Yukarı Çık




40   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   42 

           
Sunny çamurun içinde uzanmış, gökyüzüne bakıyordu. Nefesini bile toparlamasına gerek yoktu, çünkü bütün dövüş baştan sona on saniyeden az sürmüştü. Ölen, yaralanan hatta çizik alan bile olmamıştı… tabii Kıskaçlı Avcı hariç. Bu sonuç, onun beklentilerinin çok ötesindeydi.

Canavarın gerçekten ölü olduğundan emin olmak için cesede bir kez daha baktı, sonra da rünleri çağırdı.

[Gölge Parçacıkları: 16/1000]

Gerçekti. O kudretli Uyanmış Yaratık tek bir darbeyle ölmüştü. Nephis işin çoğunu yapmış olsa da öldürücü darbeyi vuran Sunny’ydi.

‘Keşke her şey bu kadar kolay olsaydı.’

Ayağa kalkıp Gök Kılıç’ı yok etti. O anda Usta Jet’in bir keresinde söylediği bir sözü hatırladı:

“Rüya Diyarında kimse tek başına hayatta kalamaz.”

O zaman bu öğüdü bir kenara yazmış ama çokta takmamıştı. Çünkü her zaman kendi kendine yetmeye çalışmış, kimseye muhtaç olmamayı güç olarak görmüştü. Ama şimdi, bu düşüncenin hatalı olabileceğini düşünmeye başlamıştı.

Gerçekten de, yükünü paylaşacak birinin olması Rüya Diyarında cehennemle cennet arasındaki fark gibi geliyordu. Eğer yalnız olsaydı, tek bir Kıskaçlı Avcı bile onun sonu olabilirdi.

Aynı şekilde, Nephis de Sunny’den çok daha yetenekli olsa da, o zırhlı yaratığı tek başına alt etmesi oldukça zor olurdu — zayıf noktası onun erişemeyeceği kadar yüksekteydi.

Ama birlikte hareket ettiklerinde bunu kolaylıkla başarmışlardı. Eskilerin dediği gibi sayılarda güç vardır. Birine dayanmak zayıflık değil, aksine kişisel gücün önemli bir parçasıydı.

Yalnız kurtlar her zaman dezavantajlıydı. Bu da öğrenilmesi gereken bir dersti.

‘Zaten pek fazla seçeneğim yoktu ki.’

Sunny, Nephis’in yanına gidip iyi olup olmadığını kontrol etti. Deniz yosunundan yapılan giysisinde birkaç yırtık dışında sorun yoktu. Nephis ona baktı.

“Hatıra?”

Sunny başını iki yana salladı.

Nephis iç çekti. Kendi zırhına kavuşmak için sabırsızlandığı belliydi. Sunny eğer kibar bir adam olsaydı, Kuklacı’nın Pelerini’ni bir süreliğine ödünç vermeyi teklif ederdi… ama değildi. O zırh son derece değerliydi ve ona çok pahalıya mal olmuştu.

Üstelik Nephis’in aksine, Sunny’nin yosundan bir peştamalle dolaşması çok rahatsız edici olurdu. O yüzden sessiz kaldı.

Nephis, Kıskaçlı Avcı’nın cesedine yönelirken başını çevirmeden,

“Cassie’yi getir,” dedi.

Sunny iç çekti ve temizliği ona bırakıp geri döndü.

Bir süre sonra, kör kızın sabırla beklediği yere ulaştı. Ayak seslerini duyan Cassie irkildi ve başını kaldırdı.

“S–Sunny?”

‘Beni nasıl tanıdı ki? Hah… yürüme tarzımdan olmalı.’

“Evet, benim. Hallettik. Hadi, seni Nephis’in yanına götüreceğim.”

Cassie bastonunu kavrayarak ayağa kalktı.

“Şey… iyi misiniz?”

Sunny gülümsedi.

“Tabii ki! O yaratığı anında hallettik. Gözünü bile kırpamadı.”

Cassie rahatlamış bir gülümsemeyle başını salladı.

“İyi, bu çok iyi. Ah, doğru… ip...”

Sunny ipi aldı ve kör kızı yönlendirmeye başladı. Yolda tuhaf bir hisse kapıldı. Ardında yürüyen narin kızı hissederken, küçük kız kardeşini hatırladı. O da küçükken sürekli peşinden ayrılmazdı, sanki birbirlerine yapışıktılar. Göğsünde tanıdık bir sızı hissetti. Dişlerini sıkarak o düşünceleri uzaklaştırdı. Zaten her şey geçmişte kalmıştı.

Açıklığa geri döndüklerinde, Nephis Kıskaçlı Avcı’nın gövdesini parçalamayı bitirmişti. Elinde parlayan bir Ruh Parçacığı vardı. Hiçbir şey söylemeden, onu Sunny’ye fırlattı.

Sunny kristali yakalayıp şaşkınlıkla baktı.

“Bunu neden bana veriyorsun?”

Nephis bir an sessiz kaldı, sonra da çok doğal bir şeymiş gibi,

“Cebim yok,” dedi.

“Ah.”

Sunny şaşkın halde ruh parçacığını çantasına koydu.

‘Ama neden hemen emmedi ki?’

Tam sormaya niyetlenmişti ki Nephis ekledi:

“Sonra bölüşürüz.”

“Anlaşıldı.”

Nephis bu kez Cassie’ye dönüp kısa bir duraksamadan sonra,

“Dikkatliydim,” dedi.

Sonra Nephis hafifçe gülümsedi.


***


[Gölgen güçleniyor.]

[Gölgen güçleniyor.]

[Gölgen güçleniyor.]

Sunny, üzülsün mü sevinsin mi bilemiyordu. Gün boyunca üç Kıskaçlı Avcı daha öldürmeyi başarmışlardı ve her seferinde, Nephis dışında kimsenin riske girmesi gerekmemişti. Düzen aynıydı, yaratığı bulduktan sonra Sunny gölgede saklanıyor, Nephis yem rolünü oynuyordu. Doğru an geldiğinde Sunny, Gök Kılıcı ile ölümcül darbeyi indiriyordu.

Bunun kahramanın ekibinde olmak gibi bir şey olup olmadığını merak etti. Başka biri — belki Caster bile — bu tür yaratıklarla savaşmaya kalksa, büyük ihtimalle ölürdü. Ama Nephis bunu tekrar tekrar, neredeyse hiç zorlanmadan yapabiliyordu.

Üstelik bunu herhangi bir Yönelim Yeteneği kullanmadan, yalnızca kılıç ustalığıyla başarıyordu. Bu bakımdan, Caster bile ondan iyi olamazdı.

Nephis hızlı, sakin ve dikkatliydi. Her hareketi hesaplı, her darbesi zamanında geliyordu. Savaşın akışını ve mantığını içgüdüsel olarak kavrıyor, yaratıkların sonraki hamlelerini önceden kestirebiliyordu. Geriye sadece bedensel çeviklik kalıyordu.

Sunny her zaman beceri ve deneyimin ham güçten üstün olduğunu bilirdi; ama Nephis’i izlerken aralarındaki uçurumun büyüklüğünü ilk kez bu kadar net hissetti. İlahi Yönelim’i ona Nephis’ten daha fazla güç ve hız kazandırsa da, gerçek bir dövüşte asla kazanamazdı.

Elbette kendisi de önemli bir rol oynuyordu. Bitirici darbeyi indirmek öyle basit bir şey değildi; dört yaratığı tek darbede öldürmek herkesin yapabileceği bir iş değildi. Deneyimliydi, iyi bir sezgisi vardı ve soğukkanlıydı.

Ayrıca gölgesinin izleme yeteneği olmasaydı bu kadar etkili pusu kurmaları da mümkün olmazdı.

Sonuç olarak bu, neredeyse eşit bir işbirliğiydi. Yine de, Nephis’in savaşmasını izlemek… insanın farkına varmasını sağlıyordu.

Kendini fazla kaptırmamaya çalışarak rünleri çağırdı.

[Gölge Parçacıkları: 22/1000]

‘Bir günde sekiz parça. Fena değil.’

O sırada devasa başsız şövalye heykeline giden labirent yolunun kenarında bekliyorlardı. Onlarla heykel arasında bir grup Kıskaçlı Avcı vardı; yavaşça ilerliyorlardı.

Güneş batmak üzereydi, ama hâlâ vakitleri vardı.

Dakikalar ağır ağır geçti. Bir noktada Nephis hareket işareti verdi.

Cassie’ye yardım ederek Değişen Yıldız’ın peşine düştü ve hızla labirentle heykel arasındaki açık alanı geçtiler. Artık tek yapmaları gereken, o devasa yapının tepesine çıkmaktı. Elbette bu o kadar kolay değildi. Normal şartlarda bile iki yüz metre yüksekliğindeki bu heykeli tırmanmak zor olurdu; şimdi bir de Cassie’yi yukarı çekmeleri gerekiyordu. Onu aşağıda bırakmak olmazdı.

Sonunda, Nephis ve Sunny sırayla ipi çekmeye başladılar. Cassie kayalıklara tutunarak bekliyor, onlar yükseldikçe tekrar yukarı alınıyordu. Bu, yavaş ve işkenceli bir süreçti.
Tırmanış bittiğinde Sunny’nin kasları cayır cayır yanıyordu, kolları titriyordu.

Ama gece çökmeye başlamadan güvenli sığınaklarına ulaşmışlardı.

Karanlık bastığında, üç Uyuyan taş platformun ortasında dinlenmeye çekildi. Ateş yakacak malzeme getirmemişlerdi, vakit de geçmişti zaten. Bu yüzden kurutulmuş et parçalarını çiğneyip sınırsız su şişesini sırayla elden ele geçirdiler.

Bir süre sonra Nephis, Sunny’ye ganimetleri çıkarmasını söyledi. Sunny dört parlak ruh parçacığını yere dizdi. Hiç konuşmadan Nephis iki tanesini Sunny’nin önüne itti, ikisini de kendine aldı. Sonra da elindekilerden birini Cassie’ye uzattı.

Sunny sessizce izledi. Nephis ve Cassie ruh parçacıklarını emerken, o hâlâ elindekilere dokunmamıştı.
Bir süre sonra çantasından bir kristal daha çıkardı ve üçünü birden Nephis’in önüne koydu.

Gümüş saçlı kız şaşkınlıkla baktı.

“Güçlenmek… istemiyor musun?”

Sunny sırıttı.

“Tabii ki istiyorum. Ama şu anda bana pek faydaları olmaz. Hepimiz biliyoruz ki grubumuzun asıl savaş gücü sensin.”

İç çekti.

“Sen ne kadar güçlenirsen, hayatta kalma şansımız o kadar artar. Üstelik bu bir hediye değil, bir takas.”

Nephis kaşlarını kaldırdı.

“Bir… takas mı? Ne istiyorsun?”

Sunny birkaç saniye düşündü.

“Şöyle ki ben kazandığım ruh parçacıklarını sana vereceğim — kaleye varana kadar kazandıklarım da buna dahil…”

Sonra gözlerinin içine bakarak devam etti,

“Karşılığında sen de bana savaşmayı öğreteceksin.”

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.

40   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   42