Yukarı Çık




46   Önceki Bölüm 

           
47.Bölüm - Ateş Konsepti 

—————————————————————

Bu ilk adım…
Belki en sessizi,
Ama en tehlikelisiydi.

Çünkü bundan sonra, ateşin vereceği cevaplar…
geri alınamazdı.

—————————————————————

...

Saatler süren meditasyonun ardından Kael, zihninin ve bedeninin derinliklerinde bir şeylerin kıpırdadığını hissetmeye başlamıştı.

Bir duygu… bir fikir… ya da henüz adını koyamadığı başka bir şey.

Her neyse, orada bir şey doğmuştu.

Bu hissi fark ettiği anda Kael tüm dikkatini ona verdi, anlamaya çalıştı.
Ancak ne kadar zorlarsa zorlasın, hiçbir ilerleme kaydedemedi.



O hissi fark edişinin üzerinden birkaç saat geçtikten sonra Kael, içindeki şeyin ne olduğunu yavaş yavaş kavramaya başladı.

Ve tam o anda—
zihni bir eşikten geçti.

Bir aydınlanma durumuna girmişti.



Kael bu duruma ulaştığı anda, dış dünyada bedeni yerden kesildi.
Havada süzülmeye başladı ve etrafını beyaz ile turuncu arasında titreşen, yarı saydam bir aura sardı.

Auranın içinde ateş vardı—
ama yakmayan, bastırmayan…
itaat eden bir ateş.

> “E-eh?! Kael’e ne oldu böyle?!” dedi Elaria panikle Henry’ye dönerek.

Diğer kızlar da aynı anda yüzlerini Henry’ye çevirdi; hepsi cevap bekliyordu.

Henry birkaç saniye konuşmadı.
Ellerini sakalına götürmüş, Kael’i dikkatle izliyordu.
Sonra dudaklarının kenarında hafif bir gülümseme belirdi.

> “...Kael Oksileon,” dedi sakin ama derin bir sesle.
“Sen gerçekten bir canavarsın.”

Kızların yüzündeki şaşkınlık daha da arttı.

> “Aydınlanma durumuna girdi,” diye devam etti Henry.
“Ama bu sıradan bir aydınlanma değil.”

Bir an duraksadı.

> “Çoğu kişi elementi kullanmayı öğrenir.
Bazıları onunla uyum yakalar.
Ama Kael…”

Henry’nin bakışları ciddileşti.

> “Kael, Ateş’in konseptini kavramaya başladı.”

Kael’in etrafındaki aura bir anlığına yoğunlaştı.
Turuncu tonların içinde beyaz çizgiler belirdi; sanki ateş kendi iradesini yeniden şekillendiriyordu.

> “O artık sadece ateş üretmiyor,” dedi Henry alçak sesle.
“Ateşin ne olduğunu anlamaya başlıyor.”

Kael’in kalbinin olduğu yerde aura yavaşça nabız atar gibi titreşti.

Ve o anda—
ateş, Kael’e cevap verdi.

Kael için her şey sessizleşti.

Ne rüzgâr vardı,
ne zaman,
ne de bedeninin ağırlığı.

Sanki varlığı tek bir noktaya sıkışmıştı.

İlk hissettiği şey ısı değildi.
Ateş hiç değildi.

Bu… farkındalıktı.

Kalbinin attığını hissetti.
Ama bu kez kalbi kan pompalamıyordu—
bir şey çağırıyordu.

İçinde, çok derinlerde bir yerde, küçük bir kıvılcım vardı.
Kael onu daha önce de hissetmişti.
Öfkelendiğinde.
Ayağa kalktığında.
Pes etmediğinde.

Ama şimdi…

Kıvılcım büyümüyordu.

Cevap veriyordu.

Kael o an anladı.

Ateş dışarıda değildi.
Elementlerde, tekniklerde ya da formlarda hiç olmamıştı.

Ateş—

İrade idi.

Yanmak zorunda olan bir şey.
Sönmeyi reddeden bir şey.
Yok edilmeye karşı duran bir karar.

Ve Kael o kararı çoktan vermişti.



Bir anda zihninde görüntüler belirdi.

Yanan şehirler değil.
Patlayan alevler değil.

Ayağa kalkan insanlar.
Yenilen ama geri dönen savaşçılar.
Dizlerinin üstünde bile hâlâ ileriye bakan gözler.

Kael nefes aldığını fark etti.

Her nefeste, içindeki ateş daha da netleşiyordu.

O ateş yakmıyordu.

Sürüyordu.

“Ben…” diye düşündü Kael.
“…ateşi kullanmıyorum.”

Ateş, onunla birlikte hareket ediyordu.



Tam o anda, kalbindeki kıvılcım bir eşiği geçti.

Ve Kael’in bedeni, dış dünyada yerden kesildi.

Ama Kael bunu fark etmedi bile.

Çünkü o an—
ilk kez gerçekten yanıyordu.

Kontrolsüz değil.
Vahşi değil.

Ama kesin.



Auranın titreşimi Kael’in bilincine ulaştığında, aydınlanma tamamlanmıştı.

Ve ateş—
artık onu tanıyordu.



Kael için zaman hâlâ tek bir an gibiydi.

Ama dış dünyada—

üç gün geçmişti.

Beyaz ile turuncu arasında titreşen aura artık ilk günkü gibi düzensiz değildi.
Ritmik, sakin ve derindi.
Nefes alır gibi genişliyor, sonra tekrar Kael’in etrafında toplanıyordu.

Kael’in bedeni hâlâ havadaydı.
Ne en ufak bir sarsıntı vardı,
ne de zorlanma.

Sanki dünya, onun orada olmasını kabullenmişti.



Elaria üçüncü günün akşamına doğru sessizliği bozdu.
Gözlerini Kael’den ayırmıyordu.

> “Üç gündür…” dedi yavaşça.
“Nabzı değişmedi. Nefesi bile aynı ritimde.”

Syr, kollarını göğsünde birleştirmişti.
Bakışları temkinliydi.

> “Bu bir meditasyon değil,” dedi.
“Buna hâlâ ‘bekleme’ diyorsak kendimizi kandırıyoruz.”

Nimara, yere çizdiği ince mana çizgilerine baktı.
Aura ile çizgiler arasında garip bir uyum vardı.

> “Taşma yok,” diye mırıldandı.
“Çökme de yok. Element normalde bu kadar uzun süre sabit kalmaz.”

Celeste, sessizce dinliyordu.
Sonunda dayanamayıp konuştu.

> “Ya… ya geri dönmezse?”

Bu söz havayı ağırlaştırdı.



Henry oturduğu yerden kıpırdamadı.
Gözleri kapalıydı ama dikkati bütünüyle Kael’in üzerindeydi.

> “Dönecek,” dedi sakin ama kesin bir sesle.

Syr ona döndü.

> “Bu kadar emin olmanı sağlayan ne?”

Henry gözlerini açtı.
Bakışlarında en ufak bir tereddüt yoktu.

> “Çünkü bu bir kaybolma değil,” dedi.
“Aydınlanma, insanı yok etmez.”

Bir an durdu.

> “Eğer konsepti yanlış kavrasaydı, ateş onu çoktan yakmış olurdu.”

Elaria’nın kaşları çatıldı.

> “Ama bak,” dedi.
“Ateş hâlâ orada.”

Henry başını salladı.

> “Evet,” dedi.
“Ama onu taşımıyor.”

Celeste irkildi.

> “Ne demek istiyorsun?”

Henry Kael’i işaret etti.

> “Ateş artık ona tutunmuyor,” dedi.
“O, ateşi tutuyor.”



Üçüncü günün gecesinde aura aniden daraldı.
Genişlemek yerine Kael’in kalbine doğru çekilmeye başladı.

Nimara ayağa kalktı.

> “Bir değişim var.”

Syr’in sesi sertti.

> “Çöküş mü?”

Elaria nefesini tuttu.

> “Hayır…”
“Bu… yoğunlaşma.”

Celeste fısıldadı:

> “Yani bitiyor mu?”

Henry ayağa kalktı.

> “Hayır,” dedi net bir şekilde.
“Artık şekilleniyor.”



O anda Kael’in parmakları hafifçe kıpırdadı.

Aura, ilk kez dışarı taşmadan, tamamen onun bedenine çekildi.

Ve ateş—

ilk kez sadece onun oldu.



Kael’in bilinci, ağır bir perdenin ardından geri döner gibi yükseldi.

Zaman ona yeniden dokunduğu anda, göz kapakları titredi.

Ve sonra—

Kael gözlerini açtı.

İlk gördüğü şey gökyüzüydü.
Ama bildiği gökyüzü değil.

Renkler üst üste biniyor, beyaz ile turuncu arasındaki ışık katmanları dalga dalga yayılıyordu.
Sanki gökyüzü yanmıyor, parlıyordu.

Kael havada olduğunu fark etti.

Ama düşmüyordu.

Bedeni hafifti, neredeyse maddesiz.
Kalbi tek bir ritimde atıyordu; güçlü, sakin ve derin.

Sonra hissetti.

Bir sınır yoktu.

İçinde dolaşan şey artık sadece ateş değildi.
Bir alan, bir akış, bir süreklilikti.

Kael’in dudakları aralandı.

> “Bu…” dedi, sesi ilk başta boğuk çıktı.
“Bu sonsuz…”

Nefes aldı.
Nefesiyle birlikte aura dalgalandı.

> “Sanki içimde bir aurora var,” diye devam etti.
“Bitmeyen… tükenmeyen…”

Bakışları ellerine kaydı.
Alev yoktu.

Ama güç, her hücresindeydi.

> “Ateş yanmıyor,” dedi hayretle.
“Akıyor.”

Bu sözle birlikte Kael yavaşça yere indi.
Ayakları toprağa değdiğinde, hiçbir iz bırakmadı.



Elaria bir adım öne çıktı.

> “Kael?” dedi temkinli bir sesle.
“Bizi duyabiliyor musun?”

Kael başını kaldırdı.
Gözleri normaldi ama bakışı farklıydı—
daha derin, daha sabit.

> “Evet,” dedi.
“Ama… her şey çok daha geniş.”

Syr, onu baştan aşağı süzdü.

> “Üç gün,” dedi net bir tonla.
“Üç gündür buradasın.”

Kael’in kaşları hafifçe kalktı.

> “Üç gün mü?”
“Ben… bir an sanmıştım.”

Nimara sessizce konuştu.

> “İçeride ne gördün?”

Kael birkaç saniye cevap vermedi.
Sonra başını iki yana hafifçe salladı.

> “Görmedim,” dedi.
“Anladım.”

Bu cevap Celeste’i ürpertti.

> “Neyi?”

Kael, göğsünün üzerine elini koydu.

> “Ateşin sonu yok,” dedi yavaşça.
“Ama kaosu da yok.”

Bakışlarını Henry’ye çevirdi.

> “Henry,” dedi.
“Ateş… güç değilmiş.”

Henry’nin yüzünde o tanıdık, sakin gülümseme belirdi.

> “Evet,” dedi.
“Güç, onun yan etkisi.”

Kael bir an durdu.
Sonra alçak bir sesle ekledi:

> “O bir karar.”

Henry başını salladı.

> “Ve sen,” dedi,
“o kararı verdin.”



Aura tamamen sönmüştü.

Ama herkes biliyordu—

Kael’de biten bir şey yoktu.

Aksine…

Bir şey başlamıştı.



> “Konsept aşamasına girmeyi başarıyla tamamladım… şimdi ise onu şekillendirmek kaldı.”
diye düşündü Kael.

Bu düşünce zihninde netleştiği anda, görüş alanının önünde tanıdık ama bir o kadar da baskın bir ışık belirdi.

[Ding…]

[Konsept (Başlangıç – Ateş) başarıyla kavrandı.
Tebrikler, Kullanıcı.
Fiziğiniz, Ateş Konsepti’ni özümsemek üzere EVRİMLEŞİYOR.]

Yazılar daha kaybolmadan—

Kael’in bedeninin içinden, sanki kemiklerinin arasına kızgın metal dökülmüş gibi bir acı yükseldi.

Bir anlığına nefesi kesildi.

Sonra dizlerinin bağı çözüldü.

Kael yere çöktü.

> “Ahh—!”

Bu ani değişimle birlikte etraftaki herkes irkildi.



Syr refleksle bir adım öne çıktı, sesi çatlamıştı.

> “H-Henry! Neler oluyor?!”

Elaria, Nimara ve Celeste aynı anda Henry’ye döndüler.
Yüzlerinde şaşkınlık değil—
endişe vardı.

Henry’nin kaşları çatıldı.
Bakışları Kael’in bedenini, aurasının artık görünmeyen ama hâlâ hissedilen dalgalanmalarını inceliyordu.

> “B-ben…” dedi ilk kez tereddüt ederek.
“Bilmiyorum.”

Bu kelime, Henry’den nadiren duyulurdu.

> “Normalde,” diye devam etti,
“konsept aydınlanması bu şekilde geri tepmez.”

Bu söz, kızların yüreğine ağır bir taş gibi düştü.



Henry konuşmasını bitirmeden hepsi Kael’in yanına koştu.

Elaria diz çöküp omzuna uzandı.

> “Kael, iyi misin?!”

Kael’in nefesi düzensizdi.
Dişlerini sıkarak başını hafifçe kaldırdı.

> “Ighh— merak etmeyin…” dedi zorlanarak.
“Ö-önemsiz bir şey.”

Sesi inandırıcı değildi.

Ama bakışları…
bilinçliydi.

Kızlar bir an duraksadı.
Sebepsiz yere yalan söylemediğini hepsi hissediyordu.

Nimara, elleri titrerken konuştu.

> “S-sadece…”
“Ne olduğunu anlat bize, Kael.”

Kael birkaç saniye sessiz kaldı.
Acı hâlâ bedeninin içindeydi—
ama artık kontrol altına alınıyordu.

Sonunda konuştu.

> “Fiziğim…” dedi yavaşça.
“Ateş elementimi… konsept aşamasına yükselttiğim anda…”

Bir an nefes aldı.

> “…evrimleşmeye başladı.”

Bu sözler havada asılı kaldı.



Celeste’in gözleri büyüdü.

> “Evrim mi…?”

Syr istemsizce yutkundu.

> “Bu… iyi bir şey mi?”

Kael:
>“Sonuçlarını evrim bitince göreceğiz..”

Demesiyle birlikte kızlar ve Henry sessizce Kael’in yanında beklemeye başladılar.

...

Bir kaç saatin sonunda

[Ding...]

[Fizik Evrimi, başarıyla tamamlandı!

...

Bölüm Sonu

•Tekpi Bırakmayı

•Yorum Atmayı, unutmayın!

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.

46   Önceki Bölüm