Bu ilk adım… Belki en sessizi, Ama en tehlikelisiydi.
Çünkü bundan sonra, ateşin vereceği cevaplar… geri alınamazdı.
—————————————————————
...
Saatler süren meditasyonun ardından Kael, zihninin ve bedeninin derinliklerinde bir şeylerin kıpırdadığını hissetmeye başlamıştı.
Bir duygu… bir fikir… ya da henüz adını koyamadığı başka bir şey.
Her neyse, orada bir şey doğmuştu.
Bu hissi fark ettiği anda Kael tüm dikkatini ona verdi, anlamaya çalıştı. Ancak ne kadar zorlarsa zorlasın, hiçbir ilerleme kaydedemedi.
…
O hissi fark edişinin üzerinden birkaç saat geçtikten sonra Kael, içindeki şeyin ne olduğunu yavaş yavaş kavramaya başladı.
Ve tam o anda— zihni bir eşikten geçti.
Bir aydınlanma durumuna girmişti.
…
Kael bu duruma ulaştığı anda, dış dünyada bedeni yerden kesildi. Havada süzülmeye başladı ve etrafını beyaz ile turuncu arasında titreşen, yarı saydam bir aura sardı.
Auranın içinde ateş vardı— ama yakmayan, bastırmayan… itaat eden bir ateş.
> “E-eh?! Kael’e ne oldu böyle?!” dedi Elaria panikle Henry’ye dönerek.
Diğer kızlar da aynı anda yüzlerini Henry’ye çevirdi; hepsi cevap bekliyordu.
Henry birkaç saniye konuşmadı. Ellerini sakalına götürmüş, Kael’i dikkatle izliyordu. Sonra dudaklarının kenarında hafif bir gülümseme belirdi.
> “...Kael Oksileon,” dedi sakin ama derin bir sesle. “Sen gerçekten bir canavarsın.”
Kızların yüzündeki şaşkınlık daha da arttı.
> “Aydınlanma durumuna girdi,” diye devam etti Henry. “Ama bu sıradan bir aydınlanma değil.”
Bir an duraksadı.
> “Çoğu kişi elementi kullanmayı öğrenir. Bazıları onunla uyum yakalar. Ama Kael…”
Henry’nin bakışları ciddileşti.
> “Kael, Ateş’in konseptini kavramaya başladı.”
Kael’in etrafındaki aura bir anlığına yoğunlaştı. Turuncu tonların içinde beyaz çizgiler belirdi; sanki ateş kendi iradesini yeniden şekillendiriyordu.
> “O artık sadece ateş üretmiyor,” dedi Henry alçak sesle. “Ateşin ne olduğunu anlamaya başlıyor.”
Kael’in kalbinin olduğu yerde aura yavaşça nabız atar gibi titreşti.
Ve o anda— ateş, Kael’e cevap verdi.
Kael için her şey sessizleşti.
Ne rüzgâr vardı, ne zaman, ne de bedeninin ağırlığı.
Sanki varlığı tek bir noktaya sıkışmıştı.
İlk hissettiği şey ısı değildi. Ateş hiç değildi.
Bu… farkındalıktı.
Kalbinin attığını hissetti. Ama bu kez kalbi kan pompalamıyordu— bir şey çağırıyordu.
İçinde, çok derinlerde bir yerde, küçük bir kıvılcım vardı. Kael onu daha önce de hissetmişti. Öfkelendiğinde. Ayağa kalktığında. Pes etmediğinde.
Ama şimdi…
Kıvılcım büyümüyordu.
Cevap veriyordu.
Kael o an anladı.
Ateş dışarıda değildi. Elementlerde, tekniklerde ya da formlarda hiç olmamıştı.
Ateş—
İrade idi.
Yanmak zorunda olan bir şey. Sönmeyi reddeden bir şey. Yok edilmeye karşı duran bir karar.
Ve Kael o kararı çoktan vermişti.
…
Bir anda zihninde görüntüler belirdi.
Yanan şehirler değil. Patlayan alevler değil.
Ayağa kalkan insanlar. Yenilen ama geri dönen savaşçılar. Dizlerinin üstünde bile hâlâ ileriye bakan gözler.
Beyaz ile turuncu arasında titreşen aura artık ilk günkü gibi düzensiz değildi. Ritmik, sakin ve derindi. Nefes alır gibi genişliyor, sonra tekrar Kael’in etrafında toplanıyordu.
Kael’in bedeni hâlâ havadaydı. Ne en ufak bir sarsıntı vardı, ne de zorlanma.
Sanki dünya, onun orada olmasını kabullenmişti.
…
Elaria üçüncü günün akşamına doğru sessizliği bozdu. Gözlerini Kael’den ayırmıyordu.
> “Üç gündür…” dedi yavaşça. “Nabzı değişmedi. Nefesi bile aynı ritimde.”
Demesiyle birlikte kızlar ve Henry sessizce Kael’in yanında beklemeye başladılar.
...
Bir kaç saatin sonunda
[Ding...]
[Fizik Evrimi, başarıyla tamamlandı!
...
Bölüm Sonu
•Tekpi Bırakmayı
•Yorum Atmayı, unutmayın!
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.