayır, beni öldürme!" diye bağırdı, öfkeyle karışık bir yalvarmaydı bu. 

"Sana bir iyilik yaptığımı fark etmedin mi?" dedi Steve sakince. "Endişelenme, kızının bu felakette yalnız kalmasına izin vermeyeceğim." 

Michael Steve'in ne dediğini anladığında vücudundaki her şey durdu. Kalbi atmıyordu, ciğerleri nefes almıyordu. Kızını da öldürecekti. "Hayır!" diye bağırırdı, ama çok geçti. 

Steve tetiğe bastı ve Michael'ı başından vurdu. Cansız bedeni küçük kızın yanına, kanlı zemine düştü. Steve için de zor bir durumdu. Gerçekten de arkadaşına bir iyilik yaptığını düşünüyordu. Yaklaşan şeyi küçük kız sayesinde delillenmişti, ölüm geliyordu, herkes için. 

"Umarım ölümümüz bu kadar kolay olur." dedi yanındaki adam.

Steve ona baktı ve onu da öldürmeyi düşündü. Ama henüz başka işleri vardı, arkadaşına olan görevi bitmemişti. Belindeki telsizi aldı ve "Başlayabilirsin." dedi.

* * *

     O sırada, kıtanın diğer tarafında, New York'da tıpkı Michael'ınki gibi bir araba, bir barın iki sokak ötesinde bekliyordu. İçinde bekleyen kadın komutu duydu ve hızla hazırlanmaya başladı. Tabancasını aldı, siyah ceketini ve maskesini giydi. Genç bir kızı öldürecek olmaktan zevk almıyordu ama yapmak zorundaydı. 

     Michael'ın kızı Linda iki sokak ötedeki bardaydı. Ağzındaki çilek aromalı sakızı çiğnerken, doğum gününü bahane edip kendilerini alkole veren arkadaşlarını izliyordu. Düşünceliydi. Arayan gerçekten babası mıydı, emin değildi. Sanki yıllardır birbirlerinden haber almamışlar gibi değil de, henüz dün konuşmuşlar gibi davranmıştı. Onu özlemediği, ona ihtiyacı olmadığı izlenimini vermek istemişti ama şimdi bundan pişmanlık duyuyordu.

"İçmeyeceğinden emin misin?" diye sordu en yakın arkadaşı Barni. Linda başını olumsuz anlamda salladı. Barni sitemli bir imada bulundu. "Hayatında hiç içtin mi sen?" 

Linda yine başını olumsuz anlamda salladı. Aslında onu dinlemiyordu bile, zihni tamamen babasındaydı. 
"Doğum günü çocuğunu sahneye davet ediyorum! Linda!"

Sahnede, elinde mikrofonla bağıran kişi barın sahibiydi. Linda burada birçok kez sahne almıştı ve birbirlerini tanıyorlardı. Yine de, ona doğum günü çocuğu demesini ve sahneye davet etmesini beklemiyordu. Şaşırdığını belli etmeden hızla sahneye çıktı. 

"Merhaba millet." konuşmaya başladı. Sakız aniden ağzından fırlayınca refleks olarak tutmaya çalıştı ama başaramadı. Bir anlık şaşkınlıkla durup sakıza baktı, bu paketin sonuncusuydu. Bardaki bazı insanlar gülünce o da güldü. 

"Evet, nasılsınız?" diye sordu acemice. 

Alkışlayarak, bağırarak veya bardaklarıyla masaları tıkırdatarak karşılık verdiler. Linda bakışlarını patrona çevirdi. Adam sırıtarak ona bakıyordu, yapmıştı yine yapacağını. 

"Hepinize burada olduğunuz için- boşversene. Buraya benim için gelmediniz." 

Herkes ne kadar haklı olduğunu anladığında güldü. Linda hafif bir tebessümle konuşmasına devam etti. 
"En son hangimiz başkası için bir şeyler yaptık ki? Yani, düşünün, arkadaşlarımızı bile bizi mutlu ettikleri veya bize fayda sağladıkları için seçiyoruz. Sonra da onları sevdiğimizi düşünüyoruz." 

İnsanlar yanlarında oturan arkadaşlarına bakıp gülmeye başladılar. 

"Ama, kimin umrunda, değil mi?" 

Eliyle müzisyen arkadaşına işaret etti ve çalmaya başladılar. Linda mırıldandı. "İyi ki doğdun ben." 
 Sesini yükselterek, "Şarkımız, 'Bizi umursamıyorlar', Michael Jackson." 

Eğer bir şarkıcının konuşmaktan daha iyi yapabildiği bir şey varsa o da şarkı söylemekti. Linda gece hakkında bir şarkı seçmişti. Birkaç destekleyici alkış ve ıslığın ardından söylemeye başladı.
 

"Dazlak, beleşçi
Herkes kötü olmuş
Dehşet, spekülasyon
Herkes mazeret uyduruyor
Takım elbiseleri içinde, haberlerde
Herkes satılmış
Bang bang, vuruldu öldü
Herkes çıldırdı


Tüm söylemek istediğim
Bizi gerçekten önemsemiyorlar


Tüm söylemek istediğim
Bizi gerçekten umursamıyorlar"


Herkes müziğe kapılmış ve sözlerin etkisiyle düşüncelere dalmışlardı. Bazıları ülkenin kötü yönetimi, bazıları arkadaşları tarafından kazıklanmaları, bazıları da sevgililerinin onları terk etmesinden dertliydi. Kısacası her şey normal seyrinde ilerliyordu. Ta ki Linda şarkının ortalarına gelene kadar. 

"Beni döv, nefret et benden
Beni asla yıkamazsın
Beni yönet, beni etkile
Beni asla öldüremezsin
Beni yargıla, dava et
Bunu herkes yapıyor
Tekmele beni, dışla beni
Beni siyah ya da beyaz diye ayırma


Tüm söylemek istediğim
Bizi gerçekten umursamıyorlar"


O anda siyah maskeli bir kız girdi. Kız mı yoksa erkek mi olduğu belli değildi çünkü saçlarını arkasında toplamıştı. Kimse bir dakikadır kapıda beklediğini ve şarkıyı dinlediğini fark etmemişti. Hızla sahneye doğru yaklaştı. Hedefindeki kızın sahnede olacağını söylememişlerdi, kesinlikle ek ücret isteyecekti. 

Elindeki silahı kaldırdı ve Linda'ya nişan aldı. Tetiğe basmadan önce beklemesi bile gerekmiyordu. Art arda üç atış yaptı ve Linda yere yığıldı. İnsanlar kaçışmaya, saklanmaya çalışıyor, çığlıklar atıyordu. Müzik durmuştu. Kız üç saniye bile sürmeden bardan ayrıldı. Onu durduracak herhangi bir koruma yoktu. 
     Linda'nın zihninde de çığlıklar vardı. Göğsünde, karnında ve omzunda olan yaraların farkında değildi. Vücudundan sızan kan yerde birikinti oluşturdu ve az önce çiğnediği sakızı içine aldı. Ağzından boynuna doğru süzülen sıcak ıslaklığı hissetti. Öleceğinden şüphesi yoktu. Ne olduğu veya neden olduğu hakkında bir fikri yoktu. Hayatının böyle biteceğini hiç düşünmemişti. Gözleri yavaşça karardı ve zihninde yalnızca bir farkındalık kaldı. Sessizce ve acı içinde ölüyordu. 

     Ama bilmediği bir şey vardı. Tanrı'nın onun hakkında başka planları vardı. Ölümden çok daha korkutucu, çok daha vahşi ve çok daha büyük planlar.


Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


Sonraki Bölüm   2 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.