Yukarı Çık




16   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   18 

           
[ltr]Taburcu olduğumda şansıma güneşli bir gündü. Birkaç gün boyunca hava yağmurluydu. Sabah uyandığımda pencerenin dışındaki sıcak, altın güneşi görmek kalbimdeki pusu uzaklaştırmıştı. [/ltr]

Eşyalarımı topladım, doktorlara ve hemşirelere teşekkür ederek hastaneden ayrıldım. Sokaktan birkaç şey satın aldım. O gün bahçede tanıştığım küçük kız Yiyi’yi görecektim. Bugünlerde onu çok sık görüyordum ve ailesi hakkında daha çok şey öğreniyordum. Taburcu olduktan sonra da hastaneye gidebilirdim. 


Odasına vardığımda çoktan uyanmış annesi onu besliyordu. Beni görünce her zaman ki gibi “Mu amca” diye seslendi. 

"Neden bugün bu kadar erken buradasın, kahvaltı yaptın mı?" Annesi beni görünce aceleyle beni selamlamayı hatırladı ve benim için endişelenmemesini belirtmek için elimi salladım. 

[ltr]“Vücudun iyi mi? Bu iyi, bunu atlatacağız.” Yiyi’nin annesi gülümserken iç çekti.  [/ltr]


[ltr]“İyiyim. Bunu atlattıktan sonra, Yiyi iyi olacak ve bir ömür boyu sağlıklı yaşayacak.” onun için satın aldığım meyve, çerez ve oyuncakları masaya koydum. Küçük Yiyi’nin gözleri parladı ve masaya ulaşmak için uzanmak istedi. Annesine dönerek biraz tereddütle baktı. [/ltr]

[ltr]Yiyi'nin annesi aceleciydi, kaseyi düşürdü, daha sonra hepsini geri toplamak için yürürken, istemedikleri söyledi. [/ltr]


[ltr] “Bu küçük şeyin değeri ne olabilir ki? Sadece bana Mu amca diye seslenmesi, ona bir şeyler almam için yetmez mi?” Kararlıydım. O anda Yiyi’nin babası, aşağıdan bir şeyler alması için annesini çağırdı. Teşekkür ettiğinde kızarmış yüzümü eğdim. [/ltr]


[ltr]“Sen git, ona bakmak için buradayım.” Küçük Yiyi’nin yanında oturdum ve kaseyi, onu beslemek için elime aldım. [/ltr]

[ltr]“Oh, kendi yemeğini yiyebilir, seni böyle rahatsız etmek...” [/ltr]

[ltr]“Hadi, babasının acelesi var.” bu şekilde sözlerini aceleyle kestim. Yiyi’nin annesi teşekkür ederek odadan çıktı. Bir gülümseme ile başımı salladım, aile gerçekten basit ve güzeldi. [/ltr]


[ltr]Küçük Yi’nin yemeğini yemesini beklerken, çantamdaki zarfı almak için eğildim. “Yiyi, bu amcanın sana hediyesi.” zarfı dikkatle Küçük Yi’nin yastığının altına koyarken küçük kız meraklı gözlerle bana bakıyordu. “Ama bu hediye çok özel, hediyeyi annene göstermek için amcanın gitmesini beklemelisin.”  [/ltr]


[ltr]“Şimdi açamaz mıyım?” Küçük Yi beni şaşırtarak gergin bir şekilde sordu. [/ltr]


[ltr]“Hayır. Eğer şimdi açarsan hediye yok olur.” Küçük kız çok komik görünüyordu. Ona sataşmak için sesimi düşürdüm. “Cadı onu değiştirmek için sihir kullanacak. [/ltr]


[ltr]“Değiştirme!!” Küçük Yi aceleyle yastığı tuttu, sanki zarfı değiştirmek için bir cadı gelecekmiş gibi. Gülümsedim ve saçlarını okşadım. “Öyleyse amcaya söz ver, tamam mı?” [/ltr]


[ltr]“Tamam.” Küçük Yi ciddi bir şekilde başını salladı. Uzanıp sarıldığımda, tekrar kıkırdadı. [/ltr]

Yiyi’nin ailesi geldikten sonra onlara veda ettim. Odadan çıkmadan önce, bu üç kişilik mutlu aileye tekrar baktım ve dönüp gitmeden önce sessizce şükrettim. 


[ltr]Zarfta bir banka kartı ve şifre vardı. Onlara mektupta yetim olduğumu, tedavi edilemez bir hastalığım olduğunu ve tedaviden vaz geçmeye karar verdiğimi söyledim. Hayatımda sadece birkaç gün kalmıştı, bu yüzden para benim işime yaramazdı. Aileye yardım etmek daha iyi olurdu. Açıklamak için bunları belirtmeseydim, bu dürüst çift kartı saklar ve parayı asla kullanmazlardı. [/ltr]

Hastaneden ayrıldıktan sonra, çiçekçiden güzel bir buket aldım ve iki kutuda yeşil fasulyeli pasta aldım. Mezarlığa gitmek için bir taksiye bindim, arabadan indiğimde biraz şaşırmıştım, hava çok sakin ve güzeldi, gerçekten iyi bir yerdi. İlk olarak mezarlık yönetim ofisine annemin mezarlığını sordum ve onu bulmam uzun sürdü. 

Mezar taşının üstünde gençlik resmi vardı, figür biraz bulanıktı. Nereden bulduklarını bilmiyordum. Anıt temiz ve her iki tarafında sanki canlılarmış gibi duran iki aslan figürü vardı. 

Ne diyeceğimi bilmeden orada oturdum, çiçekleri ve yeşil fasulye pastasını hatırlamam uzun sürdü. 

[ltr]"Bu ... En sevdiğin yeşil fasulye pastasını aldım ..." [/ltr]

[ltr]"Seni görmeye geldim. " [/ltr]

Bana öyle geliyor ki zihinsel kapasitemi abartıyordum. Dana önce çok şey hayal etmiştim çünkü zaten önceden planlamıştım. Bu yüzden çok sakin olacağımı düşünüyordum ama şu anda, gerçekten burada durmuş, eski yaşamın gülüşüne bakarken kalbim aniden sızladı. Bana gelen büyük acı kötü hissettirdi. Annem ve benim kafamda canlanan anılarımız, burnum sızlamaya başlamıştı. Gözlerim bulanıklaşmadan önce sertçe öksürdüm ve derin bir nefes almak için kafamı çevirdim.  

Ağlamak istemiyorum, ağlayacak bir şey yok. Kendime bu kadar acımasız olmayacağım, hayatım boyunca suçluluk ve acı içinde yaşayamazdım, bu yüzden ağlayacak bir şey yok. Her şey yakında bitecek ve kalbim değişmez. 

[ltr]“Buradaki manzaran gerçekten güzel.” mezar taşında döndüm ve gülümsedim. Yemyeşil ağaçlarla çevriliydi. Muhtemelen bugün güneşli bir esintiydi. Bu tür bir yer bile rahatsız olmazdı. Huzurlu ve sakindim. [/ltr]

"Gerçekten ... Seni çok uzun zamandır görmedim ve ne diyeceğimi bilmiyorum." Burnuma rahatsız bir şekilde dokundum. Aslında, pek çok şey söylenebilirdi, ama pek çok şey söylemek istemedim. İnsanları mutlu eden söyleyecek bir şey yoktu, söyleyebilecek iyi haberim bile yoktu. Daha sonra hiç konuşmadım, sadece oturdum ve sessizce ona eşlik ettim, yapraklar arasında esen rüzgarın "hahif dokunuş" sesini dinledim, aklımda hiçbir şey yoktu.  

Orada öğleden sonraya kadar oturdum ve güneş battıktan sonra ayrıldım. Sadece iyi olduğunu bilmek ve nasıl uyuduğunu görmek istedim. Şimdi endişelenecek bir şey olmadığından emindim. 


[ltr] Taksiyle şehre döndüğümde kendimi biraz yorgun hissettim ve nefes almakta zorlandım. Bu rüyadan sonra beni destekleyen şey nihayet sınırına ulaşmıştı ve çöktüğünü duyabiliyordum. Şehre yaklaşırken arabayı yolun kenarında durdurdum ve yavaş yavaş Pingqiao Parkı’na doğru yürüdüm. [/ltr]


Birçok insani akşam yemeğinden sonra spor yapmak için buraya gelirdi. Kalabalığın arasından yürüdüm ve Pingqiao Gölü'nün kenarındaki taş bir bankta oturdum. Yan tarafta satranç oynayan yaşlı bir adam vardı. Uzakta yürümeyi öğrenen küçük çocukları, büyüklerinin bakımında sersem gibi koşuyorlardı. Onları yavaşça izledim ve bazen kalabalığın kahkahası ile gülmeme engel olamadım. 

[ltr]"Düz devam et! Ne korkuyorsun? Geride sana yardım ediyorum!" Yakınlarda iki erkek, lise öğrencisi bisiklet sürmeyi öğreniyordu. [/ltr]

“Direksiyonu düz tut. Çevirme... Ah!!!” İkisi birden yere düştü. Bisikleti kullanan çocuk diğer çocuğun yüzünü sıkıştırmak için yere oturdu. Ardından iki çocuk kavga etmeye başladı. 

Yakından komiklerdi ve aniden Yi Tian ile beni düşündüm. Kavga ettikten ve ellerindeki kanı sildikten sonra, ayrıldığında onu takip etmiştim. “Teşekkür ederim, öğrenci.” “Öğrencinin adı ne?” “Öğrenci, arkadaş olalım.” söylenerek peşinde gezmiştim. İlk başta beni görmezden geldi ve sonra o kadar sıkılmıştı ki bana sinirli gözlerle bakmayı bıraktı. “***** hasta mısın?” dedi. Kahramanımın sözlerini işittiğimde hayrete düştüm. Bir şey söylemeden önce yüzüm kırmızıya bulandı. “Hasta değilim.” 

Anılarımla gülümsedim. O zaman nereden geldiğimi bilmiyordum. Onu her gün takip ettim. O kadar sinirlenmişti ki sürekli beni azarlıyordu. Buna rağmen peşinden ayrılmamıştım. 

Çok yalnızdım, arkadaş istiyordum ama düşük özgüvenim ile asla başkalarına yaklaşmaya cesaret edemiyordum. Çocukluğumdan beri çok fazla zorbalığa uğramış ve çok fazla hakaret işitmiştim. Beni koruyan tek kişi oydu. Gençliğimde evlat edinen ebeveynlerim tarafından kanayana kadar dövüldüğümde bile, komşum polisi aramış ve bana acıyarak bakmıştı. Kimse yüzümdeki kanı silmeme yardım etmemişti. Bu şekilde aniden Yi Tian ile tanışmıştım, onun dışında hiçbir şey göremiyordum. 

Şimdi, tanıştıktan bir ay sonra bana ilk gülümseyişini hatırladım. Hasta olduğunu duymuştum. Onu görmek için biraz yulaf lapası almış ve evine bulmak için baya uğraşmıştım. Evine vardığımda bahçesi şoka uğramamı sağlamıştı. Karşıda bir Husky bana doğru koşuyordu. Zararsız bir Husky olduğunu bilmiyordum, sadece köpeğin uzun ve güçlü olduğunu düşünmüştüm. Ve kaçmaya başlamıştım. Bahçede ne kadar süre koştuğumu bilmiyorum ve o kadar yorgundum ki arkadan köpek tarafından yere vuruluncaya kadar koştum. Yüzüm çimlere gömüldüğünde, termos da ki yulaf lapası dökülmüştü, köpek hala sırtımda oturuyordu. Yüzümde çim ve çamurla mücadele ettiğimde, çok uzak olmayan Yi Tian’ın yere çömelmiş bir şekilde karnını tuttuğunu ve kahkaha attığını gördüm. O anda kalp atışlarım daha da hızlanmıştı. Eğer her aman böyle gülecekse yüzümü çimlere gömebilirdim. 

Sıcak anıları tekrar tekrar hatırlıyordum. Onu bir saniyeliğine sevmeyi bırakmadığımı itiraf etmeye cesaret edemiyordum. Gözlerimi kapattım, gözlerini, dudaklarının köşesini... Sadece anılarımda onu vicdansız bir şekilde bakabilir, onunla konuşabilir, suçlayabilir ve özleyebilirdim. Daha sonra onu o kadar çok sevmiştim ki, delirene kadar her gün kalbinin düşünceleri tarafından sıkılana kadar işkence gibiydi. Aptalca şeyler yapacak kadar aptaldım. Bugün ki halim tamamen kendimden kaynaklanıyordu. Kimseyi suçlamıyordum. Sadece kendimden nefret ediyordum.  

Yirmi yıldan fazla yaşadım, ancak bu biyolojik ebeveynlerimin beni doğurmanın bir hata olduğunu kanıtlamasına yardımcı olmaktı. 

Gece gittikçe derinleşiyordu ve etrafta daha az insan vardı. Sonunda, göl kenarında oturan birkaç sevgili bile beni yalnız bıraktı. 

Kalktım ve göle doğru yürüdüm, gecenin altındaki göl karanlık ve bulutluydu, hiçbir şey göremiyordum. 
[ltr] [/ltr]
Vücudum göl ile temas ettiğinde, soğuk ve acıyı hissetmekten kendimi alıkoyamadım. Bu birisi matkapla etini delip kemiklerine ulaşması gibi acı veriyordu. Bütün vücudum karıncalanmıştı.  


[ltr]Göl, başını aşmadan, ağacın gölgesini belirsiz bir şekilde görebildi, su burnunu doldurmaya başladığında yavaş yavaş battı, başka bir şey göremeden. [/ltr]

[ltr]Göğsüm ağrımaya başladı ve gözlerimi kapattım.  [/ltr]

Hayatım boyunca tökezledim ve hatta kafamı kırdım. 

Ayrıca vazgeçmeği düşündüm çünkü yol çok sertti, ama sonunda yürümekte ısrar ettim, güvendiğim ve sevdiğim insanlarla tanışmak istediğim için, sevilmek istediğim için ve mutluluk istediğim için. 

Ne yazık ki, sonunda, yaşamakta başarısız olmuştum.  

[ltr]O zaman eğer... [/ltr]

Eğer gerçekten bir tanrı varsa, gerçek ölümden sonra yaşam varsa; lütfen bana bir ev ver. 


Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


16   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   18 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.