Sunny, içinde bir şeyin uyanmakta olduğunu hissetti. Şaşkın bir çığlık atarak göğsünü kavradı ve karanlığa baktı, neler olduğunu anlamaya çalışıyordu. Hissettiği şey ne acı vericiydi ne de rahatsız edici; sadece daha önce yaşamadığı kadar yabancı bir histi. Sanki ruhu sarsılarak uyandırılıyor, içine garip bir enerji akıyordu.
Ama bu enerji dışarıdan gelmiyordu. Aksine, sanki her zaman orada, içinde uyuyormuş da şimdi uyanmaya başlamıştı.
Enerji vücudunun her zerresine yayıldı. Sunny, duygularının netleştiğini, zihninin keskinleştiğini hissetti. Ardından bedeni değişmeye başladı. Göğsünün ortasında küçük bir güneş yanıyormuş gibiydi; yayılan sıcaklık yavaş yavaş karnına, omuzlarına, kollarına, bacaklarına, en sonunda da ellerine ve ayaklarına kadar ulaştı.
O sıcaklığın altında kemikleri, kasları, organları ve damarları yeniden şekilleniyor, tazeleniyordu. Sunny kendini yeniden doğuyormuş gibi hissediyordu. Daha güçlü, daha hızlı, daha sağlıklı hale geliyordu.
Bu his sarhoş ediciydi.
Her saniye dönüşümü daha da derinleşti. Yeni bir özgüven kalbinde yer etti. Artık zayıf, kırılgan bir sokak çocuğu değildi. Eskisi gibi başkalarının merhametine muhtaç da değildi.
Gücü uyanmış, iradesi İlk Kâbus’un dehşetleriyle sertleşmişti. Artık karşısına çıkmak isteyeceğin son kişi olabilirdi.
Bir süre sonra, göğsünde yanan o güneş nihayet soğudu. Sıcaklığın yerini huzur verici bir soğukluk aldı. Bu serinlik bedeni boyunca dalga dalga yayıldı, yılların biriktirdiği bütün ağrıları ve yorgunlukları sildi. Sonra başına, en sonunda da gözlerine ulaştı.
Görüşü tuhaf biçimde ikiye ayrıldı.
Hâlâ sayısız yıldızla dolu o sonsuz boşluğu görebiliyordu, ama aynı zamanda başka bir şey daha görüyordu: sessiz, sakin, karanlık bir deniz… ve o denizi aydınlatan yalnız bir yıldız. Daha doğrusu kapkara bir güneşti.
Sunny, burasının Ruh Denizi olduğunu biliyordu. Ama aynı zamanda böyle görünmemesi gerektiğini de biliyordu.
Her şeyden önce, burası çok daha canlı olmalıydı. Yukarıda asılı duran güneş— ruh çekirdeğinin temsili — parlak bir şekilde ışıldamalı, Ruh Denizi’ni sıcak bir ışıkla doldurmalıydı.
Oysa Sunny’nin ruhu karanlıktı, ışıksızdı.
’Bu garip,’ diye düşündü.
Kara güneşe baktı. Daha dikkatli incelediğinde aslında saydam göründüğünü fark etti. Etrafında başka ışık kaynağı olmadığından, yıldız karanlığın içinde siyah görünüyordu.
Bir de… burada kendisinden başka kimse olmamalıydı. Sonuçta burası onun ruhunun yansımasıydı. Ama Sunny’nin içinde rahatsız edici bir his vardı: görüş alanının dışında, kenarlarda, karanlığın içinde şekilsiz gölgeler hareket ediyordu. Başını ne kadar çevirirse çevirsin, bir türlü net göremiyordu. Ama bu hisside üzerinden atamıyordu.
Şimdilik bununla uğraşmak istemedi. Kara güneşe döndü ve sonunda onun yörüngesinde dönen iki ışık küresi fark etti. Hafifçe gülümsedi.
Bunlar onun Hatıralarıydı — Gümüş Çan ve Kuklacı’nın Pelerini. Zamanla burada onlarcası olacaktı. Şansı yaver giderse bir ya da iki Yankı bile kazanabilirdi.
O anda Büyü’nün sesi Ruh Denizi’nde yankılandı:
[Yönelim Yeteneği uyanıyor…]
’İşte bu,’ diye düşündü Sunny. ’Hakikat anı.’
İster İlahi bir Yönelim olsun ister olmasın, geleceği tamamen ilk Yöneliminin Niteliğine bağlıydı. Rüya Diyarındaki rolü bu niteliğine göre şekillenecekti. Eğer savaş odaklı bir yetenek olursa, kanlı savaşlarda ön saflarda yer alacaktı. Eğer büyüyle ilgiliyse, güçlü ama kırılgan bir menzilli savaşçı olacaktı.
Destek odaklı bir yetenekse, Rüya Diyarında işleyişe arka plandan katkı sağlayacak önemli bir rol üstlenecekti. Bu tür Nitelikler Gerçek Dünya’da da çok değerliydi; Uyanmışlar bu sayede toplumun devamlılığını sağlayan görevleri yerine getiriyordu.
Belki de şansı yaver giderse bir Şifacı bile olabilirdi. Şifacılar son derece nadir ve aranan kişilerdi.
Sunny hemen rünleri çağırdı. Yeni yeteneğinin açıklamasını okumak istiyordu ama önce genel durumuna göz atmaya karar verdi.
İsim: Güneşsiz Gerçek İsim: Işıktan Yoksun Ruh Rütbesi: Uyuyan Gölge Çekirdeği: Uyuyan Gölge Parçacıkları: [12/1000]
“Ne? Neden böyle oldu ki?”
Ruh çekirdeği yazması gereken yerde garip bir şekilde “Gölge Çekirdeği” yazıyordu. Sunny gözlerini kısarak baktı. Daha önce kimsenin farklı bir çekirdeğe sahip olduğunu duymamıştı. Gerçekten bu kadar benzersiz miydi?
Bu esrarengiz çekirdek, Ruh Denizi’nin neden bu kadar tuhaf göründüğünü de açıklıyordu. Ayrıca… gözlerini aşağıya indiğinde “Gölge Parçacıkları” sayacını fark etti. Normalde burada ruh parçacıkları sayısı olurdu ama farklıydı.
’Yani… benim yolum - ilerleyişim - diğer Uyanmışlardan tamamen farklı mı?’
Bu düşünce hem heyecan verici hem de korkutucuydu. Kimseyle kaynak için savaşmak zorunda kalmamak inanılmaz bir avantajdı. Rüya Diyarındaki insan toplumunun çoğu, ruh parçacıkları elde etmek için çalışıyordu. Eğer Sunny’nin onlara ihtiyacı yoksa… güçlenme hızı akıl almaz olurdu. Üstelik tamamen kendi kendine yetebilirdi.
Öte yandan, bu gölge parçacıklarını nasıl elde edeceği hakkında hiçbir fikri yoktu. Yine de bir şekilde on ikisini çoktan toplamıştı. Demek ki yapması gereken şeyi, İlk Kâbus sırasında zaten yapmıştı.
’Bunu dikkatle araştırmalıyım.’
Bu karardan memnun bir şekilde rünleri incelemeye devam etti.
Tam açıklamayı tekrar okumaya başladığı sırada alt satırda yeni bir rün dizisi belirdi. Aynı anda Büyü’nün sesi karanlıkta yankılandı:
[Her gücün bir bedeli vardır.] [Bir Kusur aldınız.] [Kusurunuz: …]
Sunny rünleri okudu… ve gözleri dehşetle büyüdü.
“Hayır… hayır, hayır, hayır…”
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.