Havada şarkı söyleyen bir ses vardı; akıp yankılanıyordu. “Huff… Huff…” Adam, binanın içinde koşarken nefes nefese kalmıştı; müzik her yandan yankılanıyordu. Ter alnından boşanırcasına akıyor, hırıltılı nefesler almasına rağmen yüz ifadesi sert ve gergin kalıyordu. Yine de yavaştı. Duruşu bozuktu ve verimsiz koşusu, hareketsiz bir yaşam tarzının sonucuydu—öyle ki, bir amatör bile kusurlarını fark edebilirdi. Hatta şimdi bile adam neredeyse kendi ayaklarına takılıp düşüyordu. Ama adam çaresizdi. Elinden geldiğince mücadele ediyordu. Hayatında koştuğu en hızlı koşuydu bu. En azından, bir insanın olabileceği kadar motiveydi. “Agh!” Koridorda bir köşeye geldi ve acelesinden dolayı dönmeyi başaramadı—duvara çarptı. Omzu darbeden dolayı sızladı. Kemikte en az bir kırık olması muhtemeldi, ama o an için bunun pek önemi yoktu. Şanslıydı; en azından dengesini tamamen kaybedip yere düşmemişti. Oradan sonra, koridorun sonundaki odaya neredeyse kendini fırlattı. “Kepengi indir!” diye kısık bir sesle bağırdı ve kepenk o kadar şiddetli bir şekilde indi ki neredeyse topuğunu ezip koparacaktı. Bu olmamalıydı. Güvenlik mekanizmaları yerindeydi, ama adam arkasına dönüp bakma gereği bile duymadı. Olduğu yerde durup odanın içine baktı. Kepengin öteki tarafından, arkasında silah sesleri duyuldu. Güvenlik kepengi kalın ve sağlamdı, ancak onu tamamen yok etmeye yönelik bir saldırı karşısında uzun süre dayanamazdı. “Önemli değil. Uzun sürmeyecek…” Hazırlıklar çoktan tamamlanmıştı.
***
Yine de… belki de olabilecekleri kadar iyi değillerdi. Yalnızca asgari düzeyde olanlar tamamlanmıştı. Mevcut hâliyle onu çalıştırmak istemiyordu, ama bu noktaya kadar getirmek bile kolay olmamıştı. Pek çok fedakârlık yapılmıştı: Dünya ona sırtını dönmüş, üzerine taşlar atılmış, kimse onu anlamamıştı; buna rağmen, kendi çabasıyla ilerlemeye devam etmişti. Bu, tek bir sözün ve bir insan olarak taşıdığı görev bilincinin… aynı zamanda bir baba olarak duyduğu gururun sonucuydu. “Sistemler etkinleştiriliyor. Başlatma dizisi başlıyor… Her şey temiz.” Önündeki terminale dokundu; insanın tek başına üstesinden gelmesinin açıkça mümkün olmadığı, devasa miktarda veriyi işliyordu—adamın kendi başına asla altından kalkamayacağı bir görevdi bu. Nitekim yalnız değildi. Zaten aksi halde bu noktaya gelmesi imkânsızdı. Şu anda burada değillerdi, ama o tek kişi—hayır, o tek şey—adamın buraya kadar gelebilmesi için inanılmaz bir riski göze almıştı. Yoldaşı, bacakları kurşun gibi ağırlaşmış olmasına rağmen adamın bu odaya ulaşabilmesi için tesisin sistemlerinin kontrolünü ele almış ve ona destek olmuştu. Bunu, yolculuklarının tek yönlü bir bilet olduğunu ve büyük olasılıkla onu bir daha hiç göremeyeceklerini bilerek yapmışlardı. Adam, bir baba olarak başarısız olduğunu bilerek kendine lanet etti. “Uzay-zaman koordinatları kilitlendi. Tekillik Projesi Aşama Bir, tamamlandı.” Kalbinde hissettiği umutsuzluğa rağmen, bedeni görevi sürdürdü ve işi yüzde doksan tamamlanma noktasına getirdi. Terminale her dokunduğunda, önündeki monitör yenileniyor ve üzerinde sayısız sayı ve karakter satırı beliriyordu. Yapmaya çalıştığı şey, insanlığın teknolojik gelişiminin yıllara yayılan birikiminin doruk noktasıydı—ve aynı zamanda mucizevi bir ahmaklıktı. Bu saçma teorilerin ardındaki fikirleri kanıtlamak için şimdiye kadar kimse pratik bir deney gerçekleştirmemişti. Buraya kadar gelebilmek için karanlıkta sendeleyip durmuştu ve şimdi—her şeyin düğümlendiği bu anda—yalnızca tek bir şansı vardı.
***
Gözlerini kapadı ve derin bir nefes aldı. Monitörde son komut görüntüleniyordu; Entertuşuna yapılacak o son basışı bekliyordu. Bastığı anda her şey cevap bulacaktı. Doğru yolu mu seçmişti, yoksa baştan beri yanılıyor muydu? Bu belirleyici an, cevabı verecekti. “…Hayır, bunu düşünmenin bir anlamı yok.” Yaptıklarının doğruluğuna ya da inançlarının geçerliliğine dair bir kanıt istemiyordu. Bunlar zaten fazlasıyla açıktı. Büyük bir yanılgı içindeydi ve hata yapmaya devam ediyordu. Bu yüzden aradığı şey bir doğrulama değil, doğru ya da yanlışın ötesinde bir cevaptı. İnsanlık sayısız hata yapmıştı ve insanların çoğu, hayatları boyunca yanlışlar yaparak yaşardı. Yine de kendi doğalarına karşı koyarlardı. Onu aşmak için umutsuzca çabalarlardı. Benzer şekilde, bu adamın gerçekten istediği şey sonuçtu. Bu mücadelenin ardından ne gelecekti? Bir son mu, yoksa yeni bir başlangıç mı? Ellerini, hükme açılan kapı olan klavyenin üzerine koydu.
***
Arkasından metalin yırtılır gibi çığlık atan bir sesi geldi. Kepenk, kurşun yağmuru altında dayanamayıp çöktü. Kurşun geçirmezliğiolmayan kapı, kolayca içeri doğru patlatıldı. Dalgalar halinde duman içeri doldu. Korkunç metalik gürültüler eşliğinde, birkaç birim odaya adım attı. Onlara bakmak için arkasını dönmedi. Adam, MatsumotoOsamu, yalnızca Enter tuşunun üzerine bir parmak koydu. “İnsanlık, gelecek… Artık senin ellerinde, Vivy!” dedi ve tuşa bastı. Monitördeki harf ve sayı dizileri göz kamaştırıcı bir hızla akıp geçti; “Tekillik” başlığını taşıyan bir program etkinleşti. Küresel internete bağlandı, muazzam miktarda elektrik çekti ve uzay-zamanda bir delik açtı. Deliği zorla genişletti, içine daldı—içine aktı—ve zamanda geriye gitti. Hepsi bir anda patlayan, sel gibi bir veri akışıydı. Bu karşı saldırı, ışıktan yapılmış tek bir ok gibiydi. Matsumoto’nun ellerinden salınan ok, dünyayı bağlayan sınırlamalardan kurtulup dosdoğru hedefine doğru fırladı. “Bununla birlikte…” Matsumoto’nun dudakları memnuniyetle hafifçe kıvrıldı ve aşağı baktı. Birimlerin silah namluları sırtına doğrultulmuştu. Arkasını dönmeye bile vakti olmadı. Art arda silah sesleri patladı ve barut kokusu odayı doldurdu. Zar atılmıştı. ____ Herkese merhaba. Vivy en sevdiğim animelerden biridir o yüzden novelini görünce anında çevirmek istedim. Bölümleri ilk önce tumblr hesabıma yüklüyorum o yüzden oradan takip etmek isterseniz diye yorumlar kısmına tumblr hesabımı koyacağım. Ayrıca resimler buradan yüklenmiyor o yüzden resimleri görmek isterseniz tumblr hesabıma göz atabilirsiniz.
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.