Sunny kendini rüya ile gerçek arasındaki bir boşlukta buldu. Sonsuz bir karanlık uzanıyordu; yıldızlarla dolu, sayısız ışık noktasıyla parlayan bir boşluktu bu. Yıldızların arasında gümüş ışıklardan oluşmuş sayısız iplikle örülmüş, göz alıcı ve akıl almaz derecede karmaşık bir ağ meydana getirmişti. Bu ağ, birleşim noktaları ve takımyıldızlar oluşturarak uzanıyordu. Manzara nefes kesiciydi.
Bir şekilde Sunny, gördüğü şeyin Kâbus Büyüsü’nün iç işleyişi olduğunu anladı. Ayrıca bunun, göksel bir sinir ağına benzediğini de düşünmeden edemedi. Eğer öyleyse… Büyü canlı bir şey miydi?
Bu, son birkaç on yıldır sayısız insanın kendine sorduğu bir soruydu. Şimdiye kadar verilen en iyi cevap ise şuydu: Bunu bilmenin bir yolu yoktu. Büyü ne tam anlamıyla canlıydı ne de ölü; ne tamamen bilinçliydi, ne de bütünüyle bilinçsiz. Daha çok bir işlev, bir mekanizma gibiydi.
Ama Sunny’nin şu anda felsefe yapacak hâli yoktu. O, sabırsızlıkla ödülünü bekliyordu.
Büyü hâlâ onun performansını değerlendiriyordu. Ancak ilk ödül bununla ilgili değildi.
[Bir Hatıra kazandınız: Kuklacı’nın Pelerini]
“Evet!”
Sunny’nin içi sevinçle doldu. Hatta neredeyse sevinçten dans edecekti. Bu Hatıra Dağ Kralı’na aitti; yani bir Uyanmış Zalim’in Hatırasıydı. Bu da Hatıra’nın kendi başına Uyanmış rütbesinde olduğu anlamına geliyordu. Böyle bir şey elde etmek inanılmaz bir şanstı!
Büyü’de her şeyin yedi rütbesi vardı. Güç sırasına göre: Uyuyan, Uyanmış, Yükselmiş, Üstün, Yüce, Kutsal ve İlahi. Kâbus Yaratıkları içinse bu sıralama biraz farklıydı: Uyuyan, Uyanmış, Düşmüş, Yozlaşmış, Ulu, Lanetli ve Tanrısız.
Büyü’nün gözünde Sunny hâlâ bir Uyuyan insandı. Kendi Ruh Çekirdeği’nden daha yüksek rütbede bir Hatıra’ya sahip olmak, Rüya Diyarına girdiğinde ona muazzam bir avantaj sağlayacaktı. Farklı rütbeler arasındaki güç farkı asla küçümsenemezdi.
Sunny, Kuklacı’nın Pelerini’ne göz atmak istedi ama zamanı kalmadı. Büyü değerlendirmesini tamamlamıştı.
Bu sonsuz boşlukta, Büyü’nün sesi artık incelikli, tanıdık ya da fısıltı gibi değildi; evrenin kendisi konuşuyormuş gibiydi. Sunny nefesini tuttu ve dinledi.
[Aday! Denemen sona erdi.] [İsimsiz bir köle Kara Dağ’a tırmandı. Canavarlarla ve insanlarla karşılaştı. Hem kahramanlar hem canavarlar onun elinde can verdi. Yenilmeden, unutulmuş bir tanrının harabelerine ulaştı ve kutsal sunağa kendi kanını döktü. Tanrılar ölmüştü, ama yine de onu duydular.] [Bir Uyuyan Yaratık öldürdün, Dağ Kralı’nın Larvası.] [Üç Uyuyan insanı öldürdün, isimleri unutulmuş.] [Bir Uyanmış insanı öldürdün, Dokuzlar’dan Auro.] [Bir Uyanmış Zalim’i öldürdün, Dağ Kralı.] [Gölge Tanrı’nın kutsamasını aldın.] [İmkânsızı başardın!] [Son değerlendirme: Olağanüstü. İhanetin gerçekten de sınır tanımıyor.]
Sunny’ye göre son kısım gereksizdi. Ama yine de Büyü’nün övgüsünden oldukça memnundu. Artık Yönelim’inin Uyanmış ya da belki Yükselmiş seviyeye evrilme ihtimali oldukça yüksekti.
Toplam gücü hâlâ Ruh Çekirdeği’ne bağlıydı; o da bir süre daha Uyuyan olarak kalacaktı. Ancak Yönelim’inin rütbesi kendi başına bile gelecekteki potansiyelini bambaşka bir seviyeye taşıyacaktı.
[Uyuyan Güneşsiz, ödülünü al!]
Artık bir Aday değildi. Sunny genişçe gülümsedi.
[Sana Gerçek Bir İsim bahşedildi: Işıktan Yoksun.]
Ağzı açık kaldı. Gerçek Bir İsim!
Gerçek bir isim kazanmıştı! Sunny, en saçma hayallerinde bile böyle bir başarı elde edeceğini düşünmemişti — hem de ilk Kâbus’unda! Bazı Azizlerin bile sahip olamadığı bir onurdu bu. O artık seçkin birisiydi.
Sunny dizlerinin üzerinde, sersemlemiş bir hâlde duruyordu. Şok o kadar büyüktü ki, bir an için vücudunun kontrolünü tamamen kaybetmişti.
’Gerçekten ‘ilahi’ dedin, değil mi?’
Titreyen elini kaldırıp gözlerini ovuşturdu, hâlâ rüyada olmadığından emin olmaya çalıştı. Teknik olarak hâlâ polis karakolunun yeraltı mahzeninde uyuyor olsa da bilinci açıktı aslında.
Kafa karışıklığı içinde Büyü’nün rünlerini çağırdı ve Yönelimini gösteren satırlara baktı:
Yönelim: [Gölge Köle] Yönelim Rütbesi: [İlahi] Yönelim Tanımı: [Sen, ölü bir tanrının ardında kalmış mucizevi bir gölgesin. İlahi bir gölge olarak, tuhaf ve olağanüstü birçok güce sahipsin. Ancak varlığın boş ve yalnız; eski efendinin kaybına yas tutar, yeni bir efendi bulmayı arzularsın.]
Doğuştan Gelen Yetenek: [Gölge Bağı] Yetenek Tanımı: [Kendine layık bir efendi bul ve ona Gerçek İsmini söyle. İsmini yüksek sesle söylediğinde, onun iradesine bağlanacak ve hiçbir emrine karşı gelemeyeceksin. Bir gölgenin —özellikle de ilahi bir gölgenin— efendisiz dolaşması uygunsuzdur.]
Bu… sindirilmesi zor bir şeydi.
Sunny’nin kalbi hızla çarpıyordu. Doğru duymuştu! İlk Kâbus’ta yaşadığı tüm acı ve dehşet, sonunda karşılığını vermişti.
İlahi bir Yönelim!
Böylesi bir şey değerliydi. Hatta Bu durumda efsaneviydi.
Uyanmış’ın üstü bile yeterince nadirdi; Yükselmiş rütbesindekiler için savaşlar çıkardı.
Üstün ve ya Yüce Yönelime sahip kişiler ise genellikle büyük bir güç merkezi demekti. Ama İlahi? Hayır, böyle bir şeyin varlığı bile söylentilerde olurdu.
İnsanlık o seviyeye daha ulaşmamıştı. Üçüncü Kâbus’un tamamen fethedilmesinden bu yana yalnızca on yıl kadar geçmişti ve insanlar Ruh Çekirdeklerini en fazla Üstün Ruh Rütbesi’ne ulaştırabilmişti.
Azizler, yani Üstün seviyeye erişmiş Uyanmışlar, Rüya Diyarında hüküm sürerdi. Ama onlar bile daha yüksek seviyedeki yaratıklara meydan okuyamazdı.
Bu yüzden Kutsal ya da İlahi rütbedeki Hatıra, Yankı ve Yönelimler efsanevi olmuştur.
Ama Sunny şimdi bunlardan birine sahipti!
Gülümsemesi genişledi, sevincinden delirmek üzereydi. Yine de bu mutluluğun içinde bir burukluk vardı. Çünkü o tuhaf Doğuştan Yetenek kafasını kurcalıyordu. Elbette birinin “büyülü kölesi” olmayı, iradesiz yaşamayı düşünmüyordu. S*ktirsin gitsin!
Ama o kadar da kötü değildi. Tek yapması gereken şey Gerçek İsmini gizlemekti. Kimse onun durumunu göremezdi, bu bilgiler sadece ona aitti. Yani Sunny ağzını sıkı tutarsa, kimse onun bir Gerçek İsim’e sahip olduğunu bile bilmeyecekti.
Elbette bu, o isimle birlikte gelen ayrıcalıklardan vazgeçmek anlamına geliyordu… ama İlahi bir Yönelim’in yanında bu önemsizdi.
’Problem değil,’ diye düşündü Sunny gülümseyerek.
Eğer Büyü gülmeyi bilseydi, muhtemelen bu düşünceleri duyunca kahkahaya boğulurdu. Ama yapmadı. Onun yerine, sesi bir kez daha yankılandı:
[İlk Mühür kırıldı.] [Uyuyan güçler uyanıyor…]
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.