Gösterdiği performanstan memnun kalan Sunny, salonun ıssız köşesine doğru yürüdü. İnsanların kendisine alayla, küçümsemeyle ve acımayla baktığını hissediyordu. Kimsenin onun yanında durmak istemediği belliydi. O da bu durumdan memnundu aslında — nasıl olsa rahatsız edilmek istemiyordu.
Yine de… tepkileri biraz abartılı değil miydi? Sonuçta bulaşıcı bir hastalık taşımıyordu. Şey, Büyü dışında tabii. Ama Büyü zaten bir hastalık değildi, burada bulunan herkesin bunu bilmesi gerekirdi.
Sonunda kalabalığın arasından sıyrılıp köşeye ulaştı. Nedense, Uyuyanlar o köşeye yaklaşmaktan hoşlanmıyordu. Şu anda orada sadece bir kız, sessizce oturuyordu. Sunny ona döndü. Sessiz kız narin, utangaç ve çok güzeldi. Üzerindeki kıyafetler düzenli ve temizdi. Pek pahalı durmuyordu ama belli ki zevkliydi. Güzel sarı saçları, büyük mavi gözleri ve zarif yüzüyle adeta bebek gibiydi.
Gerçekten nefes kesici bir kızdı.
Ancak… bir tuhaflık vardı. Sunny kaşlarını çattı. Onu rahatsız eden şeyin tam olarak ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Bir süre sonra, kızın ifadesiz, boş bakışlarının kendisine Dağ Kralı’nı hatırlattığını fark etti.
O anda irkildi — kız kördü. Bu gerçeği idrak etmesi birkaç saniye sürdü.
‘Ne talihsizlik.’
Biraz morali bozulmuş şekilde, dikkatlice oturağın diğer ucuna kaydı.
Eğer kız Rüya Diyarı’na girmeden önce kör olsaydı, İlk Kâbus’tan sağ çıkamazdı. Demek ki görüşünü Değerlendirme sırasında kaybetmişti.
Yani bu onun Kusuruydu.
Sunny’nin içini bir anda huzursuzluk kapladı. Göğsüne soğuk bir his yayıldı.
‘Bir de kendi Kusuruma kötü diyordum…’
Kız, görüşü karşılığında nasıl bir Yönelim Yeteneği almış olursa olsun, bu aslında onun ölüm fermanıydı. Kör birinin Rüya Diyarı’nda hayatta kalması imkânsızdı — en azından Uyuyan rütbesindeyken. Bir bakıma, kız zaten ölmüştü.
Bu yürüyen bir ceset demekti.
Derin bir rahatsızlık duyan Sunny, bakışlarını başka yöne çevirdi ve Uyuyanları izlemeye başladı. Artık neden bu köşeden uzak durduklarını anlıyordu: kız, görünmez ama hissedilebilir bir ölüm havasıyla çevriliydi.
Uyuyanlar genelde batıl inançlı değillerdi, ama böyle birinin yanında kim olsa huzursuzlanırdı.
Bu farkındalıkla Sunny, salondaki gençlerin nasıl gruplara ayrıldığını fark etti. Hepsi, içgüdüsel olarak kendilerine benzeyenlerin yanına gitmişti.
Salonun en ucunda, sahneye en yakın yerde bir ya da iki küçük grup vardı. Bu gruplardakiler diğerlerinden farklıydı — özgüvenli, sakin ve hazır görünüyorlardı. Bunlar Mirasçılardı: doğduklarından beri Büyü’ye hazırlanmış, hayatta kalma şansı en yüksek olanlar. Özellikle Caster, grubun geri kalanından bile daha dikkat çekiciydi.
Onların hemen yanında, şık giyimli gençlerden oluşan daha kalabalık bir grup vardı. Bu çocuklar heyecanlı ve canlıydı, biraz da gergindiler. Zengin veya yüksek mevkili ailelerin çocuklarıydılar. Bu aileler özel öğretmenler — hatta Uyanmış eğitmenler — tutabilecek kadar varlıklıydı. Bu nedenle hayatta kalma şansları çoğundan yüksekti.
Sonra, kalabalığın en büyük kısmı: orta sınıf ailelerden gelen çocuklar. Belki Uyanmış öğretmenler tarafından eğitilmemişlerdi ama kötü de değillerdi. Devlet, Uyuyan adaylarını önceden hazırlamak için gerekli bilgi ve becerileri okul müfredatına dahil etmişti.
Bazıları belki özel eğitim de almıştı. Bu Uyuyanların hayatta kalmak için çok çalışmaları, biraz da şanslı olmaları gerekecekti. Ama imkânsız değildi. Bu yüzden çoğu gergin ve tedirgindi.
Ve en sonda… Sunny ve kör kız vardı. Cesetler. Diğer Uyuyanların gözünde onların hayatta kalma şansı sıfıra yakındı.
‘Ne kadar hoş.’
Gençler farkında olmadan kendilerini böyle gruplandırmışlardı.
Gerçi bir istisna da vardı, gümüş saçlı kız. O, kimseye aldırmadan duvara yaslanmış, gözleri kapalı halde müzik dinliyordu.
Ama hangi grupta olurlarsa olsunlar, herkes beklemekten sıkılmıştı.
‘Şu lanet tanıtım töreni ne zaman başlayacak acaba?’ diye düşündü Sunny, sinirle.
Sanki onun düşüncelerine cevap verir gibi, sahnede koyu mavi üniformalı uzun bir adam belirdi. Ama öyle böyle uzun değil — neredeyse dev gibiydi. Sunny, adamın annesinin bir ayıyla işi pişirmiş olabileceğini bile düşündü.
Tabii bu mümkün değildi. Çünkü ayılar, Büyü ortaya çıkmadan çok önce yok olmuştu.
Ama kitaplarda gördüğü resimlere bakılırsa, biraz benzerlik vardı.
‘Acaba ayı benzeri bir Kâbus Yaratığı olabilir mi?!’
Adam geniş omuzlu, kaslı ve gür kahverengi sakallıydı. Gözleri sakin ama ciddiydi. Sahnenin ortasına geldiğinde Uyuyanlara uzun uzun baktı. Bakışları kendi köşesine kayınca, Sunny bir anda gerildi.
‘S*ktir… umarım telepati yeteneği yoktur. Yoksa annesi... yani...’
Neyse ki adam Sunny’e fazla dikkat etmedi, bakışlarını ön sıralara çevirdi. Sonunda, derin ve yankılı bir sesle konuştu: “Ben Uyanmış Rock. Uyuyanlar, Akademi’ye hoş geldiniz.”
Herkes sessizce dinliyordu.
“Bir aydan kısa süre içinde Rüya Diyarı’na çağrılacaksınız. Bazılarınız kendini iyi hazırlanmış sanıyor olabilir. Ama yanılıyorsunuz. Büyü acımasız ve kurnazdır. Uyanmışlar kendilerini fazla önemli görmeye başladıkları anda ölürler. Sizler gibi sayısız Uyuyan’ın ölümünü gördüm. Deneyimli Ustalar’ın bile öldüğünü gördüm. Hatta Azizler’in bile hayatta kalacaklarının garantisini kimse veremez.”
‘Moral konuşmanız için, teşekkürler.’ diye alaya aldı.
“Önümüzdeki dört hafta boyunca, hayatta kalma şansınızı artırmak için elimizden gelen her şeyi yapacağız. Dünyanın en iyi eğitmenlerinden eğitim alacaksınız. Ama ünlerine kanmayın: sonunda, Rüya Diyarı’ndan canlı dönüp dönememeniz yalnızca bir kişiye bağlı — size. Hayatta kalma sorumluluğu sadece sizin omuzlarınızda.”
Mirasçılar dışında, Uyuyanlar birbirlerine korkuyla bakıyorlardı. Uyanmış Rock sözlerine devam etti:
“Artık çocuk değilsiniz. Bu üzücü, çünkü öyle olmalıydınız. Ama Büyü farklı karar verdi. Siz zaten İlk Kâbus’a girdiniz, oranın nasıl bir yer olduğunu gördünüz. Aileniz, öğretmenleriniz, arkadaşlarınız artık size yardım edemez…”
‘Zaten uzun süredir bunlara sahip değilim.’ diye iç geçirdi Sunny.
Rock’ın konuşmasını dinlerken Sunny biraz dışlanmış hissetti. Söylediklerinin çoğu onun için eski haberdi. Ama eğitmenin amacını anlıyordu — genç Uyuyanların korkmasını sağlamalıydı. Çünkü korku, onları hayatta tutacak tek şeydi.
Sonunda konuşma en önemli kısma geldi. Uyanmış Rock kısa bir süre durakladı, dinleyenlerin söylediklerini sindirmesini bekledi. Ardından başını hafifçe sallayıp devam etti:
“Şimdi, Kâbuslar ile Rüya Diyarı arasındaki farktan bahsedeceğiz…”
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.