Annem bizi karşılamak için dinlenme odasını hızlıca toparladı.
Dinlenme odası denmesine rağmen, boyutu oldukça iyi.
Geniş bir masa ve televizyonun bulunduğu bir tatami odası. Günümüzde müşteriler için ücretsiz Wi-Fi bile var, yani akıllı telefonundan video izleyebilirsin.
Annem yeni şeyleri sevdiği için, bu dükkân elektronik ödemeleri de kabul ediyor, Alexa üzerinden arka plan müziği çalıyor ve dinlenme odasındaki televizyondan Netflix ve YouTube izlemene olanak tanıyan kullanıcı dostu bir tasarıma sahip.
Bir keresinde “Neden tatami oda?” diye sormuştum. “Burası Batı tarzı bir restoran, Batı tarzı bir oda daha iyi olmaz mı?” Ama görünüşe göre tatami oda, molalarda kestirmek için daha elverişliymiş; üzerinde uyumak daha kolay.
Odanın biraz fazla yaşanmış ve romantizmden uzak olduğunu düşünmüştüm ama dükkândaki tek özel oda olduğu için Ichijo’yla konuşmak açısından oldukça işe yarıyordu. Dürüst olmak gerekirse, ailemin duymasını istemediğim şeyler olabilir.
“Kendinizi evinizde gibi hissedin, Ai-chan.”
Annemin, meşhur “teyze gücüyle” Ichijo’ya ismiyle hitap etmesine biraz şaşırdım ama hemen işine geri dönünce içim rahatladı.
Menü ve soğuk su masaya bırakılmıştı.
“Hamburger steak ve omurice’e bakmak bile insanı mutlu ediyor, değil mi? Senpai, bir önerin var mı?”
“O zaman Özel Öğle Menüsü iyi olur. Önerilen omurice ana yemek; yanında mini bir hamburger steak ve bir lokmalık Napoliten makarna geliyor.”
Bu, babamın hazırladığı bir öğle menüsü. Görünüşe göre en popüler üç menü öğesini bir araya getiren bir “all-star” koleksiyonu. Omurice ve hamburger steak, bir gece dinlendirilerek hazırlanan özel demi-glace sosuyla yapılıyor. Napoliten makarna ise bol ketçaplı ve sosisli, geleneksel ve eski usul bir tarif. Yanında salata ve çorba da geliyor ve çoğu müşteri öğle saatlerinde bunu sipariş ediyor.
“Vay…” diye parlayan gözlerle bakan alt sınıf öğrencimi görünce içimde hafif bir rahatlama hissettim. Şu ana kadar bana, bir lise öğrencisine—daha doğrusu yaşına pek uygun olmayan—yönlerini göstermişti.
Siparişi anneme verdim ve yerime döndüm. Tanıdık ortamla karşımdaki olağanüstü güzel kız arasındaki tezat yüzünden hafif bir baş dönmesi hissettim ve istemeden bir bahane uydurdum.
“Bunun için kusura bakma. Bir lise kızını böyle ev ortamı gibi bir yere davet etmek biraz garip olabilir.”
“Hayır, aksine ferahlatıcı. Ne aile evimde ne de kaldığım dairede tatami oda var. Tatami odada oturmak biraz eğlenceli.”
Gerçekten de genç bir hanım.
“Oh, buna sevindim. Burası annemle ağabeyimin dinlenme odası. Öğle servisi bittikten sonra, akşam servisi başlayana kadar iki saat burada dinlenirler.”
“O yüzden burası bu kadar sıcak hissettiriyor demek. Daha önce kimsenin evine böyle gelmemiştim, o yüzden benim için oldukça yeni bir deneyim.”
“Benim içinse biraz utanç verici. Annemin yabancı diziler izlediği televizyonu, ağabeyimin yemek kitapları… Ailemin ‘rengini’ fazla belli ediyor.”
“Bu aslında güzel bir şey. Bir ailenin kendi rengini evinde gösterebilmesi… buna imreniyorum.”
Çeşitli noktalardan, alt sınıf öğrencimin karmaşık bir aile geçmişi olduğunu hissettim. Lise öğrencileri genelde “aile evi” ifadesini bu kadar rahat kullanmaz. Muhtemelen ailesinden uzakta, tek başına yaşıyor. Güçlü bir özel okulda kulüp faaliyeti olan bir öğrenci için bu alışılmadık olmazdı ama bizimki bir devlet okulu. Büyük ihtimalle bazı koşulları var. Yine de bunu doğrudan sormayacağım.
Kendi meselelerime fazla girmemeye özellikle dikkat etmişti. Yol boyunca ona pek çok şey sormak için sayısız fırsatı olmalıydı. Ama bilerek bu sınırı aşmamayı tercih etti.
Bu, muhtemelen nezaketinden doğan sessiz bir centilmenlik anlaşmasıydı; birbirimizin açıklamak istemediği şeyler hakkında soru sormamayı seçmiştik.
Yaklaşık on dakikalık küçük sohbetten sonra yemekler geldi. En popüler menü olduğu için hızlı servis adına önceden hazırlanmıştı.
“Buyurun, Ai-chan’ın Özel Öğle Menüsü. Ayrıca küçük bir ikram olarak, yemeğinizden sonra ücretsiz çay ya da kahve alabilirsiniz; hangisini isterseniz seçin.”
Bugünkü çorba tonjiruydi. Çorba her gün değişiyor; mısır çorbası, konsome ya da yumurta çorbası gibi seçenekler oluyor. Tonjiru özellikle popüler olduğu için şanslıydık.
“Ben çay alayım, lütfen.”
Çoğu müşteri genelde kahve seçer. Ancak…
“Aa, Ai-chan. Sen çaycıymışsın, ne hoş! Ben de öyleyim aslında.”
Annem tam bir çay meraklısı. Bu yüzden bir müşteri çay seçtiği anda yüzü hemen aydınlanır. Oldukça belli oluyor.
Annem, tek kelime etmeden benim B menümü masaya bıraktı. Açıkçası arada bariz bir fark vardı. Bu arada, B menüsü özel dana köri ve kroketten oluşan bir setti. Elbette köri de gizli malzeme olarak demi-glace sosu içeriyordu.
“O hâlde afiyet olsun. Yemeğiniz bitince çayı getireceğim.”
Annem tekrar işe döndüğünde, alt sınıf öğrencim bana kısa bir bakış attı. Bakışlarından hızlıca yemek istediğini anlayabiliyordum.
Bir işaret verir gibi başımı salladım. O da neşeyle “Yemek için teşekkür ederim” dedi ve yemeye başladı.
Omurice’ten bir lokma aldıktan sonra, istemsizce “Çok lezzetli” dedi. Yüzündeki ifade o kadar mutluydu ki, az önce hayatına son vermeye çalışmış olan kız olduğuna inanmak zordu.
Yüzü neredeyse bir tanrıça gibi görünüyordu. Onunla karşılaşmamı sağlayan kadere karşı hafif bir minnettarlık hissettim.
※
—Okul Toplantı Odası (Takayanagi’nin Bakış Açısı)—
Aono’nun durumu hakkında karşı önlemler toplantısı yapılmasına acilen karar verildi ve üçümüz—ben, sınıf başkanı ve Mitsui-sensei—toplantı odasında toplandık. Müdür ve müdür yardımcısı birazdan gelecekti. Şimdilik, gerekli üyeler bir aradaydı.
“Kusura bakmayın, geç kaldım.”
Müdür koltuğuna yerleşti; iri cüssesi hafifçe sallanıyordu. Yanındaki müdür yardımcısı ise oldukça zayıftı, bu da müdürün iri yapısını daha da belirgin kılıyordu. Öğrencilik yıllarında ünlü bir rugby oyuncusu olduğu söylentisini daha önce duymuştum; bu da fiziğini garip bir şekilde anlamlı kılıyordu. Sınıf başkanı ve müdür zaten müdür yardımcısından bilgi aldığı için, temel bilgiler bu grup içinde paylaşılmış durumdaydı.
Müdür yerine oturur oturmaz konuşmaya başladı.
“Öncelikle, Takayanagi-sensei. Bu konuyu bu kadar hızlı şekilde bize ilettiğiniz için teşekkür ederim. Bu tür durumlar tehlikelidir; ertelerseniz daha da derinleşme riski taşır. Olumsuz bilgilerin paylaşılmasından daha önemli bir şey yoktur.”
Nefes nefese olmasına rağmen, müdür samimi sözlerle başını eğdi.
“Hayır… Bu meselede sınıf yönetimimde bir sorun olmuş olabilir.”
Bunun üzerine dürüstçe düşünmem gerekiyor. Açıkçası, düşünülmesi gereken şeylerden başka bir şey yok. Belki de Aono gibi öğrencilerin benimle daha kolay danışabileceği bir ortam oluşturmalıydım. Yaz tatilinde başının derde girme riskini düşünürsek, daha kapsamlı bir destek sağlamalıydım.
“Öğretmenler olarak, üzerinde düşünmemiz gereken pek çok şey var. Ancak Takayanagi-sensei’nin elinden gelen her şeyi yaptığına inanıyorum. En azından öğretmenler olarak bu bilgiyi bu kadar hızlı şekilde elde edemezdik. Genelde pek çok kişi itibarlarının zarar görmesinden korkar ve sorunları kendi başlarına çözmeye ya da tamamen gizlemeye çalışır.”
Sınıf başkanı Iwai-sensei, beni korurcasına böyle söyledi. Kendisine çok minnettarım.
“Iwai-sensei haklı. Şimdilik geçmişten ziyade bugünü ve geleceği düşünelim. Aono-kun’un erken ayrıldıktan sonraki durumu hakkında bir bilginiz var mı? Eve güvenle varabildi mi?”
Müdür bana soru yöneltti. Benim yerime Mitsui-sensei cevap verdi.
“Takayanagi-sensei durumla ilgili olarak birkaç öğrenciyle görüşüyordu, bu yüzden ailesini aradım.”
“Mitsui-sensei, Aono’nun ailesinin evini aradı. Bu destek gerçekten çok yardımcı oldu. Sayede ben öğrencilerle görüşmeye odaklanabildim.”
“Peki?”
“Evet. Böyle durumlarda, pek çok öğrenci zorbalık meselesinin ailelerine iletilmesinden hoşlanmaz. Bu yüzden Aono-kun’un iyi olup olmadığını, kendini iyi hissetmediği için erken ayrıldığını söyleyerek sordum. Telefona annesi çıktı ve güvenli bir şekilde eve döndüğünü söyledi.”
Bunu duyan müdür ve müdür yardımcısının yüz ifadeleri, sanki rahatlamış gibi biraz yumuşadı. Çünkü onların da en kötü senaryoları hesaba katmaları gerekiyordu.
“Bu iyi haber. Şimdi, müdür yardımcısıyla konuştuğumuz temel politikayı ileteceğim. Öncelikle Aono-kun’u önceliklendirelim. Bu olayı çözüme kavuştursak bile, eğer o okula gelmemeyi seçer ya da okulu bırakırsa her şey boşa gider. Onun yanında dimdik durmamız gerekiyor.”
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.