Yukarı Çık




10   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   12 

           
11.Bölüm: 2.Kısım– Ana Karakter



Başka biri bunu görseydi oldukça gülünç bir manzara olurdu. Yetişkin bir adam boynundan tutulup bir maymun gibi asılıyordu. Lee Hyunsung’un köprünün karşısından buraya baktığını görebiliyordum. Endişeli bir şekilde baksa da güvenli bölge yüzünden ne olduğunu tam anlamıyla göremiyordu.

Ben orayı görebiliyordum ama onlar burayı göremiyordu.

   “Adın.” Yoo Joonghyuk sordu.

   “Ne?”

   “Adın ne?”

Şu konuşma şekline bak, tam ana karakter gibi. Ama şu an onu burada kışkırtmak iyi olmazdı.

   “Kim Dokja.”

   “Garip bir isim.”

   “Bunu çok duyuyorum.”

Aynı anda karnıma gelen yumrukla içim dışıma çıktı.

   “... Ugh.”

Bıçağın delemediği bedenim yumruğu yüzünden acıyla dolmuştu.

   “Sağlam bir vücudun var. Jetonları kullanmayı çoktan öğrendin mi?”

    “Seninle aynı...”

Bam. Tekrar karnıma vurmuştu. Acı dolu bir iniltiyi zar zor tutabildim. Bu adamın gücü en az 15 seviyeydi. Sadece bir ana ve bir yan senaryoya rağmen bu derecedeydi.

Sonuçta doğuştan canavarlar farklı olurlardı.

   “Gereksiz cevaplar vermeyi bırak. Sadece sorduklarıma cevap ver, anladın mı?”

Cevap vermedim. Bunun olabileceğini düşünmüştüm. Fakat bu durum tüm kalbimle olmamasını umduğum en kötü durumdu. Başlangıçta Yoo Joonghyuk diğer herkesten daha korkutucuydu.

Kişiliği üç turun ardından yıpranmaya başlamıştı ve benliğini koruyabilmek için prensiplerini bir kenara bırakmıştı. Şimdiki Yoo Joonghyuk amacı için hiçbir şekilde tereddüt etmezdi.

   “Cevabın?”

   “Tamam.”

   “Saygı ifadelerini kullan.”

   “Yapmazsam ne olur?”

Bu sefer vuruşunu bloklamak için iki elimi de kaldırdım. Kemiklerim kırılmış gibi hissetsem de şok dağılmıştı. Yoo Joonghyuk’un gözleri şaşırmış gibi açıldı.

   [Karakter ‘Yoo Joonghyuk’ sana karşı tetikte.]

Çok da önemli değildi. Sırf ana karakter olduğu için kum torbası olmayacaktım.

   “Üzgünüm ama benden gençsin profesyonel oyuncu Yoo Joonghyuk-ssi. Saygı ifadesi kullanması gereken sensin.”

   “Beni tanıyor musun?”

   “Tanıyorum. Bir oyun şirketinde çalışanım.” Yalan söyledim. Bir oyun şirketinde çalışsam da tüm profesyonel oyuncuların ismini hatırlamam imkânsızdı.

Yakın bir zamana kadar Yoo Joonghyuk romanda bir karakterdi.

   “Ünlüsün. Bir zamanlar hayranındım.”

Ünlü olduğunu söyleyerek yalanımı güçlendiriyordum. Yine de ‘hayranı’ olmam yalan değildi. Yoo Joonghyuk’u hem sevdim, hem nefret ettim, hem sinirlendim ve hem de destekledim. İşte bu yüzden üç binden fazla bölüm boyunca Yoo Jonghyuk’a takılı kalmıştım.

“Hayran. Bunu uzun zamandır duymuyordum.”

 Anılarına dalmış gibi gözüken Yoo Jonghyuk’un gözlerinde nostalji vardı. Fakat sadece bir anlığınaydı.

   “Bu seferlik küstahlığını affediyorum ama durumun hâlâ değişmedi.”

   “O kadarını anladım.”

Boşlukta sallanan bacaklarıma baktım.

   “Sormak istediğim tek bir şey var.” Yoo Joonghyuk konuştu.

   “Sor.”

   “Metrodan nasıl kurtuldun?”

Beklediğim bir soruydu.

   “Cevaplarsam beni bırakacak mısın?”

   “Düşüneceğim.”

Yüzüne bakarak yalan söylediğini anlayabiliyordum.

Ben Hayatta Kalma Yolları’nın tek okuyucusuydum. Sayısız ihtimal gözlerimin önünden geçti. Bu lanet regresörü ikna etmek için ne söyleyebilirdim?

   [Karakter ‘Yoo Joonghyuk’ üzerindeki anlayışınız yükseliyor.]

   [Bu kişi üzerindeki anlayışınız zaten çok yüksek.]

...Huh?

   [Özel yetenek ‘Bilge Okuyucunun Bakış Açısı’ 2. aşama için gerekli koşullara ulaşıldı.]

   [Özel yeteneği aktive etmek istiyor musun?]

Bir süre sonra birinin düşünceleri kafamın içine dolmaya başlamıştı.

   「O vagondan sadece Lee Hyunsung ve Kim Namwoon kurtulmalıydı.」

   「Ama Kim Namwoon öldü ve diğerleri kurtuldu.」

   「Nasıl kurtuldular?」

   「Bu adam da kim?」

   「Bilgi al. Herhangi rahatsız edici bir şey çıkarsa... Öldür.」

Yoğun bir düşünce silsilesi vardı.

Tam bir kriz durumunda olsa da dudaklarımın kıvrılmasına engel olamadım. Senaryonun bitmesine 5 dakika kalmıştı.

 Ne olduğunu anlatmaya başladım. ‘Dokkaebinin’ metroda göründüğü andan ilk senaryonun sonuna kadar; olayları mümkün olduğunca öz, kısa ve doğru kelimeleri kullanarak anlattım. Tabi ki önemli bilgileri ve özel yeteneklerimi katmadım.

   “...Böcekleri öldürerek senaryoyu tamamladınız?”

   “ Şanslıydık.”

Yoo Joonghyuk ağzının açık olduğunu unutacak kadar şaşırmıştı.

   「Gelecek tamamen değişti.」

Şok olmuştu. Normalde 3807. vagondakiler birbirlerini katledeceklerdi ve sadece Lee Hyunsung ve Kim Namwoon hayatta kalacaktı.

   “Keskin gözlerin varmış. Vagonda böcekler olduğunu nereden biliyordun?”

Gözleri öldürme niyetiyle dolarken düşünceleri aklımdan geçmeye başladı.

   「Bu adam da regresör olabilir mi?」

   「Öyleyse şimdi öldürmeliyim.」

Suç işleyen biri herkesin bunun hakkında konuştuğunu zanneder. Beni yanlış anlamasına hiç şaşırmamıştım. Hemen ağzımı açtım,

   “Bir patlama.”

   “Patlama?”

   “Ön vagondaki patlama sayesinde böcekleri bulabildim.”

Bu sözler üzerine Yoo Joonghyuk durdu.

   “Basitçe açıkla.”

   “Patlama olduğunda bir çocuk elindeki böcek toplama ağını düşürdü. Şansa onlardan birini aldım.”

   “Bu şüpheli bir tesadüf.”

   “Tesadüfler her zaman şüphelidir. Bana inanmıyorsan karşıdaki insanlara sor. Orada duran çocuk ağı düşürdü.”

Oksu istasyonundaki güvenli bölgenin ötesinde bu tarafa doğru bakan insanlar vardı. Senaryo bitmediğinden bizimle konuşamazlardı.

Yoo Joonghyuk karşıya baksa da hiçbir şekilde hareket etmedi. Gözleri değişti ve Yoo Joonghyuk’a aitmiş gibi gözüken anılar aklımdan geçti.

   「Anlıyorum.」

   「Patlama.」

   「Bu adam bir regresör değil.」

   「Geleceğin değişmesinin sebebi o değil. Aslında sebebi...」

   「Benim.」

Patlamada acı çekerek ölen insanları ve boş gözlerle olanları izleyen Yoo Joonghyuk’u gördüm.

   「Önceki gerilemelerimden farklı olarak onları öldürdüm.」

Bilge Okuyucunun Bakış Açısı’nın etkisiyle Yoo Joonghyuk’un zihinsel acısını ve ıstırabını hissedebiliyordum.

   “Soruların bitti mi?” diye sordum.

   “...Evet.”

   “O zaman beni bırakır mısın? Ayrıca, Oksu istasyonuna birlikte gidelim. Senaryonun bitmesine uzun bir süre kalmadı.”

   “O biraz zor.” Fakat, ana karakterin ana karakter olmasının bir sebebi vardı sonuçta.

   “Söylediğin her şey mantıklı.”

Yoo Joonghyuk kadar dikkatli hiçbir kahraman görmemiştim.

   「Bir acemi bu kadar sakin olamaz.」

   「Değişen dünyaya anormal bir şekilde uyum sağlamış.]

「Muhtemelen Kim Namwoon’u öldüren o.」

   [Yararlı olmaktan çıkıp tehlikeli olmaya başladı.]

Yoo Joonghyuk’un sağ gözü altın bir renkle parlamaya başladı. Ne yaptığını hemen fark ettim. Aslında ‘onu’ kullanmasaydı garip olurdu. Bilge’nin gözü. Yoo Joonghyuk’un en güçlü tespit yeteneği. Bilge’nin gözü, hedefin nitelik penceresiyle birlikte saklı bilgilerini de gösteren SS sınıf bir yetenekti.

Kullandığı an daha fazla kimliğimi saklayamazdım. O kadar da kötü olmadığını düşünmekten de kendimi alamadım. Hâlen ‘niteliklerimi’ ve ‘yeteneklerimi’ göremiyordum. Yoo Joonghyuk görebilirse ben de artık kendim hakkında bir şeyler öğrenebilirdim.

Umarım öğrendiğim şeyler bu durumdan kurtulmama yardımcı olurlardı.

   [Özel Yetenek ‘Dördüncü Duvar’ aktive edildi.]

   [Dördüncü duvar Bilge’nin Gözü yeteneğinin kullanıldığını tespit etti!]

Havadaki kıvılcımlarla birlikte Yoo Joonghyuk’un vücudu titredi.

   「...Kuk, Ne?」

Yoo Joonghyuk sağ gözünü kapatarak bana kafası karışmış bir ifadeyle baktı.

   “Sen... kimsin sen?”

Üzgünüm ama ben de aynı şeyi merak ediyorum.

   [Özel yetenek Dördüncü Duvar, Bilge’nin Gözü yeteneğini engelledi!]

Bilge’nin Gözüne karşı duracak bir yeteneğimin olduğunu bilmiyordum. Kitap Ayracından sonra şimdi de Dördüncü Duvar. Bu işleri karmaşıklaştırmıştı. Yoo Joonghyuk şimdi bana hayatta inanmazdı.

   「Onu burada öldürmeliyim.」

O, tanımadığı birine güvenmeyecek bir adamdı.

   “Yoo Joonghyuk.” O zaman planları değiştirmeliydim.

   “Güvenilir bir yoldaşa ihtiyacın var.”

   “Ne demek istiyorsun?”

   “46. senaryoyu tek başına geçemezsin. Zaten farkındasındır herhalde?”

Yoo Joonghyuk’un gözleri kısıldı.

   “Bunu nereden biliyorsun? Yoksa sen—”

   “Kim olduğum veya bunu nasıl bildiğim önemli değil.” Yoo Joonhyuk’un gözlerine doğru baktım ve ekledim,

   “Önemli olan şey sana yardım edebilecek olmam.”

   「Regresör değil. Olsaydı haberim olurdu.」

   「O zaman kim bu adam?」

   「...Yoksa?」

Elimdeki kartları saklayamıyorsam ve başka kartlara da geçemiyorsam yapabileceğim tek bir şey kalmıştı. Bu da karşıdakinin yanlış anlayabileceği bir kart göstermekti.

 “ Yoo Joonghyuk, bilmediğin geleceği biliyorum.”

   [Karakter ‘Yoo Joonghyuk’, ‘Yalan Tespiti’ yeteneğini kullandı.]

   [‘Yalan Tespiti’ sözlerinin doğru olduğunu onayladı.]

Yoo Joonghyuk’un gözleri yavaşça açıldı.

   “...Nasıl?”

   「Olamaz. Anna Croft dışında bir kâhin daha mı vardı? Hem de Güney Kore’de?」

Kâhin. Hayatta Kalma Yolları’nda geleceği görebilmeyi sağlayan ve ‘tüm tespit yeteneklerini geçersiz kılma’ pasifine sahip olan tek nitelikti.
Aslında Hayatta Kalma Yolları’nda ‘kâhin’ niteliğine sahip tek bir kişi vardı.

   「Sadece bir kâhin, benim Bilge’nin Gözlerine karşı koyabilir.」

Cevap vermezken Yoo Joonghyuk dudaklarını ısırdı.

   “ ‘Gelecek Görüşünü’ kullanabiliyor musun?”

   “Benzer bir şey.”

   “Buraya geleceğimi biliyordun.”

   “Evet.”

   「Anlıyorum. Bu adam bir kâhin, tüm yaptıkları inandırıcı.」

Atmosfer değişiyordu. Yoo Joonghyuk’un tereddütü net bir şekilde aktarılıyordu. Bu tek şansımdı.

   “ ‘Yoo Joonghyuk’. Özel güçlerin olduğunu biliyorum. Sen de gelecek hakkında bir şeyler biliyorsun, değil mi?”

   “...”

   “Ama bildiklerin asla mükemmel değil.”

Bir regresörün tek zayıflığı gelecekle ilgili bilgi kullandığında buna bağlı olarak geleceğin değişmesiydi. Başka bir deyişle tüm geri dönenler(regresörler) eninde sonunda ‘bilmedikleri bir dünyada’ yaşayacaklardı.

   “Beni yoldaşın yap. Bilmediğin yerleri doldurabilirim.”

Şimdiki Yoo Joonghyuk için bir ‘kâhinden’ daha iyi yoldaş olamazdı.

Aslında şimdiki benliğim kâhine benzeyen bir rol oynayabilirdi. Çünkü bu hikâyenin tek okuyucusu bendim.

   [Senaryonun bitmesine bir dakika kaldı.]

Yoo Joonghyuk başını eğdi ve düşünmeye başladı.

   「Bir kâhin kesinlikle faydalı olur.」

   [Senaryonun tamamlanmasına 50 saniye kaldı.]

   「Aslında sadece 46. Senaryo değil daha sonra ‘Zerdüşt’ ile savaşırken de ama... ona gerçekten güvenebilir miyim?」

   [Senaryonun bitmesine 40 saniye kaldı.]

 「 Yoldaş. 」

Sonunda, ben saate kalbimde husursuzlukla bakarken Yoo Joonghyuk başını kaldırdı.

   “Kararımı verdim. Seni yoldaşım yapacağım.”

   [Aşırı kullanım mental gücünüzü ciddi bir şekilde tüketti.]

   [Özel yetenek Bilge Okuyucunun Bakış Açısı kapatıldı.]

Yorgunluktan mı rahatlamaktan mı olduğunu bilemesem de özel yetenek kapanmıştı.

Şu an Yoo Joonghyuk’un yüzü, üzerine hiçbir yorumlama yapılmamış felsefe kitabına benziyordu.

Yoo Joonghyuk beni ‘Denge Köprüsü’nden geçirmeye başlamıştı. Tabi, hâlâ yakamdan tutuluyordum ama...

Artık her şeyin yoluna gireceğini sanmıştım. Lanet Regresörü ikna etmiştim ve iyi bir durumdaydım. Denge Köprüsünü geçmiş ve tam da güvenli bölgenin önündeyken Yoo Joonghyuk birden durdu.

   “Sana son bir soru soracağım”

   “Ne?”

   “Gerçekten bir kâhinsen kendi geleceğini de bilebilirsin, değil mi?”

Yoo Joonghyuk’un durgun gözlerini görünce tüylerim diken diken oldu.

Yakamı tutan el sıkılaştı.

   “Keok.”

Beni biraz yukarı kaldırdığında ayaklarımın altından hafif bir rüzgarın geçtiğini hissetmiştim.

 Altım tamamen boştu.

Ağzı açık bir şekilde avlarına atılan ihtiyozorlarla birlikte Han Nehrinden kanla karışmış bir koku yayılıyordu.

   “Bu eli bırakacak mıyım? Yoksa bırakmayacak mıyım?”

İlk defa terlemeye başlamıştım. Biraz düşünelim. Düşüncelerini duyamasam da bu adamı herkesten daha iyi tanıyordum.

Gözlerimi kapattım ve Yoo Joonghyuk’u düşündüm.

    [Senaryonun bitmesine 20 saniye kaldı.]

   “Yoo Joonghyuk.”

Ne yapacağından emindim. Ne kadar düşünsem de söz konusu Yoo Joonghyuk ise ne olacağı belliydi.

Denizde beliren deniz komutanına baktım ve konuştum.

   “Önce sana iki şey söyleyeceğim.”

   “Ne?”

   “Öncelikle ben senin astın değilim. Bu yüzden bana uygun bir şekilde davranmanı umuyorum.”

   “...”

   “İkincisi, seninle iş birliği yapacağım ama sen de benimle iş birliği yapacağına söz vermelisin.”

Yoo Joonghyuk ilgiyle baktı ve başını salladı.

   “Pekala, cevabın nedir?”

Bir gülümsemeyle cevap verdim.

   “Elini bırak ve kaybol, lanet olası orospu çocuğu.”

Ardından beni tutan güç kayboldu. Yerçekimi beni aşağı çekiyordu. Düşerken Yoo Joonghyuk’un yüzünü gördüm. Bir şey onu mutlu etmiş gibi parlak bir şekilde gülümsüyordu.

Orospu çocuğu.

   “Sana inanıyorum. Kesinlikle kâhinsin.”

Düşeceğim yerde beni bekleyen şey bir deniz komutanının kocaman ağzıydı. Han Nehrinin soğuk suyuyla birlikte çarpmanın etkisiyle gözlerimi kapadım.

Nefes alırken sıcak, derin bir karanlık beni yutuyordu.

   [Senaryoyu tamamlamada başarısız oldun.]

...Lanet olsun, eninde sonunda o yöntemi kullanmalıydım.



Çeviri: Sansanson
Son kontrol: Hono

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.

10   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   12