Başarısız oldum. Başarısız. Başarısız. Başarısızlık, başarısızlık, başarısızlıkbaşarısızlıkbaşarısızlıkbaşarısızlıkbaşarısızlıkbaşarısızlıkbaşarısızlık—tam bir başarısızlık. Başarısız oldum! Ben bir başarısızım! Var olabilecek en berbat başarısızlık bu! “Kahretsin! Kahretsin! Hepsi kahrolsun!” Kakitani saçlarını yoldu, azı dişleri neredeyse çatlayacak kadar dişlerini sıktı. Uzaktan izleyebileceği bir noktada, uzun otların arasında saklanıyordu. İleride alevlerin kızıl parıltısını, yükselen siyah dumanı ve Aikawa Youichi’nin kurtuluşa doğru sendeleyerek ilerlediğini görebiliyordu. Kakitani yedinci kattan atlayışını kıl payı atlatmıştı. Eğer yalnızca kararlılık bir insanı korumaya yetseydi, belki de bu mucizevi hayatta kalışı onun ödülüydü. Camı parçalayıp binadan aşağı düşerken, yapının yanındaki yemyeşil parka ait ağaçların üzerine çakılmıştı. Vücudu dal üstüne dal kırarak yere çarpmış, ağır yaralanmıştı. Ama Kakitani hayattaydı. Kuwana’nın ve binada mahsur kalan diğer görev gücü üyelerinin ondan kaçmasını isteyeceğinden emindi, fakat Kakitani geri çekilmeyi kabullenemiyordu. Hırpalanmış bedenini zorlayarak binanın yer altı otoparkının girişini kapatan yarı römorka tırmandı, motoru çalıştırdı ve geri vitese taktı. Kamyonu servis girişine çarptırabilirse, binanın sistemlerine büyük bir darbe indirebilirdi. Acıyla bulanmış zihninin, yoldaşlarını kurtarmak için üretebildiği en iyi strateji buydu. Ancak makinaların hareketini andıran hafif bir ses duyduğu anda bu düşünceler silinip gitti. Yer altı otoparkındaki yük asansörünün sesi olduğunu bilmiyordu, ama her nasılsa bunun planlarının tabutuna çakılan son çivinin sesi olduğunu sezmişti. O sesi çıkaran şeyi görmezden gelemezdi. Tereddüt etmeden gaza bastı. Çarpışmadan hemen önce, patlamadan kurtulmak için sürücü koltuğundan fırlayıp atladı. Dışarıda bile kamyonun çarpışı akıl almazdı. Patlama ve beraberindeki sıcak hava dalgaları onu savurup uzun otların arasına yuvarladı. “Ghhk—! Agh!” Vücudu kasıldı; her siniri acıyla haykırıyordu. Alnı terle kaplandı, dayanılmaz acı kusmasına neden oldu. Sarı safra yanağından süzüldü, ama o, yükselen siyah dumanın olduğu yöne gözlerini dikmişti. Hiçbir insan böyle bir patlamadan sağ çıkamazdı. En nefret ettiği düşmanının, Aikawa Youichi’nin cesedini bile göremeyecekti. Kakitani ve yoldaşlarının baştan beri amaçladığı şeyi başarmıştı. Bunu başkası değil, bizzat kendisi yapmıştı. İçini ağzına kadar dolduran bir başarı duygusu vardı. O anda bilincini yitirip ölseydi, mezara memnuniyetle girerdi. Ama ölmedi. “İ-İmkânsız…” Kavurucu sıcaklık ve siyah dumanın içinden bir siluet çıktı. Bu kadar ince bir bedenin içinde bu gücün nereden geldiğini bilmiyordu ama siluet, iri yapılı Aikawa’yı omuzlarında taşıyordu—sanki yetişkin bir adamı değil de çok daha hafif bir şeyi taşıyormuş gibi. Yer altından yukarı çıkan rampada ayaklarını sürüyerek ilerledi. “Ah…” Bulutların arasından ay belirdi; arka planda alevlerin kızıllığı vardı. Gümüş ay ışığı zarif siluetin üzerine vurdu—o bir makineydi. Kız biçimindeki bu makine sayısız kesik ve sıyrıkla doluydu. Üzerinde yırtık, is kaplı tulumlar vardı; güzel, insan eliyle yapılmış derisi yanık içindeydi ama Aikawa’yı ateşten uzaklaştırırken adımlarını kararlılıkla atıyordu. Aikawa’nın güvende olacağı bir yere vardığında, onu nazikçe yere yatırdı. O anda alevler, sanki titreyen son bir nefes verir gibi birden kabardı. Sıcak hava, çömelmiş makineye ve rampanın yarısındaki Aikawa’ya kadar ulaştı, ama onları yakmaya yetmedi; gücü ancak bu kadardı. Makine kendini alevlerle Aikawa’nın arasına koymuştu, fakat hava dalgası sadece kapüşonunu geri savurdu ve ay ışığı altında yüzünü ortaya çıkardı. Kakitani’nin gözleri, kızıl tonlu ay ışığında dalgalanan uzun saçlarına, solgun profiline, ateşe bakan titreşen gözlerine kilitlendi—işte nefret ettiği düşmanını kurtaran makine oradaydı, sonunda açığa çıkmıştı. RESİM “…” Kakitani üzerlerine atılıp hem Aikawa’yı hem de makineyi ezmesi gerektiğini hissediyordu, ama kamyonun çarpışından beri bedeni ona cevap vermiyordu. Binadan atlarken silahını da düşürmüştü; geriye sadece yaralı bedeni kalmıştı ve bu da onu acınası bir başarısız yapıyordu. Uzaklarda sirenler çalıyordu. Yakınlarda biri patlamayı duymuş ve polisi ya da itfaiyeyi aramış olmalıydı. Kakitani ve grubu çevredeki iletişim ağını ele geçirip bina ile dışarısı arasındaki bağlantıyı kesmişti, ama bundan fazlasını yapamamışlardı. Bu da yoldaşlarına ulaşamayacağı anlamına geliyordu. Birden Kakitani, makinenin ortadan kaybolduğunu fark etti. “Ha?! N-nerede o?!” Sadece bir an olmuştu. Yaklaşan sirenlerin dikkatini çekmesiyle binaya bakmış, sonra makinenin durduğu yere geri dönmüştü. Aikawa sırtüstü yolda yatıyordu. Adamın kaşları seğirdi; şiddetli bir öksürükle doğruldu ve sersemlemiş hâlde alevlere baktı. Kakitani’nin yapabileceği başka bir şey kalmamıştı. Çenesini öfkeyle sıkarak görüşten saklanmak için uzun otların arasına daha da süründü. Çamurun içinden kaydı, kendini binadan akan atık suyun içine attı. Diğer suç ortaklarıyla üslerinde buluşacaktı… Bu gecenin aşağılanmasını ve kendi başarısızlığını onlara anlatması gerekiyordu. “Ben...unutmayacağım!” diye haykırdı, hırpalanmış bedenini sürüklerken. Koştu, koştu, koştu. Bu gece için, savaşmaya devam edebilmesinin tek yolu buydu.
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.