Yukarı Çık




38   Önceki Bölüm 

           
Sessizlik içinde Cassie’nin yüzündeki gülümseme yavaşça silindi, yerini şaşkınlığa bıraktı. Ortamda oluşan gerginliği hissetmişti,

“Ee… bir sorun mu var?”

Sunny iç çekti.

“Hayır, bir sorun yok. Sadece… o taraftan kaçınmak istiyorduk.”

Bir an düşündükten sonra ekledi:

“Oradan dün geldim. Aşağılarda çok fazla Avcı var.”

Kör kızın yüzü düştü.

“Ah.”

Sessizce onları dinleyen Nephis, Sunny’ye anlaması güç bir bakış attı ve sonunda konuştu:

“Bize kaleyi biraz daha anlat.”

Cassie’nin gözlerine az önceki heyecanın gölgesi geri döndü. Ciddi bir ifadeyle başını sallayıp anlatmaya başladı,

“Rüyamda ucu bucağı görünmeyen, harabe bir şehir gördüm. Binalar çok yıpranmıştı. Çevresi yüksek, aşılmaz surlarla çevriliydi. Dar sokaklarında türlü türlü yaratık dolaşıyordu. Şehrin merkezinde yüksekçe bir tepe vardı ve o tepenin üstünde de muhteşem bir kale vardı.”

Gülümsedi.

“Ama kalede hiç yaratık yoktu! Tersine, içi insanlarla doluydu. Sanırım… hayır, eminim hepsi Uyanmış’tı. Bazıları duvarları koruyordu, bazılarıysa günlük işlerini hallediyordu. Yemekleri vardı, güvenliydi ve bolca kahkaha duydum!”

‘Kulağa mükemmel geliyor.’

Eğer o kale gerçekten varsa, tüm sorunları çözülürdü. Sunny boğazını temizledi.

“Başka bir şey gördün mü?”

Cassie kaşlarını çattı, hatırlamaya çalıştı. Sonra yüzü aydınlandı.

“Evet! Sunny’nin beni kalenin kapılarından içeri götürdüğünü gördüm! Bu da demek oluyor ki başaracağız!”

Bebek yüzlü kızın parlak gülümsemesi öyle içten, öyle sevinç doluydu ki Sunny de istemsizce sırıttı.

Ama içten içe, Cassie’nin kehanetinde fark ettiği bir ayrıntı kafasına takılmıştı. Kale’ye sadece ikisinin ulaştığından bahsetmişti. Bunun başka bir anlamı vardı mıydı acaba?

Sunny başını hafifçe çevirip gizlice Nephis’e baktı. O da aynı detayı fark etmiş miydi?

Ancak Değişen Yıldız her zamanki kadar gizemliydi. Yüzünde belli belirsiz bir ifade belirdi bir süre düşündü sonra yavaşça başını salladı.

“Tamam. O zaman batıya gidiyoruz.”


***


Deniz hâlâ çekilmekteyken, kahvaltılarını yaptılar ve ardından yolculuğu planlayıp geçici kampı terk etmeye hazırlandılar. Bu sırada Sunny, iki kızı biraz daha tanıma fırsatı buldu.

Ve o zaman, aklını başından alan bir gerçeğin farkına vardı. Bu Nephis’le ilgiliydi.

Akademi’nin kapısında onu ilk gördüğünde, kendinden emin bir kız olduğuna dair izlenim edinmişti. Daha sonra Nephis’in geçmişiyle ilgili öğrendikleri bu izlenimi iyice pekiştirmişti.

Nephis sanki dünyadan biraz kopuk biriydi. Gizemli, soğuk ve mesafeli. Onunla konuşan herkes bir şekilde huzursuz olur, çoğu zaman istediğinden fazlasını söylerlerdi. Ne kadar az konuşursa, o kadar çok biliyormuş gibi görünürdü. Sessiz, umursamaz özgüveni hem etkileyici hem de zaman zaman baskılayıcıydı.

Ama… bu izlenimi tamamen yanlıştı!

Gerçekte, havalı ya da umursamaz değildi. Sunny onunla konuştukça ve Cassie’yle olan sohbetlerini gözlemledikten sonra fark etti ki — Nephis aslında konuşma özürlüydü... iki kelimeyi bir araya getiremeyen bir tiplemeydi!

Sanki daha önce hiç bir insanla konuşmamıştı. Bir şeyler anlatmaya başladığında ya yanlış kelimeler kullanıyor ya da cümlenin ortasında susup insanı merakta bırakıyordu. Tonlaması söyledikleriyle uyuşmuyordu, yanlış kelimeleri vurguluyordu. Bazı şeyleri dümdüz söylerken bazı yerlerde gereksiz bir özgüven sergiliyordu.

Üstelik, birçok içine kapanık insan gibi, duygularını gizliyordu. Hisleri vardı tabii ama — nasıl ifade edeceğini bilmiyordu! Bu yüzden yüzü genellikle soğuk ve ifadesizdi.

Bu nedenle çoğu zaman olabildiğince az konuşmayı ya da hiç konuşmamayı tercih ediyordu.

Tüm bunlar bir araya gelince ve genel tuhaflığıyla birleşince olduğundan farklı bir imaj oluşturmuştu, ulaşılamaz ve gizemli — Buz prensesi.

Oysa gerçekte, sadece utangaç ve insanlarla iletişim kurmayı beceremeyen biriydi!

Bu farkındalığa vardığında Sunny, gözlerini ondan alamadı. Çok şaşırmıştı, çenesini yerden toplarken,

‘Ama bu çok saçma! Başrol dediğin böyle olmaz ki!’ diye düşündü

Kafasında, Nephis her zaman bir olayın merkezindeydi. Hep onun gibi güçlü, kendinden emin insanlar sahne de en önde olurdu. Cassie ve kendisi gibilerse arka planda kalırdı. Ama şimdi…

Hayır. Bu düşünce de yanlıştı. Değişen Yıldız’ın kendini ifade etmede sorunları olması, güçlü olmadığı anlamına gelmiyordu. Belki de tam tersi, tüm bunlara rağmen başardığı için daha da güçlüydü.

O tehlikeliydi.

Tam o sırada Nephis, Sunny’nin kendisine baktığını fark etti. Ona döndü ve ifadesiz bir sesle sordu,

“…Ne?”

Sunny gözlerini kırpıştırdı, derin düşüncelerinden uyanıp boğazını temizledi.

“Hiç… yok birşey. Sadece, ne zaman yola çıkıyoruz diye soracaktım.”

Nephis bir süre düşündü, ardından başını çevirip kısaca cevap verdi,

“Yakında.”

‘Vay arkadaş… iki kelimeyi bile bir araya getiremiyorsun, değil mi?’

Şaşkınlığını bastırdı ve gülümsedi.

“Ah. Peki o zaman.”

Sabahın gri aydınlığında, yüksek tepeden ayrılıp batıya doğru yola çıktılar. Dün izledikleri rotayı takip ediyorlardı. Yolu bildikleri için hızlı ilerlediler. Nephis önde yürüyor, kılıç tutan eli her an saldırıya hazır bekliyordu. Onun biraz arkasında Sunny vardı. Bu kez altın ipi tutup Cassie’yi yönlendirme görevi ona verilmişti.

Tabii, asıl rehber… ya da şey??.. gölgesiydi. Gölge önden gidiyor, labirenti dikkatle tarayarak tehlike işaretlerini arıyordu.

Labirent, her zaman ki gibi kafa karıştırıcı ve sonsuz görünüyordu, siyah çamurdan fışkıran kızıl “mercan” denizi fakat bugün havada farklı bir şeyler vardı.

Ve çok geçmeden gölge, avını arayan devasa bir Kıskaçlı Avcı sürüsüyle karşılaştı…

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.

38   Önceki Bölüm